Canan Coşkun: Sözcü davasında gazetecilik, Cumhuriyet davasında savunulduğu kadar dik bir şekilde savunulmadı

Burada, bu davalarla ilgili Cumhuriyet’te yayımlanan haberlerde kendine yer bulamayan izlenimleri bir araya getirmeye çalıştım.

Canan Coşkun: Sözcü davasında gazetecilik, Cumhuriyet davasında savunulduğu kadar dik bir şekilde savunulmadı


Canan Coşkun: Sözcü davasında gazetecilik, Cumhuriyet davasında savunulduğu kadar dik bir şekilde savunulmadı

RS FM’de Gündem Dışı programına konuk olan gazeteci-yazar Canan Coşkun, “Sözcü gazetesi davasında gazetecilik, Cumhuriyet gazetesi davasında savunulduğu kadar dik bir şekilde savunulmadı” şeklinde konuştu.

Gündem Dışı’nın bu haftaki stüdyo konuğu gazeteci-yazar Canan Coşkun’du. Gazeteciliğe Şubat 2012’de Cumhuriyet’te başlayan Canan Coşkun, Eylül 2018’e kadar Cumhuriyet’te çalıştı ve yolsuzluk soruşturmaları, Fethullahçı yapı yargılamaları, basın ve ifade özgürlüğü davalarını takip etti. Coşkun, Çağdaş Gazeteciler Derneği Mustafa Ekmekçi Haber Ödülü, Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü ve Avrupa Birliği Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri Genç Gazeteci Ödülü’nü kazandı.

 

‘Burası Mahkeme - Yeni Türkiye'de Yargı Rejimi’ adlı kitabında Cumhuriyet gazetesi davaları, Sözcü gazetesi davası, Ahmet ve Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak davası, Murat Aksoy/Atilla Taş davası, Barış Akademisyenleri davaları, Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu davaları hakkında izlenimlerini aktaran gazeteci Canan Coşkun, şunları söyledi:

“Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya Şubat 2012’de başladım. İletişim Fakültesi mezunu değilim. Gazetedeki bir yakınım ‘Staj yapmak ister misin?’ diye sorduğunda İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Kulübü’nde proje asistanı olarak çalışıyordum. ‘Cumhuriyet’te fotoğraf çekmeyi öğrenirim’ diye düşünmüştüm. Öyle olmadı. Başladığımda Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız’dı. Genellikle kadın stajyerleri kültür servisine, erkek stajyerleri spor servisine yollardı. İkisine de seçilmeyenler istihbarat servisine gönderilirdi. İstihbarat Servisi’ne yollandım. İyi ki de öyle olmuş. Adliyede muhabirlik yapan kişi izne ayrılınca, Temmuz 2013’te tamamen şans eseri adliyeye gönderildim. Türkiye siyasi tarihinde önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde adliyede olmak, benim için öğretici bir süreç oldu. Bu kitap, Temmuz 2013’te adliye muhabirliğine başladığım o günden bugüne mahkemelerdeki, adliye koridorlarındaki tanıklığıma dayanıyor. Adliyede yolsuzluk soruşturmalarıyla başlayan muhabirliğimin son dört yılında ifade ve basın özgürlüğü davalarını takip ettim. Burada, bu davalarla ilgili Cumhuriyet’te yayımlanan haberlerde kendine yer bulamayan izlenimleri bir araya getirmeye çalıştım.”

‘SANIK SANDALYESİNDE OTURURKEN KENDİ HABERİMİ YAZDIĞIM DA OLDU’

Coşkun, şöyle devam etti: “Bir taraftan Cumhuriyet davasının haberini aktarıyordum, bir taraftan da Cumhuriyet’e yazdığım haber nedeniyle yargılanıyordum. Şu an istinaf aşamasında olan, halen süren bir davam da var. Bir seyirci sandalyesinde, bir sanık sandalyesinde oturdum. Hatta sanık sandalyesinde otururken, kendi haberimi yazdığım da oldu. Bu dönem, gazeteciliği doğru dürüst yapmaya çalışanların birçoğunun başına gelen bir şey aslında. Hem gazetecilik yapıp hem de yargılanan, aslında davaları izlerken kendilerini de savunmayı öğrenen gazeteciler var artık. Çünkü o kadar çok gazeteci davası var ki artık, ‘TCK m.135’ denildiğinde, onun ne olduğunu artık biliyoruz. Yargılana yargılana bilmek zorunda kaldık.”

‘SÖZCÜ DAVASI, CUMHURİYET DAVASININ BİR KOPYASIDIR’

Coşkun, “Sözcü gazetesi davası, pek çok aşaması ve gazeteciliğin cezalandırılmasına dönük adımlarıyla Cumhuriyet gazetesi davasının bir kopyasıdır. Tanıkları aynıydı, bilirkişilere, gazetenin yazıları yorumlatıldı. Bu dönemin yargısında bu da oldu” dedi.

Coşkun, “Sözcü gazetesi davasında gazetecilik, Cumhuriyet gazetesi davasında savunulduğu kadar dik bir şekilde savunulmadı. Örneğin, tanıklar arasında Cem Küçük, Hüseyin Gülerce vardı. Hakim, tanıklara ‘Gördüklerinizi, bildiklerinizi, hislerinizi söyleyin’ dedi. Hiçbir avukat ya da yargılanan kimse buna itiraz etmedi. Evet, aynı yöntemlerle Sözcü susturulmaya çalışıldı fakat Cumhuriyet davasında buna sert bir şekilde ‘Hayır!’ denilirken Sözcü davasında ‘Ama...’ diye cümleler kuruldu” ifadelerini kullandı.

 

Yazarı 

SPUTNIK