Bir kaset şantajı eksikti

DEZENFORMASYONLA MÜCADELE HAYATİYMİŞ CİDDEN

Bir kaset şantajı eksikti




Bir kaset şantajı eksikti

Sürekli yenilenen Varlık Barışı düzenlemesi, en son Mart 2023'e uzatılmıştı.

İçeride, dışarıda kayıt dışı veya başkasının üstünde görünen paranla tapunu, üstüne geçirme imkanı veriyor. Nereden bulduğun sorulmuyor, avantajlar sağlanıyor, vergiye tabi değil.

Bol teşvikli, ödüllü, kolaylıklarla dolu bir davet bu.

Kılıçdaroğlu da ilk kez üstüne gitmedi.

En son 2 yıl oluyor, şöyle çıkışmıştı:

"Fuhuştan, organ ticaretinden, uyuşturucudan para kazan, dışardan Türkiye’ye getir, sıfır vergi! Fabrikada alın teri dök, asgari ücret al, vergiye tabi!"

Aynı şeyi, yeni bir video ile şimdi yine gündeme getirdi.

Özetle diyor ki; bu düzenleme, kara parasını aklayacak suçluları ülkemize çekerek, Türkiye'yi suç cenneti haline getiriyor. Baronlar, çeteler artık AVM'ler ve sokaklarda çatışmaya giriyorlar. Uyuşturucu, salgından hızlı yayılıyor; en zehirlisi, mahalle aralarına kadar indi; çocuklarımız tehlikede...

Kılıçdaroğlu; iktidarı, kara parası için uyuşturucu ticaretine göz yummakla suçluyor. Cari açığı kapatacak dövizi çekmek uğruna...

İçişleri Bakanı Soylu durur mu, bir araba dolusu laf yetiştirdi.

Açıkladığı terörist başka yerde çıkan Kılıçdaroğlu'ymuş gibi Mersin'deki yalancılığından girdi, fi tarihinde dişçinin telefonundan FETÖ'yle görüştüğü iddiasına atladı, belediyeleri teröristlerle doldurduğu şeklindeki malum karalamasından çıktı.

Bastırmak için epey bir yavuzlandı Soylu, Kılıçdaroğlu'nun yalan ve iftiralarıyla baş edememekten yakındı. Yabancı istihbarat servislerinin oyunlarına alet olmakla bile itham etti.

Bir "ezanları susturamayacak, bayrakları indiremeyecek, diz çöktüremeyeceksiniz" demediği kaldı. Kılıçdaroğlu'nun asıl derdinin, "Türkiye Yüzyılı"yla olduğuna kadar. Soylu, her şeyi söyledi ama asıl konu olan varlık barışından hiç bahsetmedi.

Konuyu saptırarak yediği naneleri örtbas etmeye çalışan, Kılıçdaroğlu'ymuş.

Blöf mü, şantaj mı, ne kokuyor derseniz; bir de tehdit savurdu.

Kılıçdaroğlu, Altılı Masa bildirgesini güya bir büyükelçiye düzelttirmiş de... Ya onun ses kaydı çıkar ve bir vatansever tarafından mahkemeye gönderilirseymiş...

Öyle bir kaset olsa bugüne beklerdi sanki.

Bilmeseniz, dezenformasyon yasasını ABD elçiliğiyle görüşerek hazırladığını itiraf eden de CHP'ydi sanabilirsiniz.

Fakat bu da yeni değil. Soylu klasiklerinin 'best of' seçkisi sayabilirsiniz.

Suçla mücadele görevi sebebiyle sahip olduğu suç bilgilerini, daha önce siyaseten kullanıp peşini bıraktığı görülmedi mi!

Mafyadan 10 bin dolar maaş alan siyasetçinin yazışmaları elindeydi, ne oldu? Savcılığa verdi mi? Kim olduğu çıktı, yargılandı mı?

Yine görevi sebebiyle muhalefet milletvekillerinin özel hayat bilgilerine sahip olduğunu duyurmuştu.

Soruldu o zaman...

Hangi kanun veriyordu bu görev ve yetkiyi? Devletin istihbaratına, muhalefeti mi izletiyordu? Suç yakaladıysa niye gereğini yapmıyor da kulağa su kaçırıyordu? Bu imasının amacı; suçla mücadele mi, muhalefeti tehdit miydi?

Oralı bile olmadı tabii.

Dolayısıyla Soylu cephesinde, yadırganacak yeni bir şey yok.

Hepsi alışılmış, kanıksanmış garabetler.

Kendisine şahsen yöneltilen eleştirileri, devlete söylenmiş gibi sunması da yeni değil.

Yeni olan tek şey var. O da Emniyet ve Jandarma'nın topa girmesi. Ve bir ağızdan yaptıkları; "Kılıçdaroğlu, teşkilatımızı 'cari açığı kapatmak için uyuşturucu ticareti yapmak'la suçlamaktadır. Bu iftira sahibi hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz" açıklaması.

Varlık barışlarını, Emniyet'le Jandarma mı çıkardı da üstlerine alınıyorlar!

Muhalefetin karşısına asker ve polisin çıkarıldığı; ana muhalefetin, siyasi suçlamalarda bürokratlarla muhatap edildiği vesayet düzeni, yıkılmamış mıydı?

DEZENFORMASYONLA MÜCADELE HAYATİYMİŞ CİDDEN

İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Afet İletişim Çalıştayı'nda demiş ki:

"Afet sürecinde kamuoyunu şeffaf bilgilendirmenin ve dezenformasyonla mücadele etmenin ne kadar hayati olduğunu hep birlikte gördük."

Cihat Arpacık imzasıyla Independent Türkçe'den:

"Amasra'daki maden ocağı patlamasında ihmal iddiaları için, 'dezenformasyon' denilmişti. Bilirkişiler, ihmal zinciri tespit etti."

Savcılığa sunulan rapora göre, facia önlenebilirmiş.

Oysa İletişim Başkanlığı Dezenformasyon Bülteni, ne diyordu: "İddiaların aksine; Sayıştay raporlarındaki öneriler dikkate alınmış, mevzuatın gerektirdiğinden daha fazla tedbir alınmıştır."

Altun haklı; dezenformasyonla mücadele hayatiymiş hakikaten, hep birlikte görüyoruz.

Akif Beki / KARAR