Bir hukuk bilgesinin not defterinden çıkan insan hakları mesajları
1996 yılında Strasbourg’a ayak bastı.
Bir hukuk bilgesinin not defterinden çıkan insan hakları mesajları
Büyükelçi Rıza Türmen, 1996 yılında Türkiye’nin Avrupa Konseyi nezdindeki Daimi Delegesi olarak Strasbourg’a ayak bastı.
Konsey’de katıldığı Bakanlar Komitesi toplantılarında sıkça Türkiye’deki insan hakları ihlalleri masaya konurken, devletin temsilcisi kimliğiyle hazır bulunuyordu görüşmelerde. Bu toplantılarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye hakkında aldığı ihlal kararlarının uygulanması konusunda kendisinden izahat vermesi, yol haritası sunması istenen taraftı.
1998 yılında AİHM’de boşalan Türkiye’ye ait yargıçlık pozisyonu için Ankara tarafından aday gösterilip Avrupa Konseyi Parlamenter Assamble’si tarafından bu göreve seçilince, Türmen’in Strasbourg’da Avrupa Konseyi’nin yanında bulunan AİHM merkezindeki mesaisi başladı. Türmen, bu kez yargıç cübbesini giyerek AİHM heyetindeki yerini aldı. Artık Türkiye‘den gelen bireysel başvurular kendisinin önüne konuyor ve bulunduğu bölümdeki diğer yargıçlarla birlikte ihlal olup olmadığına karar veriyorlardı. Roller değişmişti.
“Dışişleri Bakanlığı’nda uzun süredir bu alanda çalışıyordum. En büyük amacım Türkiye’deki insan hakları sorunlarına çözüm getirmekti. Ama ister istemez insan haklarına devlet penceresinden bakıyordum. AİHM yargıçlığına geçince bu bakış açısı değişti. Devleti savunan konumundan devleti yargılayan konumuna geçtim. Bu kolay olmadı. Belirli bir geçiş dönemine gereksinim gösterdi” diye yazıyor Türmen, kısa bir süre önce yayımlanan “Bir AİHM Yargıcının Not Defteri” başlıklı kitabında.
*
Türmen, yargıç olarak on yıl süreyle görev yaptı AİHM’de. Dünkü sohbetimizde bu süre zarfında AİHM’den çıkan, altında imzasının yer aldığı bireysel başvuru kararlarının sayısını hatırlamadığını söyledi, “Yüzlerce, yüzlerce karara katıldım. Bunların önemli bir bölümü Türkiye hakkındaydı. Çünkü en çok başvuru Türkiye’den geliyordu” diye konuştu.
Peki verdiği kararların yönü neydi?
“Mahkeme büyük çoğunluğunda Türkiye’nin sözleşmeyi ihlal ettiğine karar verdi. Ben de bu kararlara katıldım. Karşıoy yazısı yazdığım kararlar istisnadır” diye yanıtladı Türmen.
Türkiye’yi mahkûm ettiği bu kararların kayda değer bir kısmı özellikle o yıllarda çok yaygın olan Güneydoğu’daki insan hakları ihlalleriyle ilgiliydi. Katıldığı ihlal kararlarının yine önemli bir bölümü Türkiye genelindeki işkence ve kötü muamele uygulamaları, ifade ve basın özgürlüğü ve tutuklamalarla ilgili şikâyetleri konu alıyordu.
*
Türmen’in görev yaptığı yıllar mahkemenin de yeni ve köklü bir yapılanmadan geçtiği, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Avrupa Konseyi’nin de yeni üyelerle genişlemesi sonucu AİHM’de yargıç sayısının 47’ye çıktığı bir döneme rastlıyordu. Türkiye adına AİHM’de görev yapan ilk tam zamanlı yargıçtı kendisi.
Görev yaptığı on yıl AİHM’nin yorum yetkisini genişlettiği, hak eksenli içtihatların temel hak ve özgürlüklerin her alanına yayıldığı, çeşitlendiği, sonuçta mahkemenin Avrupa kıtasında insan hakları alanındaki etkisini artırdığı bir zaman kesitine denk geldi. Bu yönüyle Avrupa’da insan hakları hukukunun gelişmesine katkı yapan yargıçlardan biriydi Rıza Türmen.
Burada geçen on yıllık süre içindeki mesaisini, tanıklığını, kendisi de bir insan hakları hukukçusu olan Işıl Kurnaz’la yaptıkları bir dizi konuşmalar serisi üzerinden anlatıyor bu kitabında Türmen. Kitabın hazırlanma sürecinde Türmen ile Kurnaz, her biri dörder saati aşan toplam 58 görüşme yapmışlar. İşte bütün bu görüşmelerin sonucu olarak 500 sayfayı bulan soru-yanıt formatındaki bu hacimli çalışma ortaya çıkmış.
*
Kitapta önce Avrupa kıtasında insan hakları hukukunun evrimini izliyoruz. İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan kitlesel insan hakları ihlallerinin ardından böyle bir durumun tekrarının önlenmesi amacıyla 1950 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin imzalanması ve bu sözleşme ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Mahkemesi’nin kurulması tarihi bir dönüm noktasıdır.
İnsan haklarının korunması bakımından Avrupa kıtasında yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemin özelliği, insan haklarının korunmasını bir uluslararası yargı organına, yani AİHM’ye bırakmasıdır. Böylelikle, insan hakları devletlerin iç işi olmaktan çıkıp bütün uluslararası toplumun ilgi alanına girmiştir.
Yeni düzenin önemli bir diğer özelliği bireylerin “uluslararası hukukun öznesi” olarak kabul edilmesidir. Türmen, bireylerin kendi devletlerine karşı bir uluslararası yargı organında dava açmalarının, o zamana dek görülmemiş bir yenilik olduğuna dikkat çekiyor.
Kurulan düzenin bir başka yönü, AİHM’den verilen ihlal kararlarının uygulanması için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin sorumluluğunda bir denetim mekanizmasının kurulmasıdır. AİHM de zaman içinde yorum yoluyla inceleme alanını genişletecektir.
*
Türmen, bu koruma sisteminin ortaya çıkışını kayda geçirdikten sonra AİHM’nin çalışma şekli hakkında ayrıntılı bilgi veriyor. AİHM’den çıkan kararların gerisinde nasıl bir mekanizmanın işlediğini, hâkimlerin nasıl çalıştıklarını, mahkemeye nasıl bir kurum kültürünün hâkim olduğunu öğreniyoruz. Türmen, AİHM’in üstündeki perdeyi kaldırıp bizleri mahkemenin koridorlarından içeri sokuyor.
Kitabın en geniş yer tutan bölümü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) temel maddelerinin bölümler halinde değerlendirilmesine ayrılmış. Türmen, her başlık altında mahkemenin o alandaki içtihatlarının nasıl şekillendiğini kavramsal çerçevesiyle birlikte anlatıyor. Bu kararların bugün karşılaştığımız sorunlar açısından ne gibi hukuki güvenceler taşıdıkları var bu anlatımların içinde.
Bu yönüyle yaşam hakkından işkence yasağına, tutuklama alanındaki sorunlardan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına, düşünce, din ve vicdan özgürlüğünden ifade özgürlüğüne kadar başlıca bütün hak ve özgürlük alanları ayrı ayrı bölümler halinde değerlendiriliyor. Kitapta her bölüm o alandaki başlıca karar özetleriyle destekleniyor.
Özetle, Rıza Türmen’in kitabı, biz vatandaşlara Avrupa İnsan Hakları sistemi içinde sahip olduğumuz, bu sistem tarafından koruma altına alınmış olan hak ve özgürlüklerimizin ne kadar geniş sınırları olduğunu anlatıyor. Bu noktada, Türkiye’nin 2004 yılında gerçekleştirdiği anayasa reformu ile AİHS ile AİHM içtihatlarını ulusal yasaların üstünde tutmayı kabul ettiğini hatırlamamız gerekiyor. Bu yönüyle Strasbourg’daki mahkemeden çıkan kararlar, sözleşme ile birlikte bugün her vatandaşın sahip olduğu hak ve özgürlüklerin evrensel hukuk tarafından tescil edilmiş birer tapusu niteliğindedir.
*
Türmen, ortaya çıkan koruma sistemini son derece değerli buluyor. Bununla birlikte, bütün mesele ona göre uygulamada düğümleniyor. Çünkü kararların anlam taşıyabilmesi için uygulanmaları gerekiyor. Türmen, “AİHM kararlarının uygulanması tüm bu sistemin aşil topuğudur. Sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sisteminin değil, tüm uluslararası sistemin ve tüm anlaşmaların da aşil topuğudur” diye konuşuyor kitapta.
Bu ifadesiyle, kararların uygulanmasında yaşanan sorunların sistemin yumuşak karnı, en zayıf noktası olduğunu anlatmaya çalıyor. Uygulamayı denetleyecek olan organ devletlerin temsil edildiği Bakanlar Komitesi’dir. Türmen’e göre, komitede yalnızca devletin temsilcisinin olup başvurucunun olmaması bir dengesizlik yaratıyor. Ayrıca, Bakanlar Komitesi siyasal bir organ olduğu için siyasal dengeler de gözetilebiliyor.
Eski AİHM yargıcı, mahkeme kararları karşısında Türkiye’nin uygulamadaki konumunu nasıl değerlendiriyor? Türmen, sistem içindeki ülkeleri AİHM’in belirlediği ortak insan hakları standartlarına “uyum sağlayamayan” devletler ve bu standartları “içselleştiren” devletler olmak üzere iki küme halinde değerlendiriyor. Türkiye’yi birinci grupta, yani uyum sağlayamayanlar arasında görüyor. Türmen, standartları içselleştiren gruba girmesi için her şeyden önce Türkiye’nin AİHM kararlarına karşı tutumunu değiştirmesi gerektiğini söylüyor.
*
Rıza Türmen, AİHM’deki görevi bittikten sonra 2008 yılından itibaren önce Milliyet’te, ardından T24’te köşe yazarı olarak kaleme aldığı makaleler, yayımladığı kitaplar ve yaptığı konuşmalarla AİHM kararlarının Türk kamuoyunda anlaşılması, bu alanda bir farkındalığın oluşması yönünde kuvvetli bir çaba sergiledi. Bu arada 2011-2015 döneminde CHP milletvekilliği de yaptı.
AİHM yargıçlığı sonrasında bütün birikimiyle bir “kamusal entelektüel” kimliğiyle Türkiye’de insan hakları kültürünün gelişmesine istisnai bir katkı sağlamıştır Rıza Türmen. Son kitabıyla bu yönde değerli bir adım daha atıyor.
İnsan haklarını kendisine dert edinen herkesin elinin altında olması gereken bir referans kitap “Bir AİHM Yargıcının Not Defteri”.
SEDAT ERGİN / HÜRRİYET