Ceza tehdidi varsa basın özgür değildir
AİHM kararlarının da desteklediği gibi ceza tehdidinin varlığı, özgür basın faaliyetinin engellenmesi demek
Ceza tehdidi varsa basın özgür değildir
MEHMET Y. YILMAZ
AİHM kararlarının da desteklediği gibi ceza tehdidinin varlığı, özgür basın faaliyetinin engellenmesi demek
Cumhurbaşkanlığı'nın yargıda yaşananlarla ilgili olarak MİT'ten rapor istediği yönündeki haberi nedeniyle tutuklanan arkadaşımız Tolga Şardan, itiraz üzerine tahliye edildi ve Ankara'ya görevinin başına döndü.
Tahliye edilen Tolga Şardan, masasının başında
Tolga'nın tahliyesine karar veren mahkeme "yurt dışına çıkış yasağı" koydu.
Buna neden gerek gördüler bilmiyorum.
Tolga'nın yurt dışına kaçmasını gerektirecek bir suç işlemediğini, tutuklama isteyen savcı ve hâkim de dahil herkes biliyor.
Tutuklanmasına gerekçe gösterilen "dezenformasyon kanunu", suçun gerçekleşmiş olması için nelerin gerektiğini belirtmiş.
Haberin tek amacı halk arasında endişe ve panik yaratmak olmalıydı ki bu haberden endişe duyması gerekenler, hukuk dışına çıkan adliye görevlilerinden başkası olamaz.
Halkımız bu nedenle endişe duymaz hatta "Adliye pisliklerden temizlenecek" diye mutlu da olur.
Öte yandan bir başka gerçek var ki o da bu kanun çıkarken hedefin gazeteciler değil, "organize olmuş bot hesaplarla yayılan gerçek dışı bilgiler" olacağı söylenmişti.
Ne Tolga'nın yazdığı haber ne de yine aynı kanun gerekçe gösterilerek gözaltına alınan diğer gazetecilerin haberleri bu gerekçeyle ilişkilendirilebilecek haberler.
Tolga'nın tutukluluk halinin kaldırılması ve diğer meslektaşlarımız hakkında tutuklama kararlarının verilmemiş olması, Adliye'nin bu hatalı yorumdan döndüğünü gösteren bir işarettir diye ümit ediyorum.
Ve umuyorum ki Anayasa mahkemesi, halkın haber alma hakkını açıkça engelleyen bu hükmü iptal de edecektir.
AİHM kararlarının da desteklediği gibi ceza tehdidinin varlığı, özgür basın faaliyetinin engellenmesi demek.
Ve bu da hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne hem de T.C. Anayasası'na aykırı.
Özgür basın faaliyetini kısıtlamaya yönelik her girişim, halkın haber alma hakkının engellenmesi demek ki zaten bu da temel bir Anayasal hak.
Ceza tehdidiyle, gazetecilerin çalışmasını önlemek isteyen rejimler, demokratik rejimler değildir.
Tolga Şardan (ortada), avukatları Aslı Kazan ve Serdar Laçin
* * *
Anayasal düzene karşı darbe?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi'nin "yetkisini aştığını" düşünüyor.
Onun için de Anayasa Mahkemesi'nin Can Atalay ile ilgili kararına uyulup uyulmaması hakkındaki kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin "takdirine" bırakıyor.
İlginç bir durum bu.
Anayasa'nın 153. Maddesinde çok açık bir ifade ile şu yazıyor:
"Anayasa Mahkemesi kararları, Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar."
Anayasa Mahkemesi'nin verdiği bir kararı beğenmeyebilirsiniz. Kararın, hukuk dışı olduğunu, hatta Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'yı çiğneyerek sahip olmadığı bir yetkiyi kullandığını bile düşünebilirsiniz.
Nitekim, Motorlu Taşıtlar Vergisi'nin ikinci kez alınması ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararını hemen kimse beğenmedi. Hatta bu kararın, Anayasa'nın eşitlik ilkesini ihlal ettiğini düşünenler de var.
Ancak karar, 153. Maddeye göre kesin ve herkesi bağlıyor. Vergiyi tıpış tıpış ödüyoruz.
"Benim takdirime göre bu kararı uygulamamak gerekir" diyebilme yetkisini haiz bir makam, kişi vs. yok.
Ama Yargıtay'ın Başsavcısı çıkıp, Yargıtay'ın bir dairesine bunu önerebiliyor.
Yanıtlarından kimsenin hoşlanmayacağı iki sorum var:
Anayasa'sı, meşruiyetlerini doğrudan doğruya o Anayasa'dan alan kurumlar tarafından yok sayılan bir ülkeyi bekleyen gelecek ne olabilir?
Anayasal kuruluşları, "Anayasal düzene karşı darbe" sayılabilecek faaliyetler içinde olan bir ülkenin geleceği olabilir mi?
Ceza tehdidi varsa basın özgür değildir (t24.com.tr)
MEHMET Y. YILMAZ / T24