Bölgesel Sorunlar Türk-Rus İlişkilerini Nasıl Etkiliyor?

Ancak her iki ülke de karşılıklı diyaloğu sürdürme kararını koruyor.

Bölgesel Sorunlar Türk-Rus İlişkilerini Nasıl Etkiliyor?




Bölgesel Sorunlar Türk-Rus İlişkilerini Nasıl Etkiliyor?


Türkiye ile Rusya arasında son olarak yapılan heyetlerarası görüşmelerde Suriye ve Libya konusunda görüş ayrılıklarında uzlaşma sağlanamadı. Ancak her iki ülke de karşılıklı diyaloğu sürdürme kararını koruyor.

Dışişleri Bakanlığı tarafından dün yapılan açıklamaya göre Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal başkanlığındaki heyet, Moskova’da 31 Ağustos - 1 Eylül’de tarihlerinde Libya ve Suriye başta olmak üzere bölgesel konularda müzakerelerde bulundu. Ancak Rusya’yla karşılıklı temasları sürdürme kararı alınması dışında, örneğin Libya’da Türkiye’nin beklentisi doğrultusunda kalıcı ateşkes sağlanması için Sirte ve Cufra’daki Rus paralı askeri birliklerinin geri çekilmesi gibi kararlar alınmadığı görüldü. Türkiye ve Rusya, Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğünde hem Libya hem de Suriye’deki çözüm girişimlerini desteklediklerini beyan etmelerinin yanı sıra bu iki başlıkta da görüş ayrılıklarını korudu.

Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki PYD-YPG’yi PKK bağlantılı olarak kabul ediyor. Bu nedenle Rusya’nın bu yapılanmayla ilişkisinden duyduğu rahatsızlık da sürüyor. Türk heyeti, Libya konusunu da görüşmek üzere Moskova’dayken PYD-YPG’nin içerisinde yer aldığı Suriye Demokratik Konseyi’nin de Rusya’da ağırlanması rahatsızlığı arttırdı. Konsey'in Moskova'da ağırlanması, "Rusya’nın, özerkliği de içeren yeni anayasa taslağıyla; PYD-YPG yapılanmasını destekleme tavrını sürdürdüğü" şeklinde değerlendirildi. Türkiye ise bunun “Suriye’nin siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasına hizmet etmeyeceği” görüşünü yineledi.

Rusya Araştırmaları Enstitüsü (RUSEN) Başkanı Prof. Dr. Salih Yılmaz’a göre, Türkiye ile Rusya’nın anlaşmazlıkları devam etse de bölgede, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin etkisine karşı uzlaşma sağladıkları konularda birlikte çalışmaya devam ediyor. Yılmaz, iki ülke ilişkilerinde liderler düzeyinde karar alma mekanizmasıyla ilerleme sağlandığını ve bunun süreçlere hız kazandırdığını söylüyor. Ancak bunun sahaya yansımasında sıkıntı olduğunu kaydeden Yılmaz, “Mesela bunu İdlib örneğinde görüyoruz, sahada ateşkes tam olarak uygulanmıyor. Erdoğan ve Putin düzeyinde ifade ediliyor ama bürokraside ve sahada bunun sirayet etmediğini görüyoruz” tespitini aktarıyor.

Rusya-Türkiye İlişkileri Suriye ve Libya Ekseninde Nasıl İlerliyor?

Nişantaşı Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney ise Rusya’nın jeopolitik çıkarlarını korumak amacıyla Türkiye’yle ilişkilerini gerilimli konularda da olsa sürdürmek durumunda olduğunu kaydediyor.

Her iki akademisyen de Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi konusunda da Doğu Akdeniz gerilimine işaret ediyor. S-400 sistemini Kıbrıs Adası’na yerleştirmek gibi bir seçeneğin bile konuşulabileceği dile getiriliyor.

Suriye ve Libya savaşlarında ateşkes arayışı sürüyor

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Salih Yılmaz, “Türkiye ve Rusya, ABD ve Avrupa Birliği üzerinden baskı gördükleri için çıkarları doğrultusunda bir işbirliği yapıyor. Her iki ülke anlaşamadıkları konuları kenarda bırakarak anlaştıkları konularda ortak çalışma yürütüyor” tespitini aktardı.

VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Prof.Dr. Nurşin Güney de “Her iki ülkede ilişkileri devam ettirme kararlılığı var. Ankara rahatsızlıklarını Moskova’ya doğrudan ve açıkça iletiyor” görüşünü dile getirdi.

İki ülke arasındaki Libya müzakeresinde Suriye’nin örnek olduğunu belirten Yılmaz, “Rusya’nın 2015’te Suriye’ye müdahalesiyle gelişenlerle İdlib üzerinden Astana ve Soçi süreçleri başlatıldı. Zor olsa da kendi çıkarları doğrultusunda ortak yol bulmaya çalışmayı öğrendi. Suriye, Libya için iyi bir örnek oldu. Türkiye’nin Rusya’yla yürüttüğü görüşmeler, aslında Moskova’nın Libya’da, Hafter üzerinde başta silah ve paralı askerler konusunda etkin olmasıyla alakalı. Sorunlar var ve çözüm için Moskova’nın çok daha fazla diretmemesi gerekiyor. Özellikle Libya’nın enerji kaynakları yönetimi ve satışı, Sirte ve Cufra’nın bir an önce boşaltılması konularında Türkiye’nin ısrarcı olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu.

Suriye’de olduğu gibi Libya’da da farklı tarafların desteklendiği bir tablonun ortaya çıktığını vurgulayan Güney, Libya sorununda da Türkiye’yle Rusya’nın müzakere süreciyle çözüm arayışlarını sürdürebildiklerini kaydetti. Güney, Ankara’nın ateşkes sağlanabilmesi için Sirte ve Cufra’dan paralı askeri birliklerin geri çekilmesi talebinden vazgeçmeyeceğini belirterek artık Moskova’dan adım atmasının beklendiğini dile getirdi.

Rusya yönetimi Libya’da neyi amaçlıyor?

Prof. Dr. Güney, Rusya’nın Libya’da paralı askeri birlikler ve silah desteği gibi dolaylı varlığıyla neyi amaçladığı konusunda, Suriye’de olduğu gibi burada da üzerinde etki sahibi olacağı bir yönetim olmasını amaçladığını söyledi. Rusya’nın bölgesel etkisini güçlendirmek amacıyla hareket ettiğini kaydeden Güney, “Rusya kaynaklı paralı askerlerce (Bingazi merkezli ordu lideri) Hafter’e destek verildiği biliniyor. Ancak Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Başbakanı Fayez El Sarrac ise ateşkes sürecini kalıcı hale getirmeye çalışıyor. Bu noktada Türkiye, Rusya’nın ateşkes için çaba göstermesi gerektiğini ifade ediyor” görüşlerini aktardı.

Prof. Dr. Yılmaz ise “Rusya, Suriye’de bir aktör ama Libya’da bir aktör değil. Rusya, orada paralı askeri bulunmadığını, temsilciliği olmadığını ve Hafter’i de doğrudan desteklemediğini söylüyor. Dolayısıyla bir ülke, kendi askeriyle Libya’da varlığı yoksa onunla neyi konuşacaksınız? Burada Rusya’nın itici gücü, bölgedeki aktörleri etkileyebiliyor oluşu, Mısır’a, Hafter’a, Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi’ye bir takım etkileri olması. Rusya, 2015’te Suriye’ye müdahale etti ama şimdi Libya’ya müdahale etmesi söz konusu değil. Çünkü böyle bir müdahale söz konusu olursa Rusya, o zaman ABD, Avrupa Birliği, NATO gibi aktörleri Akdeniz’e çekeceğini düşünüyor ve Libya’daki sürecin krize gireceğini düşündüğü için Türkiye’yle anlaşmayı uygun görüyor. Rusya’nın Libya’da istediği şey, Muammer Kaddafi dönemindeki anlaşmaların yürürlükte olması, o dönemdeki borçların ödenmesi ve bölgedeki enerji kaynaklarından pay elde edebilmesi olarak özetleyebiliriz” dedi.

PYD-YPG unsurlarının Moskova’ya daveti ne anlama geliyor?

Rusya’nın uzun süredir Suriye’nin kuzeyindeki PYD-YPG unsurlarıyla ilgili politikasını, Türkiye’nin itirazına rağmen sürdürdüğünü vurgulayan Prof. Dr. Salih Yılmaz, “Rusya, Suriye Demokratik Güçleri adı altında Esad yönetimiyle kuzeydeki PYD yönetimini buluşturarak yeni anayasada bir özerklik verilmesini istiyor. Yeni anayasa çalışmalarında Moskova Grubu adı altındaki grupta da PYD unsurları yer alıyor. Türkiye ile tam Libya görüşmesi varken Moskova’ya böyle bir davetin yapılması, zamanlaması bakımından da Türkiye’yi ikna etmek çabası olarak yorumlanabilir. Ama Türk Dışişleri Bakanlığı çok sert bir açıklama yaptı ve Suriye’nin yeni anayasa çalışmalarına PYD unsurlarının hiçbir şekilde dahil edilmeyeceği vurgulandı. Bu daha önce iki lider düzeyinde müzakere edilmişti. Bu davet, Türkiye’ye yönelik bir gösteriş ve Libya konusunda ikna etme çabası olarak görülebilir” diye konuştu.

Rusya’nın Türkiye’nin PKK’nın bir parçası kabul ettiği PYD-YPG unsurlarını desteklemeye devam ettiğini söyleyen Prof. Dr. Nurşin Güney de yapılan daveti çok şaşırtıcı bulmamak gerektiğini ifade etti. Güney, “Küresel ve bölgesel jeopolitik bir mücadele var. Rusya, ABD’nin Suriye’de bırakacağı boşlukta, PKK-YPD üzerinde etki alanı oluşturmak istiyor. Bu bağlamda Rusya yönetimi, hem Suriye rejimi etkisi açısından hem de bölge açısından PKK-PYD varlığını kullanabilir durumda tutmayı amaçlıyor. Bir başka anlamda, Suriye’deki kendi varlığını teminat altına almak istiyor. Aynı zamanda Türkiye’ye karşı ‘yumuşak bir karnı’ olarak elinde bir enstrüman olarak tutmak istiyor” dedi.

İkili ekonomik ilişkilerde değişim mi yaşanıyor?

Prof. Dr. Güney, özellikle Rusya’nın biraz da salgını gerekçe göstererek Türkiye’ye Rus turist gitmesini oldukça ileri bir tarihte kabul ettiğine dikkat çekti. Bunun Türk turizmini sekteye uğrattığını söyleyen Güney, buna karşın Türkiye’nin de Rusya’ya alternatif enerji arayışına işaret etti. Güney, “Suriye ve Libya’daki gel-gitler nedeniyle enerji konusunda Türkiye de doğalgaz tedariğini çeşitlendirmeye başladı. Türkiye, LNG vasıtasıyla ABD’den alım yaparken, Azerbaycan’dan da aldığı miktarı attırdı” diye konuştu.

Prof. Dr. Yılmaz da “İkili ilişkilerde ekonomi Rusya’nın lehine son derece büyüyordu. Ama son dönemde Türkiye'nin bu açığı kapatabilmek için doğalgaz ve petrolde, pandemi etkisiyle de spot piyasadan önemli oranda petrol ve doğalgaz aldığını görüyoruz. Haziran ayında Rusya’dan alınan gaz oranı önemli ölçüde düştü. Azerbaycan merkezli enerji tedariği olduğu görüyoruz” dedi. Ancak Rusya’nın Türkiye’yle ticaretini geliştirmek için yeni anlaşmalar talep edebileceğini de kaydeden Yılmaz, Rus ekonomisinde sıkıntı olduğunu sözlerine ekledi.

Rusya’dan satın alınmış S-400 füze sistemi meselesi hangi noktada?

RUSEM Başkanı Yılmaz, “Birinci anlaşmaya bağlı olarak Rusya, birinci faz S-400 hava savunma sistemini Türkiye’ye teslim etti. Deneme aşaması tamamlandı, personel eğitimi yapıldı. Türkiye artık istediği yerde istediği zaman S-400 sistemini çalıştırabilir. Bu konuda Rusya açısından bir sorun yok çünkü S-400 hava savunma sistemine bir mal olarak bakıyor. Türkiye’ye satışı ve eğitimi tamamladı. İkinci anlaşmaysa henüz resmileşmedi, sadece iyi niyet söz konusu. Ama Akdeniz’deki bu kriz ortamı derinleşirse, ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne silah ambargosunu kaldırması gerçekleşirse o zaman ikinci faz S-400 hava sisteminin KKTC’ye yerleştirilmesi söz konusu olabilir. Birinci faz füze sistemi aktif hale gelebilir. Bunlar Türkiye’nin inisiyatifine kalmış durumda. Rusya açısından Türkiye bir alıcı olduğunu düşünüyor” görüşlerini paylaştı.

Prof. Dr. Nurşin Güney de “S-400 eğitim süreci tamamlanmış görünüyor, resmi açıklamalar itibariyle bu füze sistemi konusunda bekleme içerisinde olduğu görülüyor. Türkiye’nin bu sistemi edinmiş olması ABD’yle ilişkileri etkiliyor. Bir yandan Akdeniz meselesi de çok sıcak olduğu için de S-400 sistemi psikolojik bir etki olarak varlığını koruyor” düşüncesini aktardı.

VOA