Çölleşme 1,5 milyar insanın hayatını doğrudan etkiliyor
Türkiye’nin yaklaşık
Birleşmiş Milletler tarafından her sene 17 Haziran’da kutlanan Dünya Çölleşme ve Kuraklık ile Mücadele Günü, bu yıl tüketim ve toprak arasındaki bağlantıya odaklanıyor. Sürdürülebilir üretim ve tüketim temasıyla dikkat çeken bu önemli günde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, ‘Toprak yaşamdır’ diyerek verimli tarım arazilerimizin çölleşmesi riskine karşı tedbir almanın, hem bugün hem de gelecek kuşakların haklarını korumak için hepimizin sorumluluğu olduğunu vurguluyor. Ataç, çölleşme ve kuraklıkla mücadele çalışmalarında; sürdürülebilir tarım arazi kullanımının sağlanması, bozuluma uğramış arazilerin restorasyonu, bireysel olarak tüketim alışkanlıklarımızın değişmesi, doğaya olan yükümüzün azaltılması ve gıda israfının engellenmesi konularında herkesi üzerine düşeni yapmaya çağırıyor.
Bu yıl “sürdürülebilir üretim ve tüketim” temasına odaklanan Dünya Çölleşme ve Kuraklık ile Mücadele Günü’nde TEMA Vakfı, sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaştırılmasının ve tahribata uğramış tarım arazilerinin rehabilitasyonunun hepimizin görevi olduğunu belirterek herkesi yalnızca bugün için değil, aynı zamanda geleceğimiz için sorumlu davranmaya davet etti. Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’nde yapılan tanımda da belirtildiği gibi çölleşmenin kuraklık ve kurak alanlarla doğrudan ilişkili olduğunu ve bu sebeple bugünün artık Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele günü olarak adlandırıldığını belirten TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, kuraklık riski altındaki alanların aynı zamanda çölleşme riski altındaki alanları da ifade ettiğini belirtirken; çölleşmenin iklim krizi, erozyon, toprak bozulumu, biyolojik çeşitlilik kaybı ve tarım arazilerinin tahribatı gibi birçok konu ile doğrudan ilişkili olduğunun altını çizdi. Ataç, nüfus artışı ve benzeri görülmemiş tüketimin başta toprak olmak üzere tüm doğal varlıklar üzerinde baskı yarattığını, 2050 yılında sadece gıda ihtiyacının karşılanması için iki Hindistan büyüklüğünde (yaklaşık 600 milyon hektar) ilave tarım arazisine ihtiyaç duyulacağını belirtti.
Konuyla ilgili konuşan Deniz Ataç; “Bugün dünya nufusunun 1/3’ü kurak bölgelerde yaşıyor ve bu ülkelerin %90’ı gelişmekte olan fakir ülkeler. Aynı şekilde dünya ekili tarım alanlarının %44’ü ve yetiştirilen canlı hayvan varlığının %50’si de kurak alanlarda. Bununla birlikte toprak bozulumu nedeniyle dünyada verim artışı %10 azalırken, gelecek 10 yılda bu oranın %2 daha azalacağı ve verimde azalışın 2050 yılında kurak alanlarda %40’lara ulaşacağı tahmin ediliyor. Öte yandan Dünya’da 821 milyon insan açlık çekerken, gıdanın 1/3’ü (13.3 milyar ton) israf oluyor. İsraf edilen gıdanın ayak izi 1.4 milyar hektara yani dünya tarım alanlarının 1/3’üne denk geliyor. Gıda güvenliği açısından büyük önemi olan kurak alanlar toprak bozulumu nedeniyle verimliliğini kaybediyor. Açlığın önlenmesi ve gıda güvenliğinin sağlanması için tüketim alışkanlıklarımızı da tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Örneğin bir kg sebze için 322 litre su gerekirken, 1 kilogram dana eti için 15.414 lite, 1 kg koyun veya keçi eti için 8.763 litre, 1 kg tavuk eti için 4.325 litre su tüketiliyor. Bir ton kumaşın boyanması için 20 ton suya ihtiyaç duyulurken, 1 tişörtün üretimiiçin 2.500 litre su kullanılıyor. Bu nedenle tarım arazisi bozulumu, çölleşme ve kuraklıkla mücadele çalışmalarında sürdürülebilir tarım arazi kullanımının sağlanması, bozulan tarım arazilerinin restorasyonu kadar bireysel olarak tüketim
alışkanlıklarımızın değişmesi doğaya olan yükümüzün azaltılması ve gıda israfının engellenmesi konularında herkesin üzerine düşeni yapmasının büyük önemi bulunuyor” dedi. Bugün su varlığının en büyük kısmının (%74) gıda üretiminde kullanıldığını belirten Ataç, gıda üretimi için suya olan ihtiyacın her geçen gün arttığını ve yapılan tahminlere göre gıda üretimi için 2050 yılında bu ihtiyacın bugünkü kullanıma oranla 3.5 kat artacağını ifade etti.
Türkiye’nin yaklaşık %80’i çölleşme riski altında
Türkiye Çölleşme Risk Haritası verilerine göre; Türkiye arazisinin %53’ünün orta, %26’sının ise yüksek çölleşme risk sınıfı içinde yer aldığını belirten Ataç;“Buna göre ülkemizin neredeyse %80’inin kaygıya değer düzeyde çölleşme riski altında bulunduğu görülmekte. Orta sınıftaki arazilerin bir kısmı ise çok yakın gelecekte yüksek çölleşme riski altında. Mevcut yüksek çölleşme sınıfındaki araziler ile yakın gelecekte çölleşme potansiyeli yüksek sahalar birlikte değerlendirildiğinde Türkiye yüzölçümünün yaklaşık yarısının yüksek çölleşme riski altında olduğu (%49’u) anlaşılıyor” dedi.
Toprak kaybı ve erozyon, en büyük sorun
Çölleşme ile toprağın üretkenliğini kaybettiğini vurgulayan Ataç, bu durumun kırsal fakirliğin artmasına ve dolayısıyla geliri toprağa bağlı olan insanların göç etmesine neden olduğunu belirtiyor. Ataç; “Küresel ölçekte son 20 yılda 10 milyon kişinin çölleşme nedeniyle göç ettiği tahmin ediliyor. Çölleşme, dünyada karasal alanın %25’ini oluşturan 4 milyar hektar alanı, 168 ülkede ise 1,5 milyar insanın hayatını doğrudan etkiliyor. Tarım arazilerinde de Dünya genelinde her yıl 12 milyon hektar tarım arazisi (3 Konya ili büyüklüğünde bir alan) tahribata uğruyor. Buna bağlı olarak tarımsal üretimde gelecek 10 yılda %2 azalma olacağı öngörülüyor. Türkiye’de de son 16 yılda yaklaşık 3,5 milyon hektar tarım arazisi (yaklaşık Konya ili kadar) tarım dışı amaçlara tahsis edilmiş ve ekolojik anlamda çöle dönüşmüş durumda. Tarım arazilerinin %59’u, meraların %64’ü, orman arazilerinin %54’ünde çeşitli şiddetlerde erozyon görülüyor. Küresel salgının bize hatırlattığı en önemli unsurlardan biri; sağlıklı yaşam için gıda güvencesine, gıda güvencesi için tarımsal üretime, tarımsal üretim için de verimli tarım topraklarına duyduğumuz ihtiyaç . Bu nedenle verimli tarım arazilerimizin çölleşmesi riskine karşı tedbir almak hem bugün için, hem de gelecek kuşakların haklarını koruyabilmek için hepimizin sorumluğudur” dedi.