Cengiz Çandar: Türkiye baharı
Hak, Hukuk, Adalet.
Cengiz Çandar: Türkiye baharı
Türkiye, "Tek Adam" rejiminden çıkacak ve ihtirası olmayan, yetkilerini paylaşmaya hazır, istişareye açık, tek dönemle yetinecek, namuslu ve dürüst bir Cumhurbaşkanı seçecek ise Kemal Kılıçdaroğlu buna son derece uygun bir profil…
CHP Genel Merkezi'nde, vatandaşlar Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı olarak açıklanan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu "Hak, hukuk, adalet" sloganları ile bekledi
Hak, Hukuk, Adalet.
Birleşe Birleşe Kazanacağız!
Türkiye'nin en başta neye ihtiyacı olduğu ve bu ihtiyacını nasıl gidereceği, Kemal Kılıçdaroğlu'nun 6'lı Masa'nın ortak Cumhurbaşkanı adayı olduğu gece belli oldu. Ankara'da on binler Hak, Hukuk, Adalet diye haykırdı. Milyonların arzusunu seslendirdiler.
Peki, nasıl elde edilecek hak, hukuk, adalet? Gelecekte kendisine diktatoryal bir yola girmekten başka seçenek bırakmamış olan Tek Adam Rejimi'ni 14 Mayıs'ta kurulacağı anlaşılan seçim sandığına gömerek. Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini kazanarak.
Nasıl? Birleşe birleşe kazanacağız! Kimin önderliğinde? Kemal Kılıçdaroğlu'nun.
Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı tarafından ortak Cumhurbaşkanı adayı gösterilmeyi başından beri en çok hak eden isimdi. 6'lı Masa ve Millet İttifakı onun sayesinde kuruldu. Tam bir takımdaşlık ruhu ortaya koydu ve bileşenler arasında eşitliğe riayet etti, ana muhalefet lideri olmasına rağmen primus inter pares, yani eşitler arasında birinci görüntüsünü bile tam olarak benimsemedi.
Ayrıca, Adalet Yürüyüşü'nden başlayarak 2019 yerel seçimlerinde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere elde edilen başarıdaki aslan payı onundur. CHP'yi Onur Öymen, Canan Arıtman gibi simgelerden Canan Kaftancıoğlu gibilerin yönetici olduğu partiye dönüştürdü. Toplumun en geniş kesimleriyle ilişki kurabilmeyi becerdi. Helâlleşme girişimiyle, kutuplaşmanın yerine toplumsal barışı ikame etme yönünde doğru adım attı. Ülke gençliğinin uyuşturucu girdabına çekilmesine ve paramiliter örgütlere ve ayrıca yolsuzluğa ve hukuksuzluğa karşı sesini yükselterek insanlara güven veren bir profil çizdi.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun adalet yürüyüşü 15 Haziran 2017'de Ankara'da Güvenpark'ta başladı ve 9 Temmuz 2017'de Maltepe'de sonlandı.
Türkiye, "Tek Adam" rejiminden çıkacak ve ihtirası olmayan, yetkilerini paylaşmaya hazır, istişareye açık, tek dönemle yetinecek, namuslu ve dürüst bir Cumhurbaşkanı seçecek ise Kemal Kılıçdaroğlu buna son derece uygun bir profil. Kürtler için de en uygun, eğer "tek aday" üzerinde anlaşılabilirse HDP seçmeninin de diğer adaylara oranla ziyadesiyle gönül rahatlığı içinde oy verebileceği bir profil.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı olarak açıklandığı gece, 6'lı Masa bir de 12 maddelik "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem"e "Geçiş Dönemi Planı" açıkladı. Hafta sonu yaşanan dramatik gelişmeler nedeniyle, çoğunlukla Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş isimlerinin Meral Akşener'i masaya geri getirmek amacıyla eklendiği 12. madde üzerinde odaklanıldı. Oysa, "Geçiş Dönemi Planı", madde madde ve dikkatle okunduğunda, söz konusu "plan", bir anlamda Kemal Kılıçdaroğlu'nun tedricen Cumhurbaşkanlığı yetkilerinden sarfınazar etmesinin yol haritasıdır.
Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki, Recep Tayyip Erdoğan'ın tepe tepe kullandığı sınırsız yetkilerden feragat edecek ve Cumhurbaşkanlığı yetkilerini neredeyse sadece Parlamenter Sistem'e geçişin sağlanması amacıyla yerine getirecek.
Böyle bir rol için, içinde bulunduğumuz dönem ve şartlarda Kemal Kılıçdaroğlu'ndan daha uygun, daha güvenilir bir isim düşünebiliyor musunuz?
Yeri gelmişken son günlerde kafaları karıştıran Meral Akşener'in çok kısa süre önce ağzından çıkmış olan şu sözlerini hatırlayalım:
"Devletin içinde, mafyalar, çeteler, uyuşturucu satıcıları kol gezerken 'Cumhurbaşkanıyım' diye ortalıkta gezemezsin! Banuçiçeğin, babasız geçen ilk doğum gününde, gece başını yastığa koyup rahat rahat uyuyamazsın! Beni iyi dinle Sayın Erdoğan! Vicdana sığmayanı, Türkiye'ye sığdıramazsın! Hiçbir haksızlığa boyun eğmeyenleri, ne yaparsan yap, susturamazsın!"
Bir milliyetçi-sağ siyaset figürü olan Meral Akşener, bu sözleriyle Tayyip Erdoğan'ın geleceğinin olamayacağını ifade etmiş oluyordu. Şu husus akıllardan çıkmamalı: Önümüzdeki seçim bir aday seçimi değildir. Bu bir yönüyle bir referandumdur ve soru şudur: Tek Adam yönetimine evet mi, hayır mı?
Deprem "Tek Adam" rejimini de enkaz altında bıraktı
Bu sorunun cevabını 14 Mayıs'ta beklenen seçimden önce, 6 Şubat'ta ülkemizin üzerine çöken Deprem Felâketi ile aldık. Birçok Orta Doğu ülkesinden daha büyük bir nüfusun yaşadığı, Portekiz büyüklüğünde bir alanda meydana gelen deprem felâketiyle on binlerce insanımızı en yürek parçalayıcı şekilde kaybettik.
Tek Adam ne yapacağını bilemedi. Ortağı ortadan kayboldu. Ülkenin en çaresiz günlerinde en iyi bildikleri işi yapmakla meşguldüler: On binlerce insan enkaz altında inler ve kurtarılmayı beklerken yeni yasaklar koydular ve uyguladılar.
İşte tam bu dönemde Kemal Kılıçdaroğlu unutulmaz bir liderlik sergiledi. İstanbul, Ankara, İzmir Belediye başkanlarıyla hemen deprem bölgesine gitti. 7 Şubat ve 11 Şubat gece yarıları YouTube üzerinden ulusa seslenişleri tarihî nitelikteydi.
İBB'nin arama kurtarma ve insani yardım faaliyetleriyle deprem bölgelerindeydi.
Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimini 6 Şubat depremiyle kaybetti. Kemal Kılıçdaroğlu ise 6 Şubat depremiyle birlikte Türkiye'nin 13. Cumhurbaşkanı olmaya en lâyık kişi olduğunu ortaya koydu. 14 Mayıs, 6 Şubat Depremi'nin yol açtığı siyasi sonuçların tescilini sağlayacaktır.
Depremle birlikte, Tek Adam Rejimi açısından, tekrar canlandırılması mümkün olmayan birçok şey birden çöktü ve enkaz altında kaldı. Depremin ekonomiye yüklediği maliyet, 100 milyar dolar civarında hesaplanıyor. Bu maliyet, Tek Adam rejiminin feci malî ve ekonomik kararlarının yol açtığı krize eklendi. Türkiye'nin geleceği zor. Ayağa kalkabilmek için esas olarak Batı dünyası ve uluslararası kredi kuruluşlarının cömert desteğine ihtiyaç var ve bu desteğin, mevcut rejime ve Tek Adam'a kolay kolay sağlanmayacağını bilmek için kâhin olmak gerekmiyor.
Bu olgunun, Tek Adam'a seçim kazandırmayacak unsurlardan biri olması bir yana, seçimi ne yapıp edip kazandığını varsaysak bile, Türkiye'yi bir yıl bile yönetemeyeceğini ve bunun altında kalacağını ortaya koyduğunu görmek için de kâhin olmak gerekmiyor.
Depremle birlikte, "Büyük ve Güçlü Türkiye" ve "Bir Gece Ansızın Gelebilirim" şişinmeleri de çöktü, enkaz altında kaldı. "Bir Gece Ansızın" üzerine çökülecek olanlar Tek Adam'dan daha hızlı biçimde yardım ve kurtarma ekipleriyle deprem bölgesine ulaştılar. "Büyük ve Güçlü Türkiye" imajı 11 ili kapsayan bir alanda, önemli bir bölümü AKP seçmeni olan çaresiz yurttaşlarımızın "Devlet nerede? Kaç gün geçti, devlet yok!" serzenişleri ve haykırışları altında kayboldu.
Deprem ve birden öne çıkardığı eli kulağında İstanbul depremi ihtimali, mevcut yönetim modeli ve yönetici figürleriyle Türkiye'nin devam edemeyeceğini, etmemesi gerektiğini bilinçaltlarına kazıdı. Türkiye'nin değişime, doğrulmaya, ayağa kalkmaya, her şeyin ötesinde nefes almaya, özgürlüğe, hak, hukuk ve adalete ihtiyacı var. Bütün bunlar için de umuda…
6 Mart'ta bu umut doğdu!
6'lı Masa doğru yaptı, doğru yapıyor
6 Mart'a gelene kadar 6'lı Masa'nın kurulduğu andan itibaren doğru yönde, doğru adımlar atarak ilerlediği kanısındayım. 6'lı Masa'nın en büyük başarılarından biri, 30 Ocak'ta açıkladıkları, bir hükümet programı niteliğindeki Ortak Politikalar Mutabakat Metni.
Altılı Masa'yı oluşturan siyasi partilerin genel başkanları, seçim beyannamesi niteliğindeki, devlet yönetimindeki hedefleri, reformları, politikaları, projeleri içeren Ortak Politikalar Mutabakat Metni'ni açıkladı.
Şu çarpıcı üçlemeyi, Türkiye ile ilgili katıldığım tüm uluslararası konferanslarda dile getiriyorum: Freedom House'a göre, Türkiye, dünyada özgür olmayan ülkeler kategorisinde. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen uygulamanın başladığı 2018 yılından itibaren, yarı özgür statüsünden özgür olmayan statüsüne indirilerek küme düştü. Bunun anlamı, Türkiye, demokratik bir ülke değil.
RSF (Reporters Sans Frontiers- Sınır Tanımayan Gazeteciler) adlı saygın uluslararası basın kuruluşunun 2022 Raporu'nda basın özgürlüğü açısından Türkiye 180 ülke arasında 149. Sırada. Türkiye'nin altında Rusya, Belarus, İran, Suriye, Çin gibi ülkeler var. Son sırada Kuzey Kore. Yani, Türkiye'nin basın özgürlüğünde yer aldığı lig, Avrasya'nın otokratik ve totaliter ülkeleri.
Bir de Transparency International adlı yolsuzluk listesi yayımlayan uluslararası kuruluşun 2022 Raporu'na bakıldığında, Türkiye, yolsuzluk sıralamasında 109. sırada. Yani, boğazına kadar yolsuzluğa batmış ülkeler arasında.
6'lı Masa'nın 244 sayfalık "Ortak Politikalar Mutabakat Metni", Türkiye'yi bu "özgür olmayan" bir ülke olarak yer aldığı, "basın özgürlüğünde küme düşmüş", "yolsuzluklara batmış" ülkeler liginden çıkartmayı ve kurtarmayı öngördüğü için, içindeki birçok eksikliğe rağmen, önemli ve değerlidir.
"Bizim Mahalle"nin önemli bölümü, sürekli olarak 6'lı Masa'nın Cumhurbaşkanı adayını bir türlü açıklamıyor olmasını sürekli eleştirdi. Hiç katılmadım. Seçim tarihi belli değilken, seçimlerin olacağının bile garantisi bulunmazken, 6'lı Masa'nın cumhurbaşkanı adayı ilân etmesi kadar safdillik, siyaset dışı amatörlük olamazdı. Nitekim, muhalefetin cumhurbaşkanı adayları arasında ismi dolaştırılan Ekrem İmamoğlu'nun yargı yoluyla başının üzerine inen yasak koyucu Damokles kılıcı, rejimin işi nerelere vardıracağının çarpıcı bir ipucuydu.
Seçim tarihi belli olmayan bir ülkede, cumhurbaşkanı adayı açıklamak, idam mangasının karşısında bağrını açmaktan başka bir anlam taşımazdı. 6'lı Masa böylesine siyasete aykırı bir davranışa girmeyerek de doğrusunu yaptı.
"Hadi artık muhalefetin adayı belli olsun" lobisinin bir bölümü Kılıçdaroğlu'na karşı bir an önce kişilik katli kampanyası yürütmekte sabırsızlanan iktidar çevreleri ise, bir diğer daha sinsi ve bir ölçüde daha da etkili bölümü ise muhalif çevrelerde mevzilenmiş kimi unsurlardı. Bu ikincisi Ocak başlarında "Siyasal bilimcilerin 6'lı Masa'ya Soruları" başlığı altında siyasete son derece aykırı bir bildiri yayımladılar. Süslü cümlelerin ardında gizlenen amaç, Kılıçdaroğlu'nun adaylığına karşı çıkmaktı.
"Bu bir hayat-memat seçimi, kaybedilmesi göze alınamaz." Cezbedici argüman buydu. Kemal Kılıçdaroğlu niçin, neye göre kaybedebilirdi? Yüksek sesle dile getirilen iddia, anketlerin Kemal Kılıçdaroğlu'nu Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'nun gerisinde göstermesiydi.
Hangi anket 1983'te Turgut Özal'ı birinci göstermişti? Hangi anket 1994'te Tayyip Erdoğan'ın, 2019'ta Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Belediye Başkanlığı'nı, 2002'de kuruluşunun üzerinden iki yıl bile geçmemiş AKP'nin tek başına iktidarını öngörmüştü? Kaldı ki, eğer anketlerle Cumhurbaşkanı ya da iktidar belirlenecek ise siyasi partilere de seçimlere ve seçmenlere de ne gerek var?
Bir kenara not edelim: 14 Mayıs 2023'te yapılacak seçimler, mevcut iktidar sahiplerinin, muhalefetin bile tasavvurunun ötesinde ezici bir yenilgisini ortaya koyacak. İktidarın seçim kaybetme ihtimali zaten güçlüydü ve 6 Şubat Depremi'nin enkazı altından çıkması imkânsıza yakındı. 6 Mart'ta ise seçimi kazanma ihtimali Kemal Kılıçdaroğlu'nun 6'lı Masa'nın ortak adayı olarak açıklanması ve ona giden süreçle birlikte neredeyse imkânsız hale geldi.
Ulusal birlik için dev adım: Sünni onaylı Alevi Cumhurbaşkanı
"Muhalefete muhalefet" ile enerji tüketen kesimin bir bölümündeki Kemal Kılıçdaroğlu karşıtlığının önemli bir nedeninin, Kılıçdaroğlu'nun Dersimli Alevi-Zaza kimliğinden kaynaklandığı bir sır değil. Bunu açıkça ve yüksek sesle dile getirmek haliyle savunulamaz nitelikte olduğu ve ayıp kaçacağı için, Kılıçdaroğlu'nun "Türkiye'nin malûm Sünni-Hanefi kodları" nedeniyle seçim kazanamayacağı, Erdoğan ve yandaşlarının bu propaganda malzemesini kullanacağı fısıltı gazetesiyle yayılıyor.
Bu bir kalemde kenara atılacak bir kaygı olmayabilirdi. Ne var ki, Kemal Kılıçdaroğlu Alevi kökenli bir siyasî kişilik olarak Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için en büyük garanti belgesini 6'lı Masa'dan almış durumda. 6'lı Masa'daki Saadet Partisi'nin Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, bir zamanlar Refah Partisi'nin Sivas Belediye Başkanı idi. Gelecek Partisi'nin Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu AKP'nin tarihinde en yüksek oyu aldığı seçime AKP Genel Başkanı ve Başbakan olarak girmişti. DEVA Partisi'nin Genel Başkanı Ali Babacan AKP'nin kurucularından. İyi Parti'nin Genel Başkanı Meral Akşener, Alevi-Türkmenlerin oyuna talip. Bu kişilerin Kemal Kılıçdaroğlu ismi üzerinde mutabık kalmalarıyla, Kemal Kılıçlaroğlu'nun Aleviliği bir seçilme handikapı olmaktan çıkıp, tam tersine, Türkiye için önemli bir demokrasi sınavı niteliğine bürünmüş oldu.
6 Mart 2023 günü 6'lı Masa tarihî bir adım attı. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının, Temel Karamollaoğlu'nun ev sahipliği yaptığı toplantının ardından, bir insan selinin toplandığı Saadet Partisi Genel Merkezi önünde açıklanmasının taşıdığı sembolizmi görmeli ve mutlu olmalıyız.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun ev sahipliğindeki "Liderler Buluşması"na CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu katıldı. Temel Karamollaoğlu, 5 saat süren toplantının ardından Saadet Partisi Genel Merkezi önünde toplananlara hitaben yaptığı konuşmada, Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayının CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu açıkladı.
Tıpkı 1960'ta ABD Başkanlığı'ndaki WASP (White Anglo-Saxon Protestant) tekelinin Katolik J.F. Kennedy'nin başkan seçilmesi ile kırılması, tıpkı 2008'de Barack Hussein Obama'nın ABD'nin ilk siyah başkanı olarak seçilmesi gibi, Türkiye Kemal Kılıçdaroğlu'nun 2023'te Cumhurbaşkanı seçilmesiyle, Cumhuriyet'in 100. yılında, çok büyük bir eşiği, 6'lı Masa sayesinde ulusal birlik ve demokrasi yönünde atlamış ve aşmış olacaktır.
Şimdi sırada, büyük birleşmeye katılmaya hazır olan HDP ile Emek ve Özgürlük İttifakı'na el uzatmak ve onunla el sıkışmak var.
İşte o zaman gerçekten, her şey güzel olacak.
6 Mart'ta Türkiye Baharı başladı. Nevruz'dan 15 gün önce.
14 Mayıs'ta çiçekler açacak. Hıdırellez'den birkaç gün sonra…
CENGİZ ÇANDAR / T24