Cemal Süreya Belgeseli (Hayatı, Şiirleri, Anıları ve Röportajlar)
Cemal Süreya kimdir
Cemal Süreya kimdir
Afrika dahil bütün kara parçalarında kaleminden aşka inandığımız şair, Cemal Süreya'nın hayat hikayesidir.
O daha çocukluğundan başladı şiirlerine. Pek içli, duygu yüklüydü ve yeni şeyler öğrenmeye de açtı. Açlığını kalemiyle bastırdı. Çocukken kantinde yazılar yazmaya başlayan Cemal, gürültüyle şiirlerini yazmaya alışacak, sonra da hep yazarken gürültü arayacaktı mesela.
Kumarla arası asla olmayan Cemal, yazar arkadaşlarıyla birleşip bir poker oynayamayacaktı.
Onun derdi günü sevgiyi kovalamak ve sevda üzerine sözler söylemekti çünkü. Bir aşık gibi aşık oldu hep. Her seferinde ilk kezmiş gibi. Bu yetti de arttı. Hissetti, yaşadı ve her bir duygusunu bize de aktardı.
Acaba biz de feyz alıp böylesine tutkulu sevebilir miyiz diye belki, kim bilir…
Sahi, sevebilir miyiz?
Çocukluğu
Cemal 1931’de Erzincan Pülümür’de Hüseyin Bey ve Gülbeyaz Hanım’ın oğlu olarak dünyaya geldi. Ailesinin ona verdiği asıl isim Cemalettin Seber’di. Zaza Alevi asıllıydı.
Çocukluğunu, 1938 Dersim İsyanı sonrasında babası Bilecik’e sürgün edilene kadar Erzincan’da geçirdi. Pülümür’den yola çıkan Seber ailesi artık Bilecik’te yaşayacaktı. Üstelik buradan başka bir şehre de gidişleri yasaktı.
Annesi Gülbeyaz Hanım tüm bu acıların içinde erken yenildi. Cemalettin de annesinin erken ölümü üzerine İstanbul’a gönderildi. Anne babadan ayrı bir çocukluk ve okul hayatı yaşayacaktı artık Cemalettin. ,
Eğitim hayatı
Cemalettin İstanbul’da ilkokul eğitimine başladı. Daha ilkokul sıralarındayken bir dergi çıkarmaya karar verdi. Şairlik duygusu daha ana kucağından üzerine yapışmış gibiydi, bu isteğe karşı duramıyordu. Çünkü ‘’kalbimin kuşu’’ diye adlandırdığı annesi, ona ’’Kerem ile Aslı’’yı anlattığında düşmüştü gönlüne şiir sevdası.
İşte şimdi de daha boyuna posuna bakmadan dergi çıkarmak istiyordu. Tek engeli de baskı malzemelerinin azlığı, var olanların da kalitesizliğiydi. Ama vazgeçmedi. Sıkı dost olduğu Altan Günalp ile beraber oturup el yazısı ile yazdılar, resimler çizdiler, çıkardılar dergilerini. En büyük destekçileri de Cemalettin’e hayran olan kızlardı…
Müthiş bir kitap kurduydu Cemalettin. Daha ilkokul 3. sınıftaydı ki, ‘’Suç ve Ceza’’ ile ‘’Karamazov Kardeşler’’i defalarca okumuştu.
1942’de Bilecik’e geri getirildi. Aynı dönemde babası tekrar evlenmişti. Bu evlilik Cemalettin için can sıkıcıydı. Kalbinin küçük kuşu ölen çocuk, şimdi de üvey annesi Esma’nın eline mahkum olmuştu. Esma Hanım kız kardeşleri ve Cemalettin’i sürekli dövüyordu. Hatta bir keresinde Cemalettin’i zehirlemeye bile kalkıştı. Cemalettin için hazırladığı yemeklere de cam kırıkları attığı biliniyordu.
Cemalettin ortaokulu burada okudu. Seniha Nemli ile bu sıralarda tanıştı. O an farkında değildi ama yıllar sonra Seniha, ilk eşi olacaktı.
Ortaokulda Cemalettin 100 metre koşu yarışına katıldı ve yarışmada birinci gelmişti. Hediyesi ise kalemdi ve bunun Cemalettin için anlamı büyüktü. Yazma sevdasına düşmüş küçük bir çocuğun ilk dolma kalemiydi bu çünkü ve dünyalara değerdi.
Bu yıllarda bir şey keşfetti Cemalettin. Tüm büyük yazarların üç tane adı vardı, kendisinin neden olmasındı. Keşfetmesiyle kararını vermesi de bir oldu. İlk adını Cemal olarak kısaltıp yanına da Süreyya’yı ekleyecek ve tam adı ‘’Cemal Süreyya Seber’’ olacaktı.
Ortaokuldan sonra Cemalettin babasına haber vermeden sınavlara girdi ve Haydar Paşa Lisesi’ne yatılı – burslu olarak kaydoldu. Cemalettin lisedeyken üvey anne kabusu da bitmişti. Esma Hanım yaşanan bir olaydan sonra evden ayrıldı. Babası da bir süre sonra tekrar evlendi. Ama bir önemi yoktu artık. Cemalettin yazdığı şiirlerin ve okuduklarının da etkisiyle büyüyordu.
Eğitim hayatını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi - Maliye ve İktisat Bölümü’nde tamamladı. Üniversite hayatı ona Muzaffer Erdost, Sezai Karakoç, Hasan Basri, Nihat Kemal Eren gibi isimlerle yakın arkadaşlıklar getirmişti.
Sezai Karakoç ile dostlukları tüm fikir ayrılıklarına rağmen daha da sağlam ilerleyecekti. Çünkü sevginin getirdiği dostluk da aşk da böyleydi işte.
Şimdi sormadan da duramıyorum; onlar fikirleri de zikirleri de ne olursa olsun çok iyi dost olmayı bilmişken, bugün onları okuyanlar neden iki kutba ayrılır?
Ya da insan sevmek söz konusuyken neden bir kutba çeker o güzel yüreğini?
İş hayatında Cemal Süreya
Üniversite mezuniyetinden sonra memuriyet hayatına başladı. Şiir hayatı ayrı bir köşedeydi hayatında ve ruhunda. Maliye Bakanlığı’nda müfettiş yardımcılığı ve müfettişlik, Darphane müdürlüğü, Kültür Bakanlığı’nda kültür danışma kurulu üyeliği, Orta Doğu İktisat Bankası yönetim kurulu üyeliği ve 25 yıldan fazla Türk Dil Kurulu üyeliği yaptı.
Bunlardan başka yazı hayatını da memuriyete taşıdı. Emekliliğinde yayınevlerinde danışmanlık ve ansiklopedilerde redaktörlükle çevirmenlik yaptı.
Şiir hayatı
Şiire yüklediği duygu yüklü anlamla annesinin ona ‘’Kerem ile Aslı’’yı anlattığı zaman başlamış olsa da, fiziksel koşullar lise yıllarındaki aruz denemelerini gösteriyordu. İlk şiirine ‘’Şarkısı Beyaz’’ adını vermişti ve bu şiir 8 Ocak 1953’te ''Mülkiye'' dergisinde yayınlanacaktı.
Üniversite yıllarında ise çeşitli takma adlar kullanarak muhtelif dergi ve gazetelerde yazılarını yayımladı.
Karşı çıktığı ne varsa, kalemini onunla besledi. Şiirlerinde erotizm tüm canlılığıyla insanın karşısına dikiliyordu, ama toplumun değerlerini de çiğneyip geçmiyordu. Şiir ona göre ‘’anayasaya aykırı’’ydı. Hatta doğanın ahlakı kovduğu yerdeydi ve üstelik yasadışıydı.
Bu düşünceyi savunmasından sebep şiirleri hiçbir zaman hikaye barındırmadı. Bunun yerine özel imgelerin oluşturduğu bir söz sanatı açıklarında yüzüyordu.
1953’te ilk şiiri ‘’Şarkısı Beyaz’’ın yayınlanmasının ardından dergilerde karikatürleri de yayınlandı Cemal’in ve kendisini edebiyat dünyasına tanıtan şiirine de ‘’Gül’’ adını vermişti. 1955’te ise bugün onu anmamıza sebep olacak en güzel şiirini yazdı; adı, ‘’Üvercinka’’ydı ve ‘’Dalga, Güzelleme, Üçgenler, Cigarayı Denize Attım, Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm’’ gibi önemli eserleriyle birlikte dergilerde yayınlandı.
EN SON HABER