Feridun Zamanzâde’nin ‘Bir Azerbaycan Demiryolcusunun Sovyet Yılları’ isimli kitabı, Soğuk Savaş sonrası kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin en önemli tanığı niteliğinde. 1931-1934 yıllarında SSCB’de yaşanan kıtlıkla mücadeleye de ışık tutan eser, Stalin’in sadece Bakü’de 86 bin kadar Türk aydınını nasıl ortadan kaldırttığını en ince ayrıntısına kadar gözler önüne seriyor.
TANER AY
Sanırım geçen yılın başlarıydı, bir arkadaşıma Doğu Kütüphanesi’nden ‘Sultan Galiyev Davası’nı, kendime de Ötüken Neşriyât’tan sansürsüz ‘Karamazov Kardeşler’i almak için Bağdat Caddesi üzerindeki en büyük kitapçılardan birine girmiştim. Ama, kitapçıdaki yönetici arkadaşın suratıma şaşkın şaşkın bakıp, ‘Doğu Kütüphanesi mi? İlk defa duyuyorum!’, Ötüken Neşriyât içinse, ‘Biz oradan almıyoruz!’ dediğini çok iyi anımsıyorum. Yönetici arkadaşı ‘eğitimli’ ve ‘sıkı bir okur’ olarak tanırdım da, onun hâlâ Soğuk Savaş yıllarında yaşadığı hiç aklıma gelmezdi. Oradan çıkıp, Bostancı-Göztepe arasındaki diğer kitapçılara sırasıyla girmiştim ama, Doğu Kütüphanesi’nin kitaplarını bilen bir ‘kitapçı’ çıkmamıştı. Aslında ‘haklı’ olabilirlerdi; çünkü Doğu Kütüphanesi’nin hem patronu hem de işçisi olan değerli kardeşim Erol Cihangir’in -bana göre- yayımladığı kitaplarının raflarda görünmesi gibi öncelikli bir derdi hiç olmamıştı. Kitaplarını bibliyofillerin bilmesi ve onların okuması, Erol Cihangir için yeterliydi.
Doğu Kütüphanesi’nden en son Feridun Zamanzâde’nin anıları çıktı. Son yıllarda okuduğum en güzel anı kitaplarından biri. Bitirene kadar elimden bırakamadım. 2005 yılında 95 yaşındayken hayata veda eden Zamanzâde’nin anılarının önemi, onun Çarlık Rusyası’nın son yıllarının, 1918-1920 arasındaki kısa ömürlü ilk Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, Sovyet Azerbaycanı’nın ve SSCB’nin yıkılmasından sonra kurulan yeni Azerbaycan Cumhuriyeti’nin tanığı olmasıdır. 1949 yılında Komünist Partisi’ne üyeliği kabul edilen Zamanzâde, ‘Ermeni Meselesi’ ve ‘Stalinizm’ için çok önemli şeyler anlatıyor. Bilindiği gibi, Kafkasya topraklarının Türklerden boşaltılması ve boşalan yerlere Rusların ve Ermenilerin yerleştirilmesi Çarlık Rusyası’nın politikasıyken, Bolşevikler de bu politikayı devâm ettirip Ermenilerin Türkleri katletmesinin yolunu açmışlardı. ‘20’li ve ‘30’lu yıllarda Azerbaycan’da en önemli görevlere genellikle Taşnak asıllı Ermenilerin getirilmesiyse asla bir tesadüf değildi. Aynı dönemde, Bakû nüfusunun büyük çoğunluğunu Rusların ve Ermenilerin teşkil ettiğini, Türklerin ise nüfusun yüzde 21’ini aşmadığını Zamanzâde yazıyor. Ruslar ve Ermeniler Bakû’nun en güzel mahallelerinde yaşarlarken, Türkler, maalesef, şehrin dağlık mahallelerinde, tek katlı, karanlık ve sağlığa uygun olmayan evlerde ikamet ediyorlarmış.
‘BAKÜ’DE 86 BİN AYDIN ORTADAN KALDIRILDI’
1931-1934 yıllarının açlığının, kıtlığının ve sefâletinin anlatıldığı bölüm insanın rûhunu acıtıyor. Bu dönemde Ukrayna’da 6 milyon, Kafkasya’da 1.5 milyon insan açlıktan ölmüştü. Zamanzâde SSCB’deki açlık ve kıtlığın halkların elindeki altını toplamak için bilinçli olarak devlet tarafından yaratıldığını söylüyor. Zamanzâde’nin, zorba Stalin’in Türk aydınlarını nasıl ortadan kaldırttığını anlattığı bölümlerse herkesin kaldıracağı türden değil. Sadece Bakü’de 86 bin kadar Türk aydını öldürülmüş veya GULAG’a gönderilmiş.
Zamanzâde, bir demiryolu inşâsı nedeniyle Salyan istasyonuna mühendis olarak gönderildiğinde, demiryolunun inşasında çalışan 107 numaralı GULAG kampının mahkûmlarının neler çektiğinin tanığı olmuş. On iki saatlik iş günü, açlık, işkence ve eziyetler yüzünden bir buçuk yılda 107 numaralı kamptan 20 bin mahkûmun öldüğünü yazıyor. Kitabın 121’inci sayfasında, ‘Bunu gözümle gördüm, yalan ve abartma değil’ diyor. Onu ölümler kadar yaralayan bir başka şeyse, mahkûmların yağsızlığın yol açtığı ‘gece körlüğü’ hastası olmalarıdır.
Hava kararınca görme yetisini kaybeden mahkûmlar, önlerinde gözleri gören bir kişinin yol göstericiliğinde, 150-200 kişi el ele tutuşarak barakalarına gelebiliyormuş. Ancak, gardiyanlar, onlar el ele tutuşmuş şekilde yürürlerken bahse giriyorlarmış. Bahsi kaybeden gardiyan, kazananın gösterdiği mahkûmu arkadan hızlı bir darbeyle öldürdüğündeyse oyun bitiyormuş. Her gün bu şekilde 35-40 kişinin öldürüldüğünüyse kamp yönetiminden öğrenmiş. Zamanzâde, Stalin’in 1939 yılında verdiği bir sözlü emirle, on beş gün içinde, dört bin yıllık ‘Türk milleti’ isminin, yaşadıkları bölgenin ismine esâs alınarak ‘Azerbaycanlı ismiyle değiştirildiğini yazıyor. ‘Türkistan’ ismi de devlet kararıyla ‘Orta Asya’ya çevrilmiş. Kitapta o kadar fazla önemli ayrıntı var ki, burada hepsine değinmem mümkün değil. En iyisi, Doğu Kütüphanesi’nden Feridun Zamanzâde’nin ‘Türk İdik, Azerbaycanlı Adlandırıldık’ isimli anılarını temin etmenizdir...
KARAR