Çetin Altan’ın sırrı… Maya… Babasını son nefesinde söyledi
Maya, babasının kim olduğunu annesi son nefesini verirken öğrendi.
Çetin Altan’ın sırrı… Maya… Babasını son nefesinde söyledi
Çetin Altan’ın ressam İvi Stangali’yle ilişkisinden dünyaya gelen kızı Maya, babasının kim olduğunu annesi son nefesini verirken öğrendi.
Hürriyet gazetesi yazarı İhsan Yılmaz bugünkü köşesine Çetin Altan’ın bilinmeyen kızı Maya’yı taşıdı.
İhsan Yılmaz’ın yazısı şöyle:
“Ressam İvi Stangali’nin adına ilk kez Arif Keskiner’in ‘Çiçek Gibi’ adıyla 2001 yılında yayımlanan anılarında rastlamıştım. Bir büyük gazetenin yazarına âşık olarak kaderini kederiyle dokuyan Rum kızı İvi’nin hikâyesi o zaman dikkatimi çekmişti.
1964 yılında Kıbrıs olayları sonrasında İnönü Hükümeti’nin aldığı kararla Yunanistan’a gönderilen Rum kökenli vatandaşlardan biri İvi Stangali. Keskiner’in eşi Alis’in Güzel Sanatlar Akademisi’nden arkadaşıdır. Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi’nden mezun olmuş, hatta asistanlığını yapmıştır. Bedri Bey’le ilişkileri olduğu dedikodusu bile çıkar bir ara. “Güzel bir Rum kızıydı, Modigliani’nin kadınları gibi, uzun boyunlu, sülün gibi bir kızdı” diye tarif ediyor İvi’yi Keskiner. Çok yakın arkadaş olurlar. Bohem bir yaşamı vardır İvi’nin. Cihangir’de oturur. Akademi hocalarından, ressamlardan, edebiyatçılardan oluşan bir çevrenin içindedir. 1960’lı yılların başında kaderini değiştiren bir ilişki yaşar. Büyük bir gazetenin yazarı olan ünlü gazeteciye âşık olur. Ve ondan çocuğu olsun ister. Ama büyük yazar evli ve çocukludur. Almak istemez böyle bir sorumluluğu.
İvi kararlıdır sevdiği adamdan bir çocuk sahibi olmakta. Hamile kalır ve bütün itirazlara rağmen kendisi gibi güzel bir kız çocuğu getirir dünyaya. Adını Zeynep Maya koyduğu kızını kendi başına büyütecektir.
EVLENDİRECEK BİRİNİ BULAMADIK
Ancak 1964 yılında tehcir piyangosu vuran Rum kökenli vatandaşların arasında onun da adı vardır. Listeden çıkması için formül ararlar. Kızının babasının politikayla da ilişkisi vardır ve çok da güçlüdür. Ama ondan yardım istemez İvi. “Çocuk benim çocuğum, kimsenin değil. Bulabilirsem ben bulurum yolunu. Baktım olmadı, hiç görmediğim, vatanın dedikleri Yunanistan’a giderim” der.
İvi’yi evlendirecek tanıdık ararlar, bulamayınca Arif Keskiner eşine “Olmadı biz boşanalım, ben evleneyim, işler yoluna girene kadar idare edelim” diye teklifte bile bulunur ama ne yazık ki kabul ettiremez.
İMZA KAMPANYASI DA FAYDA ETMEZ
İvi Stangali sınır dışı edilmemek için her yolu dener. İstanbul Valiliği’ne verdiği bir dilekçe “1922’de İstanbul’da doğdum. Yunan uyrukluyum. Annem babam İstanbul’da doğup İstanbul’da öldüler. Zeynep Maya adında 11 aylık bir kız çocuğum var, kocam yok. Bugüne kadar yüzde 100 Türk olan bir çevrede yaşadım. 1942’den 1949’a kadar İstanbul G. S. Akademisi Resim Bölümü’nde Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesine devam ettim ve o tarihten bugüne kadar hocam Eyüboğlu’nun, gerek yurtiçinde gerek yurtdışında yaptığı büyük ölçüdeki tablo ve mozaik işlerinde asistan olarak çalıştım. Bu yurda bağlılığımı, takriben 10 yıl önce yurttaş olmak üzere gereken resmi müracaatı yapmış olmakla ispat ettiğim kanaatindeyim. Bütün dileğim, Türk vatandaşı olarak, doğup büyüdüğüm bu memlekette kızımla beraber kalmaktır” dese de ne başvurusunun cevabı gelir ne de dilekçesine karşılık.
İvi’nin Türkiye’de kalması için imza kampanyası bile düzenlenir. Şadi Çalık, Emin Barın, Ahmet Kudsi Tecer, Yaşar Nabi Nayır, Arif Keskiner, Azra Erhat, Mualla Anheger, Ferzan Baydar, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Turan Erol, Devrim Erbil, Bahri Savcı, Sabahattin Eyüboğlu, Yaşar Kemal, Vedat Günyol, Nurullah Berk, Utarit İzgi, Nuşin Asgari, Cevat Dereli, Namık Bayık, Nedim Günsur, Emine Günsur gibi dönemin önde gelen pek çok sanatçı ve yazarı bu dilekçeye imza atar ama yine bir sonuç alınmaz.
Bütün bu çabalarına rağmen aldığı tebligatta, yanında 20 kiloyu geçmeyen bir valiz ve 20 dolar kadar bir parayla üç gün içinde ülkeyi terk etmesi istenmektedir. Çaresiz ayrılır çok sevdiği ülkesinden.
ÖLÜM GİBİ BİR ŞEY DUYDUM
Yunanistan’a vardıktan 20 gün sonra, 10 Kasım 1964’te hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu’na yazdığı mektupta uçak yolculuğunu ve hissettiklerini şöyle anlatıyor İvi: “Maya, tabii çok iyidir. Her şeyden habersiz. Uçakta mışıl mışıl uyudu, 11 saat aç kaldı (teyze duymasın). Uçakta bir sürü insan ağlıyordu, herkesten çok ben, fakat Atina Havaalanı’na inmeye başlayınca herkes gülmeye, şakalaşmaya başladı, ben ise nasıl tarif edeyim bilmiyorum; bir çaresizlik, ölüm gibi bir şey duydum. Gazeteciler flaşlarla, makinelerle etrafımızı sardılar, boyuna resim filan çekiyorlar. Ben sırtımı çevirerek onlardan kaçabildim, fakat Maya kurtulamadı. En çok onunla uğraştılar ve birbirlerine göstererek ‘Türkiye için tehlikeli insan’ deyip gülüşüyorlardı.”
RESİM YAPTIĞI RENKLERİ TÜRKİYE’DE BIRAKTI
Türkiye’de alabildiğine renkli bir hayat süren İvi, bütün bu yaşadıklarından sonra hayata küstü. Sadece hayatının renkleri değil, resimlerinde kullandığı renkler de yok olup gitti. Yoksulluk içinde dükkândan bozma bir evde yaşadılar. Kızı Maya 1999’da kaybettiği annesinin son 35 yılının nasıl geçtiğini şöyle anlatacaktı:
“İvi’nin Atina’da yaşadığı 35 yıl, uzun bir günün gece içinde yolculuğu gibi geçti. Yıllar boyunca sonsuza dek tekrarlanan tek bir gün. Zaman, derin bir umutsuzluk içinde geçerken o, dışarıdan gelebilecek her türlü etkiye kapalıydı. Yeni dostluklar kurmadı, tek bir arkadaş edinmedi. Dostları Türkiye’de kalmıştı... Çaresizliğe gömülen İvi resim yapmayı bıraktı... Resmi terk etmesi bir tür intihardı. Türkiye’de eserlerinde kullandığı renklerin aksine Atina’da yaptığı az sayıda resim karanlık ve renksizdi. Annem yürürken arkasında renkler bırakarak kaybolan tek başına bir figür olarak kaldı aklımda.”
BABASININ ADINI SON NEFESİNDE SÖYLEDİ
İvi Stangali, son anına kadar Maya’ya babasının kim olduğunu asla söylemedi. Babasının bir otobüs şoförü olduğunu ve kazada hayatını kaybettiğini biliyordu. Annesi öyle demişti çünkü. Yaşlanıp unutkanlıkları başlayınca anladı annesinin ona doğruyu söylemediğini. Ölüm döşeğinde artık doğruyu bilme hakkı olduğunda ısrar edince geldi aradığı cevap. Babası Türkiye’nin en ünlü gazeteci ve yazarlarından biriydi. Çetin Altan adını ilk kez o zaman duydu Maya.
KIZ DEĞİL ERKEK SANIYORMUŞ
1999 yılında bir telefon geliyor Arif Keskiner’e. Arayan Panayot Abacı’dır. Oğlu Atina’da yaşıyordu ve Maya ile tanışıyorlardı. Maya bu bilgiyi doğrulatmak ve babasıyla tanışmak, görüşmek istiyordu. Bunun doğru olup olmadığını soruyordu Panayot Abacı. Keskiner doğru olduğunu ama bunu Çetin Altan’a nasıl söyleyeceklerini bilemediğini anlattı Panayot Abacı’ya. Bir İzmir seyahati sırasında yalnız kaldıkları bir anda konuyu Çetin Altan’a açtı Keskiner. İvi ölmüştü ve kızı kendisini görmek istiyordu. Önce onun kız değil erkek olduğunu söyler Altan. Aklında o şekilde kalmıştır çünkü. Keskiner’in düzeltmesiyle kendisinin de Maya’yı çok görmek istediğini, ancak öncelikle çocuklarına durumu açıklaması gerektiğini söyler.
Daha sonra Maya Türkiye’ye gelir ve Çetin Altan’ın kapısını çalar. Çetin Altan’a kendini tanıtır. Çetin Altan kızını içeriye davet eder, oğulları Mehmet ve Ahmet Altan’la tanıştırır. Altan Ailesi Maya’yı İstanbul’da ağırlar, birlikte yemekler yenir, ailenin yazlığında beraber tatil bile yaparlar.
Arif Keskiner son alarak Maya’yı 2015 yılında vefat ettiğinde Çetin Altan’ın cenazesinde görür. Maya, annesini tanıyanlarla görüşmek, onlarla konuşmak ister. Ertesi günü Çiçek Pasajı’ndaki Cuma Masası’na davet eder. Maya cenazede ailenin kendisine soğuk davrandığı için üzüldüğünü anlatır, Altanlardan hiçbir miras talep de etmeyeceğini söyler.
Ve bir baba-kız hikâyesi nasıl başladıysa öyle sona erer.
Maya, annesinin ölümünden sonra geride bıraktığı belgeleri daha sonra Türkiye’de Sula Bozis’e teslim eder. İşte o notların, İvi’nin Türkiye’de yaptığı kitap kapaklarının, çalışmalarının da yer aldığı hayat hikâyesi daha sonra Sula Bozis ve Seza Sinanlar Uslu tarafından ‘İvi Stangali / Ressamı Hatırlamak’ ismiyle kitaplaştı.”
Odatv.com