Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İBB Başkanı iken hayaliydi: Men-i Mürur Tezkiresi yani İstanbul vizesi
Osmanlı’da “Mürur Tezkiresi” olmadan kimse İstanbul'a elini kolunu sallayarak girip çıkamazdı
İstanbul’a giriş - çıkışlarda “İzin Belgesi” kullanılması öngörülüyor. Bu durum “yeni normal” olarak tanımlasa da aslında bu İstanbul’un eski normaliydi. Osmanlı’da “Mürur Tezkiresi” olmadan kimse İstanbul'a elini kolunu sallayarak girip çıkamazdı
Bazı şehirler için bu kararın Ramazan Bayramı’ndan sonra tamamen kaldırılması söz konusuysa da özellikle İstanbulluların seyahat hakkı birtakım tedbirlere bağlı olacak gibi görünüyor.
Buna göre; kapsamı genişletilecek olsa da İstanbul’a giriş çıkışlarda “İzin Belgesi” kullanılması öngörülüyor.
Bu belge e-Devlet uygulamasından edinilebilmekte; ancak tatil vb. amaçlar için şu anda temin edilemiyor.
Birçok İstanbullu bu duruma alışmaya çalışıp durumu “yeni normal” olarak tanımlasa da aslında bu uygulama yeni değil, İstanbul’un eski normaliydi.
1908 yılında 2. Meşrutiyet ile uygulamadan kaldırılan “Mürur Tezkiresi” olmadan bir kimse İstanbul’a elini kolunu sallayarak giremez ve çıkamazdı.
Bu tezkirenin amacı İstanbul’da asayişi sağlamak, bulaşıcı hastalıkların İstanbul’a girmesini ve çıkmasını engellemek, düzensiz göçü durdurmak, tarım gibi temel üretim süreçlerinde istikrarı sağlamak ve en önemlisi de vergi toplayabilmekti.
Her ne kadar “Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 27’nci ve 72’nci maddeleri uyarınca” izin belgesi kullanıyorsak da bu uygulama bu zor günlere özel olarak icat edilmemiştir.
İstanbul’a izin belgesi ile giriş çıkış yapılması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı hem de Başbakanlık dönemlerinde teşebbüs edip muvaffak olamadığı bir uygulamaydı.
İstanbul’a izin/vize ile girilmesi tartışmaları 2007 yılında tekrar gündeme geldiğinde dönemin Başbakanı olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan iddiasının hâlâ arkasında olduğunu beyan ederek şöyle konuşacaktı:
Yani İstanbul'da doğmuş, büyümüş bir vatandaş olarak konuşuyorum. Çocukluğum, çocukluğumdan sonra gelişme dönemlerim ve o dönemlerde gördüğüm İstanbul. Bir de İstanbul'un o bomboş arazilerinin daha sonra nasıl yapılandığı, ondan sonra 1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı yüklendiğim zaman yaşadığım İstanbul.
…
İstanbul'a geliyorsun, geldin. Niye geldin? Yerin var mı? İşin var mı? Paran var mı? Niye geliyorsun İstanbul'a?
…
İstanbul'a nakil ilmühaberiyle girilsin.
İstanbul’daki çarpık kentleşmenin en önemli nedeninin düzensiz göçler olduğunu belirten Recep Tayyip Erdoğan, ancak konunun toplumu germesini istemediğini ancak ortak mutabakat ile hayata geçirilebilecek bir proje olduğunu dile getirerek konuşmasının devamında şunları söyleyecekti:
Bu hâlâ tartışılıyor. Bazıları diyor ki; 'İşte buyurun siz Başbakan'sınız, yap.' Ama bunlarda toplumsal, kurumlararası mutabakat gerekiyor. Yani bu işi mutabakatla çözmediğiniz sürece 'yap' demekle olmuyor. Gerilimin olduğu bir Türkiye istemiyoruz, barış içinde bunları birlikte çözmenin gereğini ortaya koyuyoruz.
Bunun oluşturulması, hep birlikte yapmamız gereken bir gerçek vaka, bundan kaçamayız. Ülkemizin bir vizyon kenti olan İstanbul ve İstanbullu bedelini ağır ödüyor. Terör, bu göçün ağır faturası değil mi? Onları yerinde, insanca yaşama koşullarını hazırlamak suretiyle bırakmalıyız.(Milliyet – 2007)
İstanbul vizesi: Mürur Tezkireleri
16'ncı yüzyıldan itibaren taşrada meydana gelen siyasi ve iktisadi bozulmalar Payitaht İstanbul’u göç olgusu ile karşı karşıya getirdi.
Bu durum karşısında hızlıca harekete geçen İstanbul hükümeti şehre giriş ve çıkışları kontrol altına almaya başladı.
Özellikle Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonra çok ciddi asayiş problemleri ortaya çıkan İstanbul’un en büyük sorunu başıboş ve serseri kişilerin gündelik hayatta meydana getirdiği tahribattı.
Hırsızlık, külhanbeyliği ve ahlaki sıkıntılar bunlardan bazılarıydı. Tüm bu sorunlara çözüm bulmak için hükümet İstanbul’da birçok tedbir aldı.
19'ncu yüzyıla gelindiğinde ise bu tedbirler kanunla güvence altına alınarak İstanbul’a giriş çıkışlar “Mürur Tezkiresi” ismi verilen izin belgesine tabi kılındı.
Mürur Tezkiresi alabilmek için 10 kuruş kadar bir para ödeyen Osmanlı vatandaşları İstanbul’a girebilmek için bazı şartları sağlamaları gerekirdi.
Bir güvenlik soruşturmasından geçirilen kişilerin evvela ayrıldıkları vilayette bir vergi problemi olmaması gerekirdi.
Bunun yanı sıra İstanbul’da mutlaka bir refakatçisi olmak zorundaydı. Tüm bu şartları yerine getirdikten sonra aldığı Mürur Tezkiresi süresi dolduğunda İstanbul’dan mutlaka ayrılmalıydı.
Ayrıca bu evrakta belgeyi alan kişinin eşkâli yazılır ve belgede sahtekârlık yapılmasının önüne geçilirdi.
Eğer ki bir kişi bir şekilde İstanbul’a belgesiz girip serserilik yapmaya başlamışsa derhal tutuklanır ve memleketine gönderilirdi.
Bazı mechûl ül ahvâl kesândan nâzır ve telhîs irâde-i hayr sâdesi ve şeref müteallik buyrulan emr ü fermân-ı seniyyesi hazret-i şehinşahi iktiza-i celîlesi üzere sanat ve ticareti olmayan ve serseri gezmekde bulunanların memleketlerine ve geldikleri mahale iadeleri mukarrer olduğu…
(Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi)
"İzin Belgesi" alabilmek için gerekçe şarttı
İstanbul’a giriş sağlanabilmesi veya çıkış yapmak için önemli bir gerekçeniz olması gerekirdi.
Tüccarlar ve dönemlik işçiler meslekleri icabı bu belgeyi daha kolay alabiliyorken bu gibi sebeplerin dışında Mürur Tezkiresi alabilmek için cenaze veya miras gibi önemli gerekçelerin sunulması gerekirdi;
Örneğin; Dergâh-ı Âli kapıcı başlarından Abdullah Efendi cenazesi olmasına rağmen İstanbul’a ancak izin belgesi ile girebildiğini görüyoruz:
Mahrûse-i Edirne eşrâfı handânından merhûm Şakir Efendi’nin kayınvalide-i çâkerî hanım senâverî nevabiatıyla asıl hal el mülekatı bir müddet içün bu tarafa azîmet ve yine Edirne tarafına avdet idecek olduklarından mûmâ-ileyhânın ol vecîhle gelup şehinşahiden mahrûse-i Edirne’den icâb eden tezkeresine ruhsat buyrulmak üzere bir kıt‘a emir-nâme-i sâmî inâyet buyrulması…
(Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi)
Eğer ki alışveriş için İstanbul’a gelinecekse izin süre çok kısa tutulur ve kişinin döndüğünden emin olunurdu;
Edirne’de Turgut Bezirgân Mahallesi sâkinlerinden Siyare Hanım ile kerîmesi oğlu Ahmed Nazmi Bey bazı ahz ve i‘ta zımnında der-saadete azîmet eyleyeceklerinden bir gün mürûrundan yine avdet eylemek şartıyla yerlerine birer kıt’a mürûr tezkeresi i‘tası hanım mûmâ-ileyhâ bâ arz-ı hal istid’a‘ eylemesi ve keyfiyyetin mahallesi münâdîlerinden suâl oldukta ber vech-i muharrer olunmuş bir gün kadar gidüp geleceklerini beyan iderek bir kıt’a kefâlet-nâme dahi ahz kılınmış ve bunların ol mikdar müddetle azîmetlerine müsâade-i âliyeleri şâyân buyrulması…
(Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi)
Karantina uygulamalarında Mürur Tezkiresi uygulaması
Osmanlı’da uygulanan Mürur Tezkiresi'nin en önemli amaçlarından birisi de salgın hastalıkların yaygınlaşmasının önüne geçmekti.
Mürur Tezkireleri ile şehre girip çıkan kişilerin takip edilmesini ve sağlık açısından muayene edilmesini sağlıyordu.
Eğer ki bir kişi herhangi bir salgın hastalık şüphesi taşıyorsa bu kişi karantina altına alınırdı.
Osmanlı sağlık çalışanları Mürur Tezkiresi konusunda oldukça hassastı eğer ki bir kimse bu belgeye sahip değilse karantina altına dahi alınmadan geldiği şehre geri gönderilirdi;
...sıhhiye zâbıtânı tarafından kendünün karantina usûlüne bi‟ttamam icrâ‟ eylediğine mebnî bir kıt‟a tezkire bulunma[zsa] hiçbir ferdin bir eyâletten diğer eyâlete nakl ve sefer etmesine müsâ‟ede olunmayub eğer bilâ-tezkire tutulursa bilâ-ihmâl cezâ‟nâme mûcibince te‟dîbât-ı lâzımesi ibkâ‟ olunur.
(Piemonteli Anton Lagokoller, 1254, s. 35)
Hayaller Mürur Tezkiresi’ne takılırsa...
Başını büyük şairimiz merhum Tevfik Fikret’in çektiği bir grup Osmanlı aydını istibdat yönetiminden kurtulmak için Büyük Britanya kolonilerinden olan Yeni Zelanda’ya gidip yeni bir hayat kurmayı planlıyordu.
“Yeşil Yurt” ismini verdikleri bu ülkeye gitmek için yaşananları Mehmed Rauf şöyle anlatacaktı:
O zaman ben, Tarabya’da karakol gemisinde ikinci kaptandım. Geminin vazifesi yazın o sulara gelen sefaret gemileriyle teşrifat münasebetinde bulunmak olduğundan bu sayede Fransız, İngiliz, Alman, Rus, İtalyan zabitleriyle hararetli bir dostluğum vardı. Bilhassa İngiliz sefâret gemisi ‘İmojen’ süvarisi Kaptan Bain gayet samimi dostumdu.
Ara sıra idare aleyhinde hissiyâtımı döktüğüm olmuştu. Bu tafsilâta vâkıf olan Fikret:
-İmojen süvarisiyle sen de bir görüş de ondan belki bir fikir alırsın, dedi. Kaptan Bain bu teşebbüsümüzü alkışla karşıladı:
-Azizim Rauf dedi, İngiltere’de muhâceret için bu günlerde herkes bilhassa Yenizelanda’ya gidiyorlar. Orası gayet münbit ve mahsuldâr, iklimi âb u havası pek latif bir yerdir. Eğer istersen sana muhâceret heyetleri için neşrolunan rehberlerden getireyim. Okur, tedkik eder ona göre karar verirsiniz.
Bu haber Sultan Abdülhamid muhalifi aydınlar arasında büyük bir sevinç yaratmıştı; ama hiçbirinde Yeni Zelanda’ya gidecek kadar para yoktu.
Bunun üzerine Tevfik Fikret’in arkadaşlarından Doktor Esad, Manisa vilayeti civarında en az Yeni Zelanda kadar güzel bir bölge olduğunu haber vermişti.
Oysa bu genç aydınlar bu kez de Sultan Abdülhamid’in sert yönetiminin kendilerine Mürur Tezkiresi vermemesi gerekçesi ile bu seyahati gerçekleştiremeyecekti.
23 Temmuz 1908 yılında İkinci Meşrutiyet ilan edildiğinde hürriyet rejiminin ilk icraatlarından birisi de İstanbul’a giriş çıkışları kontrol altında tutan Mürur Tezkiresi uygulamasını kaldırmak oldu.
1919 yılına gelindiğinde İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi sonrası giriş çıkışların yeniden sıkı bir denetim altına alınmasına neden oldu.
Bu kez “Seciye” denilen izne sahip olmayan kimsenin İstanbul’a giriş çıkışına izin verilmedi.
Seciyesiz olduğu gerekçesi ile Kocaeli taraflarında yakalanarak Ankara mücadelesine katılması engellenen Faruk Nafiz Çamlıbel şöyle isyan edecekti:
Boş, karanlık, çamurlu ülkende
Kara bir çizgidir benim de izim.
Bu bataklıkta beslenen ben de
Kansızım, cansızım, seciyesizim!
Kovid-19 virüsü İstanbulluların seyahat hakkının neredeyse bir asır sonra tekrar kısıtlanmasına neden oldu.
Bir asırlık istisna kenara konulduğunda bu şehre giriş ve çıkış her zaman kontrollü ve devlet otoritesinin iznine tabi olmuştu.
Bu sayede İstanbul’da asayiş sağlanmış, düzensiz göçün önüne geçilmiş ve ekonomi kontrol altında tutulmuştu.
*Daha detaylı bir okuma için
-Mehmet Demirtaş. "XIX. Yüzyılda İstanbul’a Göçü Önlemek İçin Alınan Tedbirler: Men-i Mürûr Uygulaması ve Karşılaşılan Güçlükler". BELLETEN 73 (2009 ): 739-764
- Güner Doğan “Osmanlı İmparatorluğu’nda Karantina Uygulaması ve Venedik Uluslararası Sıhhiye Konferansı”. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi (2011): 91 - 110
- Hamiyet Sezer. "Osmanlı İmparatorluğu'nda Seyahat İzinleri (18-19.Yüzyıl)". Tarih Araştırmaları Dergisi 22 (2003 ): 105-124
- Nalan Turna: “19. yy'den 20. yy'ye Osmanlı Topraklarında Seyahat Göç ve Asayiş Belgeleri: Mürur Tezkereleri” Kaktüs Yayınları
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve SEHITLEROLMEZ.COM VE Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
The Independentturkish