Cumhuriyet mitinglerinin toplumda karşılığı var mıydı?
Gezi olaylarının etkinliği
Cumhuriyet mitinglerinin toplumda karşılığı var mıydı?
Ekopolitik Düşünce Merkezi’nin Kurucusu Tarık Çelenk “Yeni merkeze entegre olmuş muhafazakâr kesim ciddi bir içe kapanma ve regresyon-gerileme-zaman çökmesi süreci yaşamakta. Gençler, ötekiler ve ülkenin yönetim tarzından hoşnutsuz olan artık böyle yönetilmek istemeyen kitle de Kemalizm’in, ulusalcılığın veya ulus kimliğinin seküler yeni bir mutasyonuna doğru evirilmekte” diyor.
2007 yılında Cumhuriyetimizin kuruluşu ile tarihsel sembolleri ifade eden yerlerde emekli askerlerin ön planda olduğu seküler eğitimli kesimin yükü taşıdığı “Cumhuriyet mitingleri” icra ediliyordu. Mitinglerin görünür hedefi “Milli Görüş” kökenli birinin Cumhurbaşkanı olmasını engellemekti. Ancak arka planda Atatürk devrimleri ile o günlere taşınan başta kadın hakları ile sosyal yaşam haklarının kaybedileceğine dair bir kaygı yatıyordu.
TSK’nın 27 Nisan internet bildirisi ve gösterilerin toplumsal bir karşılığının gerçekleşmemesi üzere mitingler anlamsızlaştı. M.T.T.B kökenli bir sivil Cumhurbaşkanı da halkın desteği ile seçilmiş oldu.
Gezi olaylarının etkinliği
Aradan 6 yıl geçtiğinde 2013’de Gezi olayları diye tarihe geçen yeni oluşan merkezi ve güçlenen muhafazakar mahalleyi oldukça tedirgin eden toplumsal olaylar olmuştu. Gezi olaylarının Cumhuriyet mitinglerine göre daha ciddi bir belirli bir kesim için toplumsal karşılığı vardı. Ancak gelişen süreçlerde belirli bir alanda oluşan toplumsal karşılık etkisizleştirildi ve sönümlendi.
Toplum bugün tekrar neleri satın aldı?
2021 sonbaharına girmek üzereyiz. Ege ve Marmara’yı bugünkü ritüelleriyle inceleme fırsatını buldum. Muhafazakâr düğünler ve nişanlar dahil artık tüm kına geceleri ve düğün ritüelleri kapanışı istisnasız ve coşkulu şekilde “İzmir marşı” ile gençlerin çılgınca halaylarıyla gerçeklemekte. Yerli turistleri taşıyan büyük gezi teknelerinin de yolcuların günün sonunda limana yaklaştığında duygularının deşarjı 10. Yıl ve İzmir marşı ile sağlanmakta.
Kadın Milli Voleybol takımımız zaferlerinin hitamını, TRT sansürüne rağmen “İzmir marşı” ile süslemekte. Son yerel seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi’nden CHP’ye geçen büyükşehir belediyeleri artık 30 Ağustos kutlamalarında çiftlerin dans gösterilerini ön plana çıkarmakta ve toplumun kısmi desteğini almakta. Habertürk adına Afganistan’da bulunan İslami geçmişten gelen gazeteci dostumuzun iyi ki Türkiye Atatürk’ün ülkesi mealindeki demeci sosyal medyada oldukça yankı ve destek bulmakta.
Arayışta ve sosyal dokusu tahrip edilmekte olan Cemiyetimiz
Toplumsal Kemalist reform geçmişimizi sahiplenme ivmesine bakıldığında 2007, 2013 ve 2021 arasında ciddi bir artış gözlenmekte. Yönetenlerimiz tarafından rıza ve gerekçe üretmeden yapılan doğru bile olsa hamleler artık büyük bir kitleyi özellikle gençleri yabancılaştırmakta, mutsuzlaştırmakta. Ortak tarihi geçmişi farklı kutuplarda fanatikçe yorumlayan bakış açılarının ortak bir gelecek hayal etmeleri zorlaşıyor. Toplumsal geçirgenlik kanallarına çok ihtiyacımız olduğu bu dönemlerde hegemonik yapının algı propaganda aracına dönüşmüş iktidar medyası karşısındaki muhalif medya kanalları da nostaljik Kemalist öfkenin kendi yankı odalarında ifade edilmesinden başka bir işe yaramamakta.
Kim ne derse desin 90 ve 2000’li yılların önemli bir kısmında ülkemizin gençlerinin önemli bir kısmı maddi veya manevi gerekçelerle FETÖ diye tanımlanan yapıya alternatifsizlikten emanet edilmişti. Gerek yapının ideolojik aygıtları ve gerekse darbe girişimi sonunda yapılan tasfiyeler, okul kapatmalar, yeni okullara transferler ülkede önemli bir genç kesimi travmatize etti. Bu genç kesimde ciddi kimlik sorgulamaları oluştu. Buna vatan ve din kavramları da dahildi. Sayın Erdoğan’ın tabiri ile FETÖ piramidinin tabanında olanlar bu yapının en masum kesimiydi. Bunlara uygulanan cezai yaptırımlar ve KHK mağdurları toplumda azımsanmayacak şekilde oy oranlarına yansımasa da sosyal doku tahribatına neden olmuş durumda.
En kalıcı tartışmasız Siyasal Kimliğimiz
2020 yılında MetroPoll araştırma şirketinin verilerine bakıldığında yalnız başına toplumumuzda en geçerli kimlik %24,9 ile Atatürkçü-Kemalist kimlik. Sonra bunu Milliyetçi % 21,2, Dindar %21,2 ve Muhafazakar %13,3 ile siyasi kimlikler izliyor. İşin en trajikomik yanıysa Liberal-Demokrat siyasi kimliğin %2,6 ile son sıralarda yerini alması.
Robert Bellah “Sivil Din” kavramını üretirken bu kavramın ulus inşasındaki tutkal görevine vurgu yaptığına inanmakta. Sivil dini bir anlamda din, kültür ve kişi kültleriyle güncele uygun seküler bir sentezin adı olarak da tanımlayabiliriz. Bu anlamda “Kemalizm” birtakım sosyal bilimciler açısından ülkemizin tek büyük sivil dini olarak tanımlanmakta.
Muhafazakâr mahalle olup biteni seyretmiyor mu?
Ortak M.T.T.B ve Türk Sağı geçmişi olan hukuk fakültesi kökenli ağır ağabey ve dostlarla bir araya gelmiştik. Refah-Yol zamanında üst kurul üyesi olan eski MV bir büyüğümüz bize Çevik Bir ve çağrıldığı brifingle ilgili bir hatırasını anlattı. Özetle brifing sonunda Bir’i açıkça eleştirdiğini ve hazirunun buna bozulup şaşırdığını Bir’in de soruya bozularak bir cevap verdiğini ancak kendisine askerler tarafından hiçbir yaptırımın da uygulanmadığını belirtti. Ben de haziruna bugün bu eleştiriyi mevcut yönetime yapsanız ne olurdu diye sorduğumda hazirunun gülerek esprili şekilde ‘duman olurduk’ diye cevap veriyordu. Sohbetin sonunda hazirun ülkemizdeki derin yapının “Selanik” kökenli olduğunu bu tutuklanan Selanik kökenli emekli askerlerin bir gün bırakılacağı tespitlerini paylaşıyorlardı.
Yine mahalleden kitapları olan bir dostum, bana seyretmem için astroloji, spritüal ve siyaset konularında popüler bir dini bütün tanıdığımızın çok seyredilen ilimunati, satanizm, derin dünya devleti, Türkiye ve Deccal gibi konularda konuştuğu videoyu ölmeden önce de izlenmeli başlığı ile bana göndermişti. Kendisine cevap olarak sadece “Maalesef Türk sağını mankurtlaştıran bu tip videolardır” yorumunu gönderdim. Kendisi “Durum vahim görmek isteyenlere çok açık belgeler var” cevabını gönderdi. Yanıtım sadece “Bugünün tartışılmasız gerçeklerini görmeyen gözler ve vicdanları, gaybın tartışmalı sürreal alemini gördüğünü nasıl iddia edebilir” ifadesiydi.
Durum tespiti
Bu gözlemler doğrultusunda baktığınızda yeni merkeze entegre olmuş muhafazakâr kesim ciddi bir içe kapanma ve regresyon-gerileme-zaman çökmesi süreci yaşamakta. Gençler, ötekiler ve ülkenin yönetim tarzından hoşnutsuz olan artık böyle yönetilmek istemeyen kitle de Kemalizm’in, ulusalcılığın veya ulus kimliğinin seküler yeni bir mutasyonuna doğru evirilmekte.
Evrilen bu yeni durum, çok şikâyet ettiğimiz kutuplaşma, sosyal geçirgenlik eksikliği, otoriterlik, düşünememe sorunu gibi dertlerimize ne kadar derman olabilecek o da ayrı bir tartışmanın konusu.
Bu yönetim sürecinde yeni kimlik inşası, ortak aidiyetimizi de deneyimlerimiz doğrultusunda yeniden inşa etmeye yeterli olabilecek mi acaba?