Çözüm Sürecinin Ana Omurgası Belli Oldu Mu? Kritik Bir Analiz

"Kürt Sorunu Yoktur" Mesajı: Gerçekçi Bir Tavır mı, Siyasi Bir Strateji mi?

Çözüm Sürecinin Ana Omurgası Belli Oldu Mu? Kritik Bir Analiz




YUSUF İNAN YAZDI...

Çözüm Sürecinin Ana Omurgası Belli mi Oldu? Kritik Bir Analiz

Türkiye'deki son çözüm süreci, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) DEM Parti üyeleriyle tokalaşmasıyla sembolik bir başlangıç yaptı. Bu gelişme, toplumun çeşitli kesimlerinde umut, endişe ve derin duygular uyandırdı. Kimileri bu anı ulusal birlik yolunda bir adım olarak görse de, diğerleri ülkenin dokusuna yönelik bir tehdit olarak değerlendiriyor. Bu sembolik jestin özellikle Şehit Aileleri ve Gazilerin gözündeki yankısı, bir ihanet hissi uyandırdı ve eski yaraları yeniden açtı.

Tartışmalı Bir Açıklama: Ülkeyi Bölmek mi, Birleştirmek mi?

Bu tartışmanın en hararetli anlarından biri, Özgür Özel'in "Kürtlere tam olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sahibi olmayı teklif ediyorum"  şeklindeki ifadesiyle yaşandı. Bu açıklama, birçok kişi için ulusal birliğe bir tehdit olarak algılandı ve ayrılıkçılığın açık bir desteği olarak değerlendirildi. Eleştirmenler, bu söylemin uzun zamandır Güneydoğu'da özerklik talep eden PKK'nın nihai hedeflerine hizmet ettiğini savunuyor. Bu tür bir retorik, Türk ve Kürt toplumları arasında yüzyıllardır var olan ortak yaşamı, kardeşliği tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda bu iki topluluk arasındaki uçurumu derinleştirme riski taşıyor.

Bu bağlamda, Devlet Bahçeli'nin sert tepkisi önemli bir yer tutuyor. Bahçeli'nin "Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, o Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, o Kürt değildir" sözleri, artan gerilimler karşısında bir birlik çağrısı olarak değerlendirilebilir. Tam olarak anlaşılamamış olsa da, Bahçeli'nin bu açıklaması, Türkler ve Kürtler arasındaki ortak tarihi ve ortak mücadeleleri vurgulama çabasıydı.

Bahçeli'nin Birlik Vurgusu: Siyasi Bir İkilem

Bahçeli'nin TBMM'nin 1 Ekim'deki açılışında DEM Parti üyeleriyle tokalaşması, sembollerle dolu bir jest olarak görüldü. Bu hareket, Meclis salonunun ötesinde geniş bir yankı uyandırdı. Bahçeli, bu beklenmedik adımın ardından barışa olan ihtiyacı vurguladı: "Dünyada barışı isterken, kendi ülkemizde barışı sağlamamız lazım."

Bu ifade, niyeti itibarıyla asil görünse de, birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Özellikle milliyetçi ve aşırı sağ çevrelerde, Bahçeli’nin DEM Parti ile barış odaklı söylemi, toprağın altındaki şehitlerin ve onların geride bıraktığı ailelerinin yaşadıklarını gözardı ediyormuş gibi anlagılandı.

Ayrıca cezaevlerinde unutulan Ülkücü ve Milliyetçilerin mağduriyetlerinin yok sayıldığı hissi güç kazandı.

Cezaevlerinin Bahçeli ile aynı idealdekilerle dolu olduğu ve ağır cezalar aldığı biliniyor. Bu durum, milliyetçi çevrelerde, fedakarlıkların siyasi pragmatizm uğruna bir kenara bırakıldığı düşüncesini uyandırıyor.

Unutulan Mağdurlar: Ukrayna'daki Elif ve Ayşe Bebekler

Unutulanların çığlığı, yalnızca cezaevlerinde olanlarla sınırlı değil. Ukrayna’da savaşın içinde kalan Türk vatandaşları, Elif ve Ayşe bebekler yaklaşık yedi yıldır, 2 bin 303 dündür babalarından ayrı bırakılıyor. Bu durum sürece ek bir üzüntü katmanı ekliyor.

Bu trajik durum, çözüm sürecinyle aynı ilgiyi hak ediyor.

Bahçeli'yi eleştirenler, Abdullah Öcalan'ı hatırladığı kadar, cezaevlerindeki Milliyetçilerin ve yurtdışında dağılan Türk ailelerinin acılarını da hatırlaması gerektiğini savunuyor.

FOTO: Elif ve Ayşe Ukrayna'da sığınakta - 2 bin 303 gündür babasına kavuşması engelleniyor...

"Kürt Sorunu Yoktur" Söylemi: Cesur Bir Durum Tespiti mi, Siyasi Bir Gerçek mi?

Devlet Bahçeli'nin son dönemde yaptığı en dikkat çekici açıklama, "Türkiye'de bir Kürt sorunu yoktur, asla da olmayacak" ifadesi oldu. Cumhuriyet Bayramı arifesinde yapılan bu açıklama, Türkiye'nin sorunlarının etnik veya dini kimliklerde değil, terörizmde yattığını vurguluyor. Bahçeli, gerçek sorunun "terör sorunu" olduğunu ve sözde Kürt sorununa indirgenmesinin, ülkeye ve yapılan fedakarlıklara ihanet olacağını dile getiriyor.

Bu söylem, Türkiye'deki birçok kişinin unuttuğu bir gerçeği yeniden hatırlatıyor: Yüzyıllardır Türkler ve Kürtler, aynı topraklarda, ortak bir kültür ve tarihi paylaştı. Bir terör sorununu etnik bir mesele olarak tanımlamak, ülkenin birliğine zarar verir.

Doğru Terminolojinin Önemi: Gerçek Sorunu Tanımlamak

Terminoloji konusundaki ısrar, yalnızca kelime oyunu olarak görülmemeli. Bu, ulusal anlatıyı şekillendirme meselesidir. Yıllardır Kürt sorunu etrafındaki dil, siyasi manipülasyonlara maruz kaldı. Bir terör sorununu etnik bir mesele olarak yanlış tanımlamak, iki topluluk arasında zaten var olan bağları zayıflatabilir. Medya, siyasetçiler ve kamuoyunun önde gelen figürleri, sorunu doğru bir şekilde ele almalı ve terörizmin, etnik kökenin ötesinde bir sorun olduğunu kabul etmelidir.

Milli Birlik İçin Kritik Bir An

Türkiye, bu kritik dönemeçteyken, liderlerin eylemleri sadece sözleriyle değil, ulusal birlik üzerindeki etkileriyle değerlendirilecek. Hem devlet görevlileri hem de siyasetçiler, sorunun doğru tanımlanmasının ve gerçek bir çözümün peşinden gitmenin önemini kabul etmelidir. Gerçekleri göz ardı etmek ya da siyasi söylemlerle örtbas etmek, acıyı ve ıstırabı sadece uzatır.

Çözüm süreci, mevcut haliyle, dikkatle ele alınmalıdır. On yıllar süren çatışmaların yarattığı derin izler, bir gecede iyileşmeyecek, ve boş jestler acıyı dindirmeyecektir. Odak, dürüst diyalog, samimi bir uzlaşı ve adaletin kararlılıkla peşinden gitmek olmalıdır.

Sorunları Kökten Çözmek İçin; Demokrasi ve Hukuk 

Devlet Bahçeli bu kadar uzun sözler sarf etmenin de ötesinde daha kestirmeden Demokrasi ve Hukuk deseydi, bu sorunun ve ülkedeki genel sorunların hepsini bir çırpıda çözebilirdi.

Zira Bahçeli iktidarın ortağı, kimilerine göre de iktidar!

Bahçeli'nin bu gücü olduğuna göre, neden Demokrasi ve Hukuk demiyor?

Bunu dese, zaten tüm sorunlar sabun köpüğü gibi kaybolacak!

Sonuç: Uzun Bir Yolculuk

Sonuç olarak, Türkiye'deki çözüm süreci, sembolik tokalaşmalardan veya iyi niyetli açıklamalardan daha fazlasını gerektirecek. Bu süreç, adalete, eşitliğe ve birliğe olan bağlılığın siyasi ittifakların ve ideolojik çizgilerin ötesine geçmesini talep ediyor. Devlet Bahçeli'nin son açıklamaları, bazılarına göre tartışmalı olsa da, Türkiye'nin ulusal birliği için temel bir gerçeği ortaya koyuyor: Ülkenin karşılaştığı sorunlar Kürtler veya Türklerle ilgili değil, ülkeyi yıllardır tehdit eden terörle ilgilidir.

Gerçek çözüm için, Türkiye'nin etnik kimlik ayrımı yapmadan herkesi kucaklaması, bu ülkede yaşayan herkesin ortak tarihini tanıması ve onları bölmeye çalışan güçlere karşı kararlı durması gerekecek. Ancak o zaman, barış ve istikrarın önü açılır; güçlü Türkiye ideali gerçek olur...

Herkes, hepimiz huzurlu ve mutlu oluruz.

Hak, hukuk ve adalet için, hep birlikte el ele nice 29 Ekim'lere...

29 Ekim Milli Birlik ve Beraberlik  Günü, Cumhuriyet Bayramı Herkese Kutlu Olsun!

YUSUF İNAN / ŞEHİTLER ÖLMEZ

www.sehitlerolmez.com

Twitter@Yusufinan2023

İnstagramyusufinan2023

İnstagramfondinan2016

Mail: [email protected]