"Bir evin bir kızıydı 'öteki' ile evlendi, kısmet tabii…"
Evlilik iki kişiyi, en şiddetli, en çılgınca, en zor, en geçici tutkuların etkisi altında bir araya getiren kurumdur.
"Bir evin bir kızıydı 'öteki' ile evlendi, kısmet tabii…"
Karma evlilik azınlık toplumlarında önemli konular arasında yer alıyor. Dinler arasından evlilikler gerçekleşirken, bu evliliklere kamusal alanın etkileri de oluyor
Evlilik iki kişiyi, en şiddetli, en çılgınca, en zor, en geçici tutkuların etkisi altında bir araya getiren kurumdur.
George Bernard Shaw
Shaw'ın da bahsettiği gibi evlilik en derin duyguların yaşandığı ciddi bir müessesedir. Evlilik her ne kadar iki kişi arasında atılan bir imzadan ibaret görünse de aslında geniş aileyle hatta daha da ileri gidersek toplumla gerçekleşiyor.
Akrabadan komşuya ve hatta dini kurumlara kadar herkes kiminle evlenileceği konusunda yorum yapma hakkına sahip.
Hatta daha da ileri giderek tercihlerinden dolayı eleştirmeye, sosyal baskı kurmaya kadar varabiliyor durum.
Toplum ve otoritelerin dayatmasına karşı her ne kadar "ayrı dünyaların insanları" olsa da gönlün ferman dinlemediği de bir gerçek.
Neden mi konu buraya geldi. Çünkü son 20 yılda artış gösteren bir konuyu ele alacağız, karma evlilikler.
Hıristiyan, Yahudi ve Müslümanlar arasındaki karma evlilikler yüksek olasılıkla Türkiye'de farklı dinler arası gerçekleşen evlilikler arasında en yaygın olma özelliğini göstermektedir.
…İstanbul'un kent kültürünün ayrılmaz bir parçası olan gayrimüslim toplumlar günümüze kadar birçok ayrımcılık ve dışlama pratiklerine maruz kalmış ve gündelik hayatın farklı kesimlerinde kendilerini koruma amaçlı çeşitli kimlik stratejileri geliştirmeye mecbur bırakılmışlardır.
Karma evlilikler, kamusal alanda azınlık bireylerinin devlet, bürokrasi ve geniş toplumla kurdukları eşit vatandaşlık ile azınlık olma arasında yaşadıkları çelişkileri aşmak için ürettikleri bu stratejilerin geçersiz kılındığı, aktörleri farklı taktikler geliştirdiği bir özel alan pratiğine dönüşmektedir.
Bu cümlelerin sahibi Anna Maria Beylunioğlu ve Özgür Kaymak.
İstos Yayınevi'nden çıkan kitapları 'Kısmet Tabii… İstanbul'un Rum, Yahudi ve Ermeni Toplumlarında Karma Evlilikler'de ele aldıkları bu konuda 57 görüşmeciyle görüşmüş, ortaya bir sağlam bir akademik çalışma koymuşlar.
Geniş toplumda, iki üç evlilikten biri karma. Karma evlilikler konusu akademik anlamda ne kadar incelense de Türkiye'de konu özelinde ilk kitap çalışmasının sahibi bu iki kadın.
Anna Maria Beylunioğlu ve Özgür Kaymak'ın farklı dini inanışlardan evliliklere odaklandıkları kitapta, bu evliliklerde kamusal alanın etkisini de görebiliyorsunuz.
Çalışmalarında Yahudi, Rum, Ermeni cemaatlerini ele alan yazarlar ilgi odaklarının dinler arası evlilikler olduğunu dile getiriyor. Hepsine birden değinerek akademik bir çalışma yapmanın zor olduğuna değinen Anna Maria Beylunioğlu, "Akademik bir bakış açısıyla birkaç cemaat seçtik. İstanbul coğrafyasında da Rum, Yahudi ve Ermenilerin yoğunluğu daha fazla. Süryaniler de 60'lı yıllardan sonra bir yoğunluk oluşturuyorlar ancak bu üç cemaati seçtik. Buradan yola çıkarak bu cemaatlere değen evlilikler de çıktı. Kendini Rum, Yahudi olarak tanımlayıp, ailelerinde başka mezhepler, dinler olanlar çıktı. Dolayısıyla diğer cemaatlere de değdik. Amacımız, Rum, Yahudi, Ermeni cemaatlerine odaklanarak tüm cemaatler arasında yapılan karma evlilikleri anlamaktı" diye anlatıyor.
Özgür Kaymak da azınlık cemaatleriyle iletişim kurmada en önemli faktörün güven olduğunu vurguluyor ve çalışmalarının ilerlemesinde güven faktörünün etkili olduğundan bahsediyor:
"Daha önce ikimiz de doktora tezlerimizde bu iki cemaate odaklandık. Niteliksel saha araştırmalarında güven faktörü çok önemli. Dolayısıyla bizi tanıyorlar. Araştırmada kartopu örneklemi kullandığımız için, referans ile ilerliyor iş. Bir akademik çalışmada gönül ister hepsini katalım ama mümkün değil."
Ermenilerde 1915 en hassas konu
Karma evliliklerde olası büyük tartışmaların kaynağı kamusal alanın etkileri. Anna Maria Beylunioğlu, "Sorunlar süreç boyunca geliyor. Zaten argümanlarımızdan biri bu. Ancak bunu bir an evvel çözebilecek stratejileri geliştiriyorlar. Kamusal alanda gördükleri bazı ayrımcı ifadeleri eşlerinin ailelerinden duyabiliyorlar. Yahudi bir görüşmecimizin İsrail konusunda gerçek düşüncülerini eşiyle paylaşamaması gibi. Çarpışmayı değil, sessiz kalmayı tercih ediyorlar" diye anlatıyor.
Özgür Kaymak ise, çiftlerin aralarında bir anlaşma imzaladıklarını ifade ediyor. "Bizim evde din ve siyaset konuşulmaz." Bu çiftler arasındaki en yaygın kural. Kaymak ayrıca görüşmecilerin sosyal profiline işaret ediyor ve birçoğunun kendini ateist ya da deist olarak tanımladığına dikkat çekiyor. Kaymak şöyle devam ediyor:
"Onun dışında kalanlar da kültürel bağlamda etnik ve dini pratiklere sahip çıkıyorlar. Görüşmeci profilimizde dindar veya milliyetçi, muhafazakâr bir görüşmeci yoktu. Eşlerde çıkabiliyor, onlar da çok nadir."
Üç cemaatin karma evliliğe yaklaşımına ilişkin olaraksa, Anna Maria Beylunioğlu, asimilasyon korkusunun büyük yer kapladığını söylüyor:
"Karma evlilikler istenmeyen bir olgu her üç cemaat için de. Çok tercih edilmeyen, mümkün olduğunca gençlere dolaylı ya da dolaysız bir şekilde aktarılan bir konu. Başta istenmiyor, gerçekleşeceği zaman da dini ritüeller olacak mı, olmayacak mı, çocuk olursa ne olacak endişelerini taşıyor bütün cemaatler. Aslında tek bir cümle ile özetlersek; asimile olacaklarından korkuyorlar.
Rumlar dile çok daha fazla tutunuyorlar. Onun dışında çok da farklılık yok."
Özgür Kaymak cemaatlerin karma evliliğe yaklaşımında benzerliklerin daha fazla olduğuna değiniyor. Kaymak, "Rum toplumunu daha içlerine kapalı ve tutucu olarak tanımlamamız mümkün. Yahudilerde daha az olduğu düşünülüyor ama tam tersi. Yahudilerde diğerlerine oranla karma evlilik oranı çok yüksek. Yahudiler biraz daha sınıfsal davranıyor. Sınıfsal beğenilerin, pratiklerin tutması aynı cemaatten olmaktan daha baskın çıkıyor" diyor.
Kaymak, Rumlarda ve Ermenilerde dinin ötesinden çok kuvvetli etnik sınırlar çizildiğini gördüklerini söylerken, "Özellikle Ermeni görüşmecilerde birçoğunun annesi babası için 1915 çok hassas bir konu. O yüzden dindar olup olmaması çok önemli değil, gerçekten milliyetçi bir aileye çocuğunun gitmesi onlar için çok daha tehlikeli. Rumlarda hala 6-7 Eylül olayları, 1964 sürgününün etkileri devam ediyor. Hala bir kesimde geniş topluma karşı bir korku veya çekince ve endişesi var" diye anlatıyor.
Karma evlilikler yalnızca farklı dinler ya da farklı mezhepler arasında gerçekleşmiyor. Aynı din ve mezhebi paylaşanların sosyo-kültürel farklılıklardan dolayı evlilikleri karma olarak değerlendiriliyor. Anna Maria Beylunioğlu bize bu konuda daha aydınlatıyor:
"Aynı etnisite din durumda olmalarına rağmen sosyo-kültürel farklılıklarından dolayı Antakya Rum'u ile İstanbul Rum'u arasındaki karma evlilikler de cemaat içinde hoş karşılanmıyor. Aynı şekilde İstanbul Ermenisi ile Anadolu Ermenisi arasındaki evlilik… Kendi her ne kadar eğitimini almış, İstanbul'a gelmiş, iyi yerlerde çalışmış olursa olsun, nereden geldiği konusu bu evlilikleri de karma haline getiriyor."
Özgür Kaymak ise Beylunioğlu'nun argümanını şu sözlerle destekliyor:
"Her şeyin başında asimilasyon tedirginliği geliyor. Dini içinden çıkarmak mümkün değil ama daha çok bugüne kadar tutundukları azınlık kültürünün kaybından dolayı duydukları tedirginlik. Bu konu da en fazla çocuk üzerinden üretiliyor. Vaftiz olması mesela, kilisede o nikahın ritüel olarak yapılması.
Ekonomik derken maddi değil, kültürel sermayeden bahsediyoruz. Ailelerin dengi dengine olmasına çok dikkat ediliyor. Sonunda bu toplumlar homojen toplumlar değil. Kendi içlerinde sınıfsal olarak bölünüyorlar. Kendi içlerinde de bu ayrımı yapıyorlar."
Azalan nüfus karma evliliğin nedeni mi?
Demografik verilerdeki düşüş karma evliliklerde belirleyici faktörlerden bir tanesi. Anna Maria Beylunioğlu giderek yaşlanan nüfusta kendi dengini bulma olasılığının giderek düştüğüne dikkat çekti. Beylunioğlu, "Eskiden bir mekâna kümelenirken şimdi artık İstanbul'un her yerinde yaşayabiliyorlar. Dolayısıyla birlikte yaşama kültürü de bölünmüş durumda. Bu yüzden karma evliliklerin ikincisi sebebi de mekânsal dağılım" diyor. Beylunioğlu üçüncü bir sebep olarak eğitim seviyesinin belirleyici olduğunu söylüyor:
"Artık gençler daha fazla okuyorlar. Master, doktora yapıyorlar, iyi yerlerde çalışıyorlar. Dolayısıyla evrenleri genişliyor. İlişki evrelerinde, sosyal yaşamlarında "öteki" ile daha çok karşılama imkânı var. Dolayısıyla bütün bu sebepler karma evliliğe kapı açıyor."
Özgür Kaymak ise demografik sebeplerin yapısal olarak çok önemli olduğuna vurgu yapıyor. Göçler, doğum oranlarındaki azalma, ölüm oranlarındaki artış gibi konuların etkili olduğunu ifade ediyor.
Kaymak, özellikle Rum ve Ermeni toplumlarının mekânsal coğrafyalarında bir arada yaşama pratiğinin zayıfladığına dikkat çekiyor: "Artık gündelik hayatın pratik sebepleri ortaya çıkıyor. "İşime yakın olsun evim, çocuğun okuluna yakın olsun gibi…" Daha önce Şişli, Yeşilköy, Tarabya gibi semtlerde yaşam alanı kurarlarken şimdi Ataşehir'i de tercih edebiliyorlar. Anna'nın da dediği gibi bireyseller artık, otonom bir hayatları var. Ekonomik güçleri var. Hepsinin eğitim seviyesi yüksek. Dolayısıyla hepsi özgürler. Bu da geniş toplumdaki sınır geçişini arttırıyor. Daha çok bir araya geliyorlar."
Anna Maria Beylunioğlu, bir dördüncü sebebin de olduğunun altını çiziyor ve söze giriyor:
"Eğitim seviyesinin yükselmesiyle dini yaşayış şekilleri de değişiyor. Tabii bu geniş toplumun yaşadığıyla çok paralel. Her ne kadar dini değerlere bazı dönüşler olsa da yaşayış şekilleri çok farklı. Dini otoriteden bağımsız, kendi dindarlıklarını ve dini ritüellerini, kendi tanımlamalarını yaratıyorlar. Dolayısıyla bu tanımlama sizi sosyal baskıdan bağımsız kılıyor. Tamamen bağımsız kılması mümkün değil ama birazcık uzaklaştırıyor. Bu da karma evliliklere bir kapı aralıyor."
Cemaat ne der?
Karma evlilikler geniş ailede büyük yankılara neden olabiliyor. Özgür Kaymak, bu sürecin daha çok evlilik öncesi yaşandığına dikkat çekerek, kendi ailesiyle kırgınlık yaşayan görüşmecilerin olduğunu söylüyor ve kitaptan şu alıntıları paylaşıyor:
"Ermeni bir görüşmecimizi dedesi, Müslümanla evlendiği için torunu ile görüşmüyor. Dedesi vefat ediyor ve ölene kadar konuşmuyorlar. Onun içinde hala bir yara mesela bu durum. Bu tip travmalara varacak hikayeler var.
Yahudi bir kadın görüşmeci Türk ile evlenecek diye babası eşyalarını çöp torbasına koyarak kapının önüne atıyor. Kadın gidiyor ve evleniyor, babasıyla seneler sonra görüşüyorlar."
Ancak bildiğimiz üzere sadece aile değil sosyal alanda evlilikler de etkili. Anna Maria Beylunioğlu, asimilasyon tedirginliği bir kenara bırakılsa bile "cemaat ne der" tedirginliğinin "nasıl açıklarız" kaygısının olduğunu söyleyerek destekliyor beni. Beylunioğlu, hala bile ailelerin bu evliliklerin neden yapıldığını açıklama gayretinde olduklarından bahsediyor.
Özgür Kaymak ise Ermeni bir görüşmecinin sözlerinden alıntı yaparak katılıyor:
"Cemaat bir aile. Ailenin üzerine bir aile daha geliyor."
Kaymak, cemaat arasında sosyal iletişim ve bilgi ağının bir diğer adlandırılışla dedikodu mekanizmasının çok hızlı çalıştığını söylüyor. "El âlem ne der" baskısının çok yaygın olduğunu ifade eden Kaymak, "Kendini hesap vermek zorundaymış gibi hissediyor topluma. Sırf bu yüzden kendi cemaatinden kız/erkek arkadaşı olmayan kişilerle tanıştık" diye anlatıyor.
Din değiştirme de karma evliliklerde bir seçenek. Bu sembolik olduğu kadar gerçek de olabiliyor. Anna Maria Beylunioğlu ve Özgür Kaymak'ın çalışmasında 57 görüşmeciden sadece 9'u din değiştirmiş. Beylunioğlu, karma evliliklerde din değiştirmenin bir talep olarak çiftlerin gündemine geldiğini söylüyor. Antakya'daki bir örneği paylaşan Beylunioğlu, karşı tarafın Hıristiyan olması istendiği ve düğünün ondan sonra gerçekleştiğini kaydediyor. Beylunioğlu, ailelerin bunu istemesindeki temel sebebin kültürlerini devam ettirme kaygısı olduğunun altını çiziyor.
Anna Maria Beylunioğlu, genellikle kadınların din değiştirdiği bilgisini de paylaşıyor:
"Kadınların etno-kültürel mirası devam ettiren kişi olduğu için, evin içindeki pratikleri devam ettiren kişi olduğu için, evin içi kadının alanı olduğundan dolayı kadının din değiştirmesi bekleniyor."
Kaymak da şunları ekliyor:
"Evlenemezsin gibi bir durum yok ama anne baba bir süre küs kalıyor çocukla. Bu yüzden ailesiyle küs kalan, ailesi üzülmesin diye sevdiğinden ayrılanlar var. Ancak seviyor ve yeniden bir araya geliyor. Ancak o zaman daha az hasarla nasıl atlatılabilir, bunu değerlendiriyorlar. O zaman da sembolik olarak din değiştirme gerçekleştiriliyor.
Kaymak, vaftizin de ilişkinin geleceğini belirleyen bir faktör olduğunu söylüyor. Kaymak, özellikle Rum toplumunda bu konunun daha önemli olduğunu ifade ediyor.
Karma evliliklerde asimilasyon ne kadar etkili?
Azınlık toplumlarının evliliklerinde yalnızca geniş aile yok, cemaatin en önemli unsuru olan dini kurumlar da bu evlilik süreçlerinde oldukça etkili. Ancak günümüzde cemaatlerin demografik sorunları bu gardın inmesine neden oluyor. Anna Maria Beylunioğlu da şöyle açıklık getiriyor konuya:
"İlk başta hiçbirisi istemiyordu temelde. Hem evlilikler hem de evliliklerden doğan çocuklara ne olacağı konusunda düşünülmesi gerekiyor. Bu yüzden onaylamıyordu. Ancak bunun bir engel teşkil etmediğini görünce o zaman evliliklere onay verdiler. Ancak kilise nikahı kıyılamıyor. 2000'li yıllarda bir açılım yapılmıştı. Yüzüklerin takdisi yapılıyordu ancak daha sonra gelen eleştiriler üzerine kaldırıldı. Çocuğun vaftizinde baba farklı bir dinden ise ondan izin alarak gerçekleştiriliyor."
Yahudi cemaatinin bu konuda daha önden gittiğini belirten Beylunioğlu, "Çocuğu Rum ve Ermeniler vaftiz ediyor ama ondan sonra topluma entegrasyonu konusunda tamamen bireysel çabalar işliyor. Cemaat için "içimizde tutalım" ya da " karma evlilik yaptılar ama uzaklaşmasınlar" gibi bir strateji yok. Ancak Yahudilerde olduğu zaman direkt çocuğu anaokullarına almak için irtibata geçiyorlar. Onlar da toplumu bir arada tutma kaygısıyla belli stratejiler uyduruyorlar."
Karma evliliklerdeki en büyük endişe asimilasyon. Gitgide nüfusu azalan azınlık toplumlarında bu endişe ne kadar geçerli? Bu sorunun cevabı ilk olarak Özgür Kaymak'dan geliyor:
"Asimilasyon ne oluyor diyebiliriz ne de olmuyor. Bizim çalışma özelinde şunu diyebiliriz: Matematiksel olarak karma evliliklerin en fazla geniş toplumda yapıldığını varsayarsak karşı taraf azınlık kültürünü çok benimsiyor. Bu azınlık kültürlerini sosyal prestij ve kültürel sermaye olarak görüyor. Evlenmeden önce elbette çatışmalar oluyor ama evlendikten sonra bunlar zenginlik olarak görülmeye başlanıyor. Yeni bir hibrid, melez kimlik doğuyor. Bunun çocukta bir kafa karışıklığı yaratmayacağı tam tersine onu bir dünya insanı yapacağı, empatisini çok yükselteceği, farklı sosyal kimliklere daha çok kucaklayıcı olacağını düşünüyorlar. Bizim de gördüğümüz o. Çocuklar kimlikleriyle çok barışık."
Anna Maria Beylunioğlu ise şöyle devam ettiriyor:
"Asimilasyonu nasıl tanımladığımız ve toplumdaki bütün bu dindarlık seviyesini, dini yaşayış şekillerini de yorumlamadan çok zor. Toplumda dini yaşayış şekillerimiz tamamen değişmiş durumda karma evlilik yapsak da yapmasak da. Kiliseye gidişler azalıyor. Var olan bir asimilasyon varsa buna karma evliliklerin ekstra bir katkısı olduğunu düşünmüyorum. Evlendikten sonra kültürüne daha sıkı bağlananlar da var. Dini kültürel bağlamda ele alarak daha çok sahip çıkıyor ve o kültürün asimilasyonuna engel oluyor. Kesinlikle Türkiye'deki azınlık toplumları kaçınılmaz bir asimilasyona doğru gidiyor. Çünkü sayıları çok azalıyor. Ancak karma evliliklerin buna bir artısı yok tam tersine o kültürleri yaşatma bağlamında olumlu bir katkısı var."
The Independentturkish