Bu çağda hilafet?
Hilafetin Türkiye’ye zarar vermeden nasıl gelebileceğidir.
İslam tarihindeki pratiğe baktığımızda, ilk halifeler ileri gelen on, onbeş kişinin “şûra” toplantısında seçilmişti. Bu, kabile toplumlarında görülen bir gelenekti, İslam öncesinde de belirli yüksek görevler kabileleri temsilen ileri gelenlerin toplantısında seçilirdi.
Kuran’da ve Hadis’te ne hilafet vardır ne de nasıl seçileceği konusu…
Bugün “ileri gelenler” kimlerdir? Nasıl belirlenirler? Toplum onlara niye boyun eğsin?
Müslüman ülkeler niye kabul etsin, hatta tepki gösterirler.
Osmanlı ailesinden birini kurayla halife mi ilan edeceğiz yoksa?!
TARİHİN DERSLERİ
Abbasi imparatorluğunu kuran Ebü’l Abbas’ın ünvanı “seffah”tı, yani kan dökücü!
Emevi ailesinin mensuplarını bebeklere varıncaya kadar kılıçtan geçirmişti!
Siyasi kin ve siyasi hırs denetimsiz ve dengesiz kalırsa neler yapabilir, görüyorsunuz!
Sorun dinli ilgili değil. O çağlarda bütün dünyada hanedanların iktidar savaşları böyle korkunç katliamlarla yürütülürdü.
İslam’ın adalet emri ve Veda Hutbesi’ndeki temel haklar ahlaki tavsiyeler ve uhrevi mesuliyetler olarak kalmış, “kamu hukuku”na evrilmemişti. Bu gerçeği Hayrettin Karaman da yazdı.
Halife olacak kişinin hukuki yetkileri ve hukuken sorumlu kılınması nasıl olacaktı?
Nasıl denetlenecek, nasıl dengelenecekti?
Temel haklar hangi kurumlarca güvenceye alınacaktı?
Bu soruların hilafet tarihinde cevabı yoktur!
Kamu hukukunun gelişmemiş olmasının sonuçlarıdır bunlar.
Bu yüzdendir ki, Sayın Hayrettin Karaman “İslami sistem de mekanizma olarak başkanlık sistemine benzer” diye yazdı. (Yeni Şafak, 15 Aralık 2015)
Ve, CB sistemine proaktif destek verirken denetim ve denge, kuvvetler ayrılığı gibi hayatî prensipler CB sisteminde var mı diye sormak aklına bile gelmedi.
ANAYASA ÖRNEKLERİ
Prof. Ahmet Akgündüz, “İslam ve Osmanlı Hukuku Külliyatı, Kamu Hukuku” adlı kitabında “İslam anayasası” denilen iki metin yayınladı. Biri 1951, öbürü 1983 tarihli. (Sf. 96 vd.)
Her ikisi de “Hakimiyet Allah’ındır” diye başlıyor. Fakat Prof. Fazlur Rahman’ın dediği gibi, böyle yazınca hâşâ Allah gelip yönetmeyecek. Yine insanlar kanunlar koyacak, kurumlar oluşturacak...
Bu ‘anayasa’larda devlet başkanı halife gibi düşünülmüş, çok geniş yetkiler verilmiş. Çünkü tarihteki hükümdar-halifeler örneğiyle düşünmüşler: Kuvvetler ayrılığı yok…
Her iki metinde de bir “şûra meclisi” var fakat üyeleri nasıl seçilecek, yetkileri ne olacak belli değil!
Fıkıhtan niye çağımızda bir devlet sistemi çıkarılamıyor; açık değil mi?
Batı tarihinde çok daha kanlı saltanat ve güç savaşları, ‘kan dökücü’ diktatörlükler oldu. “Doğal hukuk” doktrini sayesinde zamanla “gücü nasıl sınırlarız, yürütme gücü karşısında hak ve hürriyetleri nasıl garantiye alırız?” düşüncesi gelişti; anayasa hukuku doğdu.
Bugün Müslümanlar niye Batı’da yaşamak istiyor? Belli değil mi?
TARİH LABORATUVARI
Tarihe laboratuvar gibi bakmalıyız: Hilafet tarihsel bir kurumdur. 18. Yüzyıldan itibaren toplumsal ihtiyaçları karşılayamaz hale gelmeye başladı.
Halife-Sultanlar bu sebeple modernleşme yönünde reformlara, modern kanunlar almaya yöneldiler.
Bugün tarihte yaşamıyoruz.
Bilim devrimini, endüstri devrimini, tabii hukuk felsefesini, kamu hukukunu, nihayet anayasa hukukunu idrak etmiş bir çağda yaşıyoruz.
Çağımızda düzgün devlet idaresi ancak hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge, yargı bağımsızlığı, temel hak ve hürriyetler gibi modern kavramlarla mümkündür.
Başka türlüsü tutmuyor zaten; bakın İslam dünyasının haline.
Hilafet gibi hayallerle Müslümanların beyin enerjisini israf etmenin sonuçları da ortada; yine bakın İslam dünyasının haline.
Dahası, bunlar İslam’ın ontolojik mesajını, evrensel adalet ve güzel ahlak değerlerini de gölgeliyor, hatta içini boşaltıyor.
Tarih tecrübesi Müslümanlar için de demokratik, laik, sosyal hukuk devletini işaret ediyor.
Müslüman beyni ancak siyaset ve rejim kavgalarından kurtularak demokratik hukuk devletinin özgürlük ve güven ortamında bilime, sanata, hikmete, felsefeye, teknolojiye yönelebilir.
Başka yol var mı?
TAHA AKYOL / KARAR