Böyle uygun gördüler... Para var tahliye yok

Yargı sistemimizdeki ilginç ötesi uygulamalar yazmakla bitecek gibi değil!..

Böyle uygun gördüler... Para var tahliye yok




Müyesser Yıldız yazdı...

Yargı sistemimizdeki ilginç ötesi uygulamalar yazmakla bitecek gibi değil!..

Önceki gün beraat kararı alan bir eski savcının yaşadıklarını anlattığımız (İLGİLİ HABER İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ) haberden sonraki gelişmelerden başlayalım.

Sosyal medya hesabından bir açıklama yapan HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, “Mor Beyin” mağduru yargı mensuplarıyla ilgili işlemler hakkında bilgi verdi. Göreve kim niye döndürüldü, kim niye döndürülmedi tam anlaşılamasa da bizim sorguladığımız konu; Eski Savcı T.K.'nın iddia olunan “Örgüt üyeliği” suçunu işlemediğinin mahkeme kararıyla kesinleşmesine rağmen en azından avukatlık yapmasının neden engellendiğiydi. Elbette onun konusu değil, ama Yılmaz'ın açıklamasında, bu sorunun cevabı yoktu.

Savcı T. K. ile ilgili ikinci gelişmeyi de aktaralım. 

Geçmişte “FETÖ”nün her türlü saldırısına maruz kalan, kumpas davaların iç yüzünü ilk yazan, çizen, anlatan ve her daim “Kemalistim” diyen, yüksek yargının “Hamdi Abisi” olarak bilinen, Yargıtay Onursal Daire Başkanı Hamdi Yaver Aktan aradı. Haberimizdeki T.K. için, “Şu kişi mi?” diye sordu.

“Evet” cevabımız üzerine de şunları söyledi:

“Hakimlik sınavında T.K.'nın referansı bendim. Kendisini de ailesini de tanırım. FETÖ'yle uzaktan yakından bir ilgileri yok. Göreve döndürülmemesini de anlayamıyorum.”

Özetle Aktan, bir kez daha T. K.'ya hem referans, hem de kefil oldu.

“Yargıda kefil olma var mı?” diye sorarsanız;

Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'nun Metastaz kitabı sayesinde, artık yargı sistemimize “Hüsn-ü şahadet” gibi bir mekanizmanın girdiğini, bir şüphelinin mensubu olduğu cemaatin hocasının Savcıya gidip, “Benim sohbetlerime gelir, bize maddi yardımda bulunur” dediğini, Savcının da şüphelinin “FETÖ”cü değil, başka bir cemaatte yer aldığına ikna olup, soruşturma dosyasını kapattığını öğrenmedik mi? 

T.K.'ya ise bir cemaat hocasının değil, ama yargının “Hamdi Abisinin” kefil olması az şey midir ki, avukatlık yapması bile engelleniyor?

TAZMİNATI ÖDEMEK KARARI KABUL ETMEK DEĞİL MİDİR

Yargıdaki ilginç uygulamalarla ilgili ikinci örneğimizin adı ise Alparslan Altan. 

Bilindiği gibi, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında Anayasa Mahkemesi Başkanvekiliydi. Ertesi günü evinde, üstelik henüz OHAL ilân edilmemişken ve de AYM Başkanı Zühtü Arslan'ın itirazlarına rağmen “Darbeye teşebbüsten suçüstü haliyle” gözaltına alındı. 4 gün sonra da, “Deliller toplandı, kaçma ihtimali var” denilerek tutuklandı. Meslekten çıkarıldı.

İddianamesi yaklaşık 15 ay sonra tamamlandı ve “Darbeye teşebbüsten” değil, terör örgütü üyeliğinden yargılandı.

İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nde görülen dava sonucunda da 11 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bu süreçte Alparslan Altan ve Avukatı AİHM'e bireysel başvuruda bulundu.

AİHM de geçtiğimiz 16 Nisan'da, gözaltına alınmasında terör örgütü üyeliği şüphesinin tutuklama için yeterli gerekçe oluşturmadığını, hakkındaki delillerin tutuklama sonrasında toplandığını, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)'nin özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5. Maddesi'nin ihlal edildiğini bildirerek, Türkiye’yi 10 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti.

Kararla birlikte Avukatı Erol Aras, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne başvurarak, Altan'ın tahliye edilmesini istedi. Ancak olumlu veya olumsuz bir cevap verilmeden, dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na gönderildi.

Bu arada Adalet Bakanlığı, AİHM'in kararını temyiz etti. AİHM Yüce Divanı da Eylül başında hem, “Kararımız nihai hükmündedir” dedi hem de AİHS'nin, “Yüksek sözleşmeci taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkemenin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler” şeklindeki 46'ıncı maddesini hatırlattı.

Sonra ne mi oldu?

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül adına Hakim Mehmet Fatih Kırbaş, Altan'ın Avukatına bir yazı göndererek, AİHM'in belirlediği 10 bin Euro tazminatın ödeneceğini bildirdi ve gerekli bilgi-belgelerin gönderilmesini istedi.

Av. Aras da gerekli işlemleri tamamladı ve 10 bin Euro 2 ay önce Altan'ın hesabına yatırıldı.

Yani Devlet, AİHM'in kararını kabul etmiş oldu. Ya tahliye?

AİHM'in kararıyla, Altan hakkında yapılan işlemler ve verilen cezanın “Yok hükmünde” sayıldığını, bu nedenle derhal tahliye edilmesi gerektiğini belirten Av. Aras, buna rağmen Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun hâlâ bir karar vermediğini söyledi. Altan'a ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış bir mahkûm gibi tecrit uygulandığını da kaydeden Av. Aras, “Çaresiz kaldık. Türkiye'nin AİHM kararını uygulamaması sebebiyle Avrupa Konseyi'ne başvurmayı düşünüyoruz” dedi.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün bile 6 gün önce, “Yeni eylem planında, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının dikkate alınacağını” söylemesi, yargıdaki durumu ortaya koymuyor mu?

2020'nin “Adalet yılı” olması dileğiyle... 

Müyesser Yıldız

Odatv.com