'Cezaevlerinde OHAL dönemindeki kötü durum pandemiyle katmerleşti'

'MAHPUSLAR KENDİ HİJYENLERİNİ KENDİLERİ KARŞILAMAK ZORUNDA'

'Cezaevlerinde OHAL dönemindeki kötü durum pandemiyle katmerleşti'




'Cezaevlerinde OHAL dönemindeki kötü durum pandemiyle katmerleşti'

İHD İzmir Şube Hapishaneler Komisyonu'nun sözcüsü Ahmet Çiçek,  “OHAL dönemindeki var olan durum pandemi ile birlikte kalıcılaştı ve daha da katmerleşti” dedi.

Cihan Başakçıoğlu

İZMİR – Darbe girişimi ve OHAL süreci ile birlikte cezaevlerinde yaşananlar kamuoyunda daha da tartışılır hale gelirken, korona virüsü pandemisiyle birlikte tutuklu ve hükümlülerin yaşadığı hak ihlallerine her geçen gün yenileri ekleniyor. İzmir'de bulunan Şakran T1-T2-T3-T4, Ödemiş T Tipi, Kırıklar F1 ve F2 ile Menemen T Tipi cezaevleri çeşitli hak ihlallerine sahne olan cezaevlerinden yalnızca bazıları. Son süreçte koşulları nedeniyle tepkilere neden olan ve halk arasında “farelerin cirit attığı cezaevi” olarak bilinen Buca Merkez Cezaevi ise deprem sonrası kapatıldı.

çiçek
Ahmet Çiçek

Ege Bölgesi'ndeki cezaevleri ile ilgili çalışmalar yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şube Hapishaneler Komisyonu'nun sözcüsü Ahmet Çiçek ile OHAL'den pandemiye, pandemiden günümüze bölgedeki cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini konuştuk.

Darbe girişiminin ardından gelen OHAL ile birlikte cezaevlerindeki hak ihlallerinin daha da yoğunlaştığı sürekli kamuoyunun gündeminde oldu. Bunun üzerine eklenen pandemi cezaevlerini nasıl etkiledi?

Genel anlamda bütün cezaevlerinde olduğu gibi keyfi uygulamalar haricinde birçok hak ihlali olduğunu biliyoruz. Daha önceden kullandıkları spor, sohbet hakkı, birlikte havalandırma gibi haklar şu an kullandırılmıyor. Yine aynı şekilde atölyelerde çalışma hakkı da engelleniyor. Şu anda açık görüşte aile bireylerinin hepsi ile birlikte oturup görüşebilme hakları da yok.  Bunlar daha önceden var olan haklardı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yayınlanan genelgelerle birlikte bir OHAL ortamı dışarda olduğu gibi hapishanelerde de başladı. Hapishanelerde yaşanan bu OHAL durumunda saydığımız bu insani hakların hepsi mahpusların ellerinden alındı. Bu uzun yıllar devam etti. OHAL'in üstüne gelen pandemi fiziki anlamda OHAL'i dayattı. OHAL dönemindeki var olan durum pandemi ile birlikte kalıcılaştı ve daha da katmerleşti.

'MAHPUSLAR KENDİ HİJYENLERİNİ KENDİLERİ KARŞILAMAK ZORUNDA'

Korona virüsü döneminde cezaevlerinde yaşanan temel sorunlar neler? Ne tür başvurular aldınız?

Korona virüsü döneminde İzmir'deki cezaevlerinde biz hijyen sorunu yaşandığını biliyoruz. Hijyen sorunu hala devam ediyor. Hala insanlar kendi hijyenlerini kantinlerden kendileri karşılamak zorunda kalıyor. Bizlere gelen başvuruların içerisinde kantin fiyatlarının fahiş olduğu yönünde birçok şikâyet var. Beslenme sistemi iyi değil. Dışarıdaki insanlara bizlere kendi vücudumuzun bağışıklık sistemini artıracak gıdalarla beslenmemiz tavsiye ediliyor. Hapishanelerde sağlıklı gıda verilmiyor. Kantin fiyatlarını artırıyorsun, alışveriş yapamıyorlar. Bu insanlar nasıl bağışıklık sistemlerini güçlendirecekler?

''PANDEMİ VAR HASTANEYE GÖTÜREMİYORUZ' GİBİ BİR DURUM KABUL EDİLEMEZ'

Peki sağlık hizmetlerine ulaşma noktasında mahpusların durumu nedir? Hastanelere götürülüyorlar mı?

Bizim bölgemizdeki cezaevlerinde 300'e yakın hasta mahpus bulunuyor. Hasta mahpusların tedaviye insanca koşullar içinde ulaşmalarında pandemi ile birlikte müthiş bir sorun oluştu. Hatta hastaneye götürülmeme gibi bir durumla karşı karşıya kalındı. Pandemide dışarıdaki bizlere bile zorunlu olmadıkça hastanelere gitmeme konusunda uyarıda bulunuluyordu. Yine de bizler hasta olduğumuzda kendi olanaklarımızla özel hastaneye gittik bir şekilde tedavi olabildik. Ancak bu insanlar hapishanede ve hastalar. Sen bu insanları pandemiden dolayı hastaneler hasta kabul etmiyor deyip hastaneye götürmezlik yapamazsın. “Pandemi var götüremiyoruz” gibi bir durum kabul edilebilir değil. Örneğin Şakran Cezaevi çok büyük bir kampüs. Bu kampüsün içerisinde hastanede var. Orayı tam teşekküllü hastane haline getirebilirsin ve sadece mahpuslara bakabilir. Bu koşul yerine getirilmiyor, revirde de düzgün bakım olmadığında sağlık hakkı tamamen yok edilmiş oluyor.

Sizce mahpuslar neden hastaneye götürülmüyor? Ya da hastaneye götürülen hasta mahpuslar hangi koşullarda nakil ediliyor?

İş yükü olarak gördüklerini düşünüyorum. Mahpusu hastaneye götürebilmek için en az 10 kişi ayarlayacaksın. O insanları götürüp getirdiğinde karantinaya almak zorundasın. Askeri de karantinaya almak zorunda. Hastayı alıp hastaneye götürecek ama ring aracıyla götürüyor. Ağır hastanın hastaneye götürülmesi gereken araç ambulanstır. Ringe dolduruyorlar, yanlarına da birçok asker veriyorlar ve götürüyorlar. Ring araçlarının kendisi zaten hastalık üreten bir durumda. Böyle hastaneye götürüyorsun sonra getiriyorsun ve karantinaya alıyorsun.

'KARANTİNA KOĞUŞLARI EVLERE ŞENLİK'

Karantina için oluşturulan özel koğuşlar olduğu daha önce de gündeme gelmişti. Bu uygulama nasıl devam ediyor?

Bir karantina koğuşu oluşturmuşlar evlere şenlik. Bir mahpusu hastane sonrası karantinaya aldılar diyelim. Örneğin üç gün sonra diğer bir hasta mahpusu da hastaneye götürüp getirerek aynı karantina koğuşuna alıyorlar. Aynı yere koymak ne kadar mantıklı? Bu nasıl karantina oluyor? Karantina denilen şey hastaneye giden bütün mahpuslar aynı yere konulsun gibi bir şey olmamalı. Karantinadaki mahpusların yanına hastaneden getirdikleri yeni bir mahpus koyduklarında haliyle karantina süresi dolan mahpuslar da o koğuştan çıkamıyor. Karantina bir tecrit olarak kullanılıyor diyebiliriz. Dolayısıyla insanlar da durum böyle olunca hastaneye gitmek istemiyorlar.

Cezaevi ve koğuşların mevcudu belli. Peki bu koğuşlar nasıl oluşturuldu? Bu konuda bilginiz var mı?

Karantina yapabilmek için koğuşları boşaltmışlar. Boşaltılan koğuşlardaki mahpusları diğer koğuşlara dağıtmışlar ve doğal olarak koğuşlardaki mevcut artmış. Şimdi eğer pandemide teması en aza indirmek gerekiyorsa koğuşlarda sayıları artırmak mantıklı değil. Koğuşlardaki kalabalık yüzünden mahpusların ranzalarda nöbetleşe yattığını biliyoruz. Bu durum halen devam ediyor. Bize gelen mektuplarda bunlar da sıkça yer alıyor. Diyelim ki koğuşta 7 kişi var. 7 kişilik yemek geliyor. Halbuki koğuş mevcudu 10 kişiye çıkarılmış.

'HASTA MAHPUSLAR BU SÜREÇTEN ÇOK DAHA KÖTÜ ETKİLENDİ'

En başta da bahsettiniz bu bölgedeki cezaevlerinde 300'e yakın hasta mahpus bulunuyor. Bu süreçte bu mahpuslar nasıl etkilendiler? Tedavileri konusunda gerekenler yapıldı mı?

Biz ağır hasta mahpusların bu süreçten çok daha kötü etkilendiğini düşünüyoruz. Herhangi bir hastalık altyapısı bulunan insanlara virüsün daha çok etki ettiği söyleniyor. Bunların arasında kanser, şeker gibi bir sürü hastalığı olan mahpuslar var. Bu insanların korona virüse yakalanma olasılıkları daha çok. Mahpus ailelerinden öğrendiğimiz durumlar var. Onların bize aktardıklarına göre bazı koğuşlarda korona belirtileri var ve mahpuslar bunu grip olarak nitelendirip nane-limon gibi tedavi yöntemleri ile atlatıyorlar. Farkında olmadan korona geçirmiş olabilirler. Bu insanlar ölseydi ne olacaktı?

'MADEM Kİ KOLLUK KUVVETLERİNE SORULUYOR ATK NİYE VAR?'

Sağlık durumu nedeniyle serbest bırakılmak isteyen hasta mahpusların başvurularının değerlendirilmesi süreci nasıl işliyor?

Öncelikle şunu belirtmek gerek; hasta mahpusların içerde tutulmaması gerekiyor. Bu konu daha önce de barış sürecinde tartışılmıştı. Öcalan tarafından hasta mahpusların bırakılması gibi bir şart sunulmuştu. Hasta mahpusların bırakılmasının herhangi bir şarta bağlanması yanlıştır. Zaten hasta mahpuslar içerde tutulmamalıdır ve bırakılmalıdır. Vicdanen ve hukuken de durum böyle.

Adli Tıp Kurumu (ATK) diye bir sistem oluşturulmuş. Bu sistem içerisinde hasta mahpuslar hastanelere götürüldüler. Buralarda bazı raporlar verildi ve hastalıkları tespit edildi. Bu raporlar ATK'ya gidiyor ve ATK içerde kalmaması gerektiğini söylüyor. Ancak cezaevine geldiğinde savcı bırakıp bırakmayacağını kolluk kuvvetlerine soruyor. Kolluk kuvveti bırakılmasını uygun görmediğinde bırakılmıyor. Bunun sonucunda da hasta mahpuslar çok nadir olarak serbest kalabiliyor. Şu soruları sormak lazım. Mademki böyle bir durum var ATK ne işe yarıyor? Sağlıkla ilgili bir karar verilecek kolluğun ne işi var?

'AĞIZ İÇİ BİLE ARANIYOR...'

Diğer bir konu cezaevlerinde “aramalar”. Daha önce de birçok kez gündeme geldi. Şu an bu konuyla ilgili durum nedir? Halen bu konuda hak ihlalleri yaşanıyor mu?

Hastaneye ve mahkemeye gidiş gelişlerde aramalarda yaşanan sorunlar devam ediyor. Çıplak arama dayatmaları her yerde görüldüğü gibi bölgemizdeki hapishanelerde de var. Bu aramalarda mahpustan iç çamaşırı dahil herşeyin çıkarılması isteniyor. Ağız içi aramalar var. Düşünün korona virüs sürecinde ağız içi bile aranıyor. Bu insanlık onurunu yok eden bir durum. Mahpus zaten sürekli gözetim altında dışarıya ne çıkarabilir ki? Bu baskılamadır. Aramalar konusunda bize gelen mektuplar daha çok politik mahpuslardan geliyor ama adli mahpuslarda da aynı şekilde. Bu insanın onurunu, iradesini kırmaya çalışmaktır. Buna karşı çıkan mahpuslara da idari soruşturma açılıyor.

'DİN, VİCDAN, DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KULLANDIĞI İÇİN MAHPUSTA OLAN HERKES BIRAKILMALIDIR'

Peki bu süreçte cezaevinde bulunan siyasetçiler, yazarlar, gazeteciler... Bunlarla ilgili ne söylemek istersiniz?

Yetkililer yani devlet, yönetim, iktidar hapishanedeki insanlara uygulamalarda eşit olması lazım. Bir yasa çıkarıldığı zaman yasanın bir kısmı Alaattin Çakıcı ve benzer insanları bıraktı. Bırakırken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Eğer bir af, devlete karşı işleniyorsa devletin bunu af yetkisi olabilir. Fakat şahıslara karşı işleniyorsa, bunun af yetkisi devlette değildir” söylemini kullandı.  Kendi söylemi üzerinden hareket edersek Çakıcı'yı affetmemesi gerekiyordu. Adli suçlardan tutuklananları affetmemesi gerekiyordu. Çünkü onlar topluma karşı suç işlemişlerdi. Durum böyleyken düşünce ve ifade özgürlüğünden dolayı içeri girmiş olan insanları, yazarlar, gazeteciler, siyasetçileri içerde tutamazsın.

Bu konu ile ilgili kamuoyuna çağrınız nedir?

Bizim çağrımız din, vicdan, düşünce özgürlüğünü kullanmaktan kaynaklı içerde olan herkesin bırakılmasıdır. Bir daha bu insanların içeri düşmemesi lazım. İnsan haklarına dayalı özgürlüklerin tamamen kullanılması ve bunların bir suç olarak algılanmaması gerekiyor.

Kamuoyuna çağrımız; kimse unutmasın bu dönemde herkes bir şekilde cezaevine girebilir. Girdiğiniz zaman görmek yerine size ifade edilenleri algılamak ve buna karşı bir tavır geliştirmek gerekiyor. Ortadoğu toplumu bilgiye dayalı değil, yaşayarak öğrenen insanlardan oluşuyor. Yaşayarak öğrenme huyumuzdan vazgeçelim. Bu zamana kadar ifade edilmiş olan şeyleri anlayalım algılayalım ve buna yönelik bireysel tavrımızı sergileyelim. İnsanlık onuru dediğimiz şey sadece dışarıdakiler için geçerli olan bir şey değil, herkes için geçerli bir durumdur.  Hapishanede olan insanların ötekileştirilmemesi gerekiyor. Onlara da insanca bakabilmek gerekiyor.

DUVAR