Bu medyayla sağlıklı siyasi bir ortam da daha iyi bir Türkiye de mümkün değil…
Her zamandan daha fazla şimdilerde yeni medya denemelerine ihtiyaç var.
Bu medyayla sağlıklı siyasi bir ortam da daha iyi bir Türkiye de mümkün değil…
Sahibi ve işin başına getirdiği yayın yönetmeni kim olursa olsun, “Yeni bir gazete çıkacak” haberini işitmek, şu günlerde dünyanın her tarafında 250. doğum yıldönümü kutlanan Beethoven’in müziği gibi geliyor kulağıma.
Her zamandan daha fazla şimdilerde yeni medya denemelerine ihtiyaç var.
Zafer Mutlu’nun sonradan elden çıkardığı en son satın alanın ise kapatma yoluna gittiği Vatan gazetesinde iş başına getirdiği kadrosuyla yeni bir gazete macerasına girişeceğini duyunca bu yüzden sevindim.
Görüşlerimiz, konulara yaklaşımımız, hatta gazetecilik anlayışımız farklı olabilir; ancak yine de medyaya yeni bir ses ve soluk sunmaları, haberde ve yorumda yarışa katılmaları ülke fikir hayatına zenginlik getirebilir.
Fena halde siyasetle haşır neşir, fena halde fikir çeşitliliğini ortadan kaldırmış bir medya düzenimiz var bugün; geçmişin şiddetle eleştirdiğim pek çok gazetesini ve yazarlarını bugün özlüyorum.
Herkes benim gibi düşünmüyor. Hatta basılı gazete döneminin kapandığına inanan, haberin basılmadan çok önce dijital platformlar tarafından ücretsiz okurlara ulaştığı ve yorumların da video platformlarından ilgileneceklere -yine bedava- sunulduğu gerekçesiyle yeni girişimcilere acıyanlar bile çıkıyor.
Biri “Basın İlan Kurumu desteğini çeksin, pek çok gazete kapanır” diye yazmış…
Türkiye için bu doğru. Hatta ABD ve Avrupa’da da pek çok gazete kepenk indirmek zorunda kaldı. Yılların medya grupları ellerindeki gazete ve kanalları yok pahasına yeni zenginlere devretmeyi çıkış yolu olarak görüyorlar.
Washington Post’u Amazon’un patronu Jeff Bezos satın aldı; Los Angeles Times gazetesi sağlık alanında yatırımlarıyla zenginleşen Patrick Soon-Shiong’un son iki yıldır.
Gazetelerin internet üzerinden erişilebilir hale gelmesi en fazla gazeteleri vurdu.
Bunlar medya dünyamızın gerçekleri.
Dünyamızın yeni medya gerçekleri
Ancak medya dünyamızın henüz bizde anlaşılmamış başka gerçekleri de var.
En önemlisi şu: Haber yalın haliyle insanlara yetmiyor, olayların arka planını ve o noktaya nasıl varıldığını da merak ediyor insanlar. Gazeteler bu yüzden ayrıntılı habere kaydılar; yazarlarını okurun bu ihtiyacını karşılamaya yönlendiriyorlar.
Washington Post ile Los Angeles Times okuru olarak bu yola giden gazetelerin başarılı olduklarını da söyleyebilirim.
Donald Trump’ın başkanlık yarışına girdiği 2016 yılı ve ertesinde ABD’de gazetelerin okunması arttı. 2016 sonrasında Trump’ın varlığı sayesinde gazetelerin okur sayısının yüzde 12 fazlalaştığı anlaşılıyor.
Milyonlarca okur milyonlarca dolarlık abone ve reklam geliri demek.
Gazetelerin bir başka işlevi de kamuoyunu görüşleriyle etkilemek.
Trump’a malzeme desteğinde bulunan bir Amerikan araştırma kurumu olan MRC onun son seçimde kaybetmesinin sebeplerinin ilk sırasına medyanın tutumunu yerleştirmiş. Halkının Trump’a oy vermesi ve seçimi kazandırması da mümkün olan beş-altı kritik eyalette Joe Biden’in oyunun önde çıkmasında medyanın en önemli rolü oynadığı kanaatiyle…
Halka, en çok okunan etkili gazeteler ile izlenen TV kanallarında yer alabilecekken çeşitli sebeplerle sessiz kalınmış haberleri hatırlatan bir anket hazırlamış MRC. Sekiz-on maddelik bir anket. Sorulardan biri, “Joe Biden’in oğlu Hunter’ın bilgisayarından gizlice elde edilmiş rezil fotoğraflarını gördünüz mü?” Bir diğeri, “Korona günlerine rağmen Amerikan ekonomisinin yüzde 33 büyüdüğünden haberdar mısınız?”
Bu sorulara “Hayır” cevabını veren oyunu Biden için kullanmış deneklere, bu defa, “Haberdar olsaydınız oyunuzu Trump’a verir miydiniz” sorusunu yöneltmişler. Deneklerin yüzde 17’sinden “Biden’e vermez Trump’a verirdim” cevabı gelmiş.
MRC, “O yüzde 17 artı oy ile Biden’a giden altı eyalet Trump’ta kalır, ikinci seçmen sayısı 311 olan Trump ikinci kez seçilebilirdi” sonucuna varıyor…
Trump yanlısı gazeteler ve TV kanalları o haberleri gece-gündüz işlediler, ama ABD medyası kamuoyunun tek taraflı etkilenmesine izin vermeyecek kadar zengin.
[Bir dönem daha iş başında kalsaydı Trump, medyanın üzerinden silindir gibi geçecek ve kendi çizgisi dışındaki bütün sesleri boğacaktı. Bu niyetini saklamıyordu da.]
“Al, nişanını başına çal” tepkisi
Avrupa’nın pek çok ülkesinde de medyanın durumu farklı değil. Orada da görüş zenginliği bugün medyaya hakim.
Fransa’da Emmanuel Macron sözgelimi, attığı her adımda medyadan gelebilecek tepkileri hesaba katmak zorunda.
Corrado Augias bir İtalyan meslekdaşım. Ünü ülkesi sınırlarını aşan bu gazeteci-yazara, Fransız hükümeti, en üstün nişanları olan Legion d’honneur’ü takdim etmişti. Augias geçen gün bir tavrından dolayı Fransa devlet başkanına nişanını geri gönderdi.
Protestosunun sebebi, darbeyle iş başına gelmiş ve ülkesinde özgürlükleri kısıtlayıcı bir yönetim sergileyen Mısır’ın devlet başkanı Abdülfettah el-Sisi’nin Fransa’ya davet edilmesi ve ziyareti sırasında kendisinin Legion d’Honneur nişanıyla ödüllendirilmesi…
İtalyan gazetecinin protestosu sertliğinde karşı çıkışlar aynı konuda Fransız medyasında da hakimdi.
Bizde medyanın durumu bu örneklerden çok farklı. İktidar-muhalefet destekçisi yayın organları -gazeteler, televizyon kanalları- var, ancak okurun ayrıntılı haber ihtiyacını karşılayan yayınlar hemen hiç yok.
İnternet ve YouTube üzerinden yapılan yayınlar gözde. [İyi ki varlar.]
Zaten onun için “Gazete çıkarmak mı, deli misin?” deniliyor. Yeni TV haber kanalları faaliyete geçiyor, ancak yeniler de eskilerin tekrarından pek az farklı.
Daha önce de yazmıştım sanıyorum; insanlarımız uzun yıllar ülkemizde olup bitenleri bizim gazeteler ve devlet tekelinde olan radyo ve televizyondan değil İngilizlerin ünlü yayın kuruluşu BBC’nin Türkçe servisinden öğrendi.
İşin tuhafı, İngiltere, Almanya, hatta Suudi Arabistan, Türkçe yayın yapan internet siteleriyle günümüzde yerli medyaya alternatif sunuyor.
“Ayıp olmuyor mu?” diyeceğim, ama muhatap yok…
Herkes daha iyi bir Türkiye arzu eder görünüyor, ancak onun yolunun kaliteli medyadan geçtiğini idrak eden pek az.
Yanlış anlamamışsınızdır umarım; “Yok” demek ayıp kaçacağı için “Pek az” diyorum.
https://fehmikoru.com/bu-medyayla-saglikli-siyasi-bir-ortam-da-daha-iyi-bir-turkiye-de-mumkun-degil/
FEHMİ KORU