Bir gece ansızın... Deprem geldi ama...

“Burada müdahale edilen enkaz sayısı edilmeyenlere göre daha az.” 

Bir gece ansızın... Deprem geldi ama...




Bir gece ansızın... Deprem geldi ama...

AHMET TAŞGETİREN YAZDI...

Evet facia büyük. Büyükten de büyük.

Evet, devlet seferber oldu. “İlk gün yapılamadı ama…” denilse de, sonra seferber oldu.

Peki olan ne?

Diyelim Maraş’ta, diyelim Hatay’da, Adıyaman’da, Antep’te, Adana’da, Urfa’da…. İlçelerde, köylerde olan ne?

İkinci gün akşam yayınında Habertürk’ün sahadaki görevlisi Mehmet Akif Ersoy anlatıyordu: “Gece karanlığında Hatay’ın en büyük caddesinden geçiyorum. Her yer zifiri karanlık. Mezar sessizliği var. Ve etraftan yıkılmış binaların enkazından “Bizi duyan yok mu?” diye sesler geliyordu.”

Mehmet Akif Ersoy “Açık ve net” şunu söylüyordu: “Burada müdahale edilen enkaz sayısı edilmeyenlere göre daha az.” İkinci günün akşamı.

Yine Habertürk adına Malatya’ya giden Kemal Öztürk de “müdahale edilen enkaz yığınının edilmeyenden daha az olduğunun” altını çiziyordu. Bugün 5’inci gün.

Mehmet Akif’in duyduğu çığlıklar, bekledi, bekledi, bekledi ve gece sıfırın altındaki soğuğun etkisiyle bir süre sonra sustu. Kıyamete kadar sustu. Ne diyelim: Böyle yıkılışlarda ilk bir – iki -üç hatta dört günün hayat kurtarma imkanı yeterince kullanılamadı. Bir gece ansızın gelen olmadı.

Neyi planlamış olabilir devlet adına faciaya der-dest edenler?

Yani yüz tane yıkılmış bina varsa, -ne yüzü, ne bini, 10 şehirde binlercesi yıkılmış binaların- on tanesine müdahale ederiz, gerisi kaderine terk edilir, mi denmiştir?

Böyle denmemiştir hiç şüphesiz, kimseye devleti yönetenlere böyle bir bühtanda bulunulamaz, ama fiilen bu gerçekleşir.

Hani Kovidle boğuşurken, imkanların tükendiği anlarda hasta seçmek zorunda kalınmıştı ya dünyanın birçok ülkesinde, burada da “Hangi enkaza gitsek?” gibi yaklaşılmış olmalı. Altından ses geliyor mu gelmiyor mu, diye bakılmıştır belki de… Belki de bir anne, kollarından tutup götürmüştür görevlileri kendi çocuğunun üzerine yığılan enkazın başına…

Devlet, yani o an ülkeyi yönetmekte olan kadrolar, bir şehirde deprem olduğunda, bir şehri sel bastığında, insanları kurtarmak için bütün gücünü seferber ediyor, enkazı kaldırıyor, yıkılan evler yerine yenilerini yapıyor vs…

Mevzii – lokal yıkımlara karşı yaraların daha kolay ve sür’atli sarıldığı ve başarılı olunduğu söylenebilir.

Şu an 10 ili kapsayan yıkılış belli ki, öngörülemeyen, dolayısıyla mücadele için yeterli hazırlık yapılmayan, organizasyonun tasarlanmadığı bir felaket oldu. Bölgeden en çok organizasyon - koordinasyon yetersizliğine dair sesler yükseliyor.

Devlet, 1999 Gölcük depreminde aslında bu kadar olmasa da büyük bir travma yaşamıştı. Bir deprem bilimci, tv’deki değerlendirmede, deprem sonrası mücadelenin ve yapı talimatlarının her depremden sonra, orada elde edilen bilgilerle yenilendiğini söylemişti. Ne söylemiş olabilir Gölcük depremi Türkiye’ye?

Bugün… Maraş merkezli ve 10 şehri etkileyen çifte deprem, çok yüksek artçı depremler ne söylemiş olabilir?

Allah korusun, muhtemel, bütün deprem bilimcilere göre geliyorum diyen, eli kulağında olan, alttan alta ses veren İstanbul depremi, şu an yaşanan depremden daha küçük, daha az tahrip edici olabilir mi?
İstanbul yıkılırsa -bin kere Allah korusun- hangi devlet nereye yetişir? 39 ilçeye hangi AFAD, hangi ordu, hangi sivil toplum kuruluşu, hatta hangi dünya çare olur?

Herkes biliyor ki, sır, yıkılmamayı sağlamakta. En yüksek şiddetteki depreme dayanıklı bir yapı stoku oluşturmakta. En yeni binaların bile yerle bir olduğu -devletinkiler dahil, normal binalardan çok daha dayanıklı olması gereken hastaneler, okullar dahil- gerçeği ile yüzleştirdi bizi Maraş merkezli deprem.
Otoyollar çöküyor. Havaalanı pistleri harabeye dönüyor. Şehir içinde, araç parkları vs. sebebiyle zaten daracık olan yolların bir deprem yıkımı halinde ne duruma geleceğini tahmin bile ürkütücü.

Dünkü yazım, 24 yıl önceden getirdiğim bir uyarıyı ihtiva ediyordu. Orada da -İstanbul için- not düşmüşüm. Şu bütün dramatik boyutuyla yaşanan depremde herkesin aklının bir köşesinde İstanbul’un depreştiğini tahmin etmek güç değil.

Bir deprem bilimci halen enkaz altında 184 bin insan olduğunu söylüyor. Dile kolay değil mi?

Maraş’ta depremde hayatını kaybedenleri defnetmek için mezar kazılmaya yetişilemediği görüntüleri var.

Bir İstanbul depreminde enkaz altında kaç insan olur ve o günkü yönetim – çok çok çok duyarlı olsa bile- bunun yüzde kaçını kurtarmayı hedefler? Size göre, sevgili okuyucum, enkaz altında kim kalır ya da kim kalmaz, kimin neye garantisi var?

AHMET  TAŞGETİREN / KARAR