Davutoğlu, 'Suriye krizinden sadece ben sorumlu değilim' diyerek dönemin MGK'sını tek tek saydı
Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Necdet Özel, İsmet Yılmaz, Hakan Fidan ve Efkan Ala
Davutoğlu, 'Suriye krizinden sadece ben sorumlu değilim' diyerek dönemin MGK'sını tek tek saydı
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ile Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ ortak basın açıklaması yaptı. Suriye krizinden tek başına sorumlu olmadığını belirten Davutoğlu isim vererek konuştu. Davutoğlu, hükümette görev aldığı dönemde Suriye krizinden sorumlu olanların Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Necdet Özel, İsmet Yılmaz, Hakan Fidan ve Efkan Ala olduğunu ifade etti.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ortak basın açıklaması düzenledi.
Davutoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Türkiye'nin sınırlarının hemen hemen hiçbirisi İran sınırları hariç doğal sınırlar değil geçişkenliği olan sınırlar ve bunun getirdiği bazen ağır bedeller bazen de birtakım avantajlar söz konusu olur.
Bizim tutumumuz açık. Evet Türkiye'de büyük bir göç sorunu, sığınmacı sorunu var. Bunu görmemiz ve buna tedbir almamız lazım. Halkımızda biriken bir öfke ve tedirginlik var. Ancak alacağımız tedbirlerin hepsinin Türkiye'nin hukuk devletinin kurallarına uygun olması lazım. Hukuk devleti kuralının temel ölçüsü de kamu düzenidir. Kamu düzenini kim tehdit ederse etsin gerekli tedbiri almak devletin görevidir.
'TÜRKİYE'DE GÖÇ İDARESİ SORUNUNUN SORUMLUSU İKTİDARDIR'
Sayın genel başkan toplantıda çok doğru bir tespitle söyledi, göç sorunu küresel bir sorundur.
Ukrayna'dan Polonya'ya 8 milyon göçmen gitti 2 senede. Fakat benzer olaylar Polonya'da gözlenmediyse demekki Türkiye'de bir sıkıntı var.
Açık ifade edeyim. 13 yıllık Suriye krizinin 8 yılında ben yokum. Türkiye'de şu anda büyük bir göç idaresi sorunu vardır ve bunun sorumlusu iktidardır.
'TÜRKİYE'NİN PAŞASI İNSAN KAÇAKÇILIĞINDAN TUTUKLANMIŞSA TUZ KOKMUŞ DEMEKTİR'
Neden mi? O sınırları korumakla yükümlü şerefli Türk Silahlı Kuvvetleri'nin paşa düzeyine gelmiş birisi, ismini burada zikretmeyeyim, insan kaçakçılığından tutuklanmışsa tuz kokmuş demektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin paşası insan kaçakçılığı yapmaz.
Bu sorunun gerçek müsebbibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurumlarında çürümeye sebep olanlardır. Silahlı kuvvetlerimizin, emniyet birimlerimizin, göç idaresinin birtakım sorunlara maddi çıkarlar açısından bakıldığına dair bilgiler her yerde dolaşırken ve birtakım işlemler için dahi rüşvetler talep edilmesi yaşanırken göç sorununu çözmenin imkanı yoktur.
'DEMEKKİ ÖRGÜTLÜ BİR YAPI TÜRKİYE'DE KAOS ÇIKARMAK İSTİYOR'
Mülteci sorununu çözerken Göç İdaresi yeniden yapılandırılmalı. Göç Bakanlığı kurulmalı. Net kurallar ortaya koyulmalı. 250 bin dolarlık vatandaşlık verme işlemi derhal durdurulmalı. Sınır boyunda modül duvar uygulaması etkin biçimde hayata geçirilmeli. İran-Türkiye sınırından gelen Afganlar için İran ile görüşülmeli. Her türlü tedbir alınmalı. Bu konuda çok ciddi bir zaaf görüyorum. Ama bu zaafın bedeli Türkiye'nin kamu düzenini bozmak olmamalı. Kayseri'de yaşanan olaylar Türkiye'de kamu düzeni sorununa dönüşebilecek bir göç sorunu olduğunu ortaya çıkardı.
'KAYSERİ'DE GÖZALTINA ALINANLARIN YARISINDAN ÇOĞU SABIKALI'
Kayseri olaylarında çarpıcı bir istatistik. 855 kişi gözaltına alındı. Bunun 468 kişisi içinde cinsel taciz de uyuşturucu kaçakçılığı da dahil olmak üzere sabıkalılar. Bu işlemleri yapanların yarısından çoğu sabıkalıysa ben ciddi bir şekilde kaygılanırım. Bu demektir ki örgütlü bir yapı Türkiye'de kaos çıkarmak istiyor. Suriye'deki Şebbiha'lara benzer şekilde Türkiye'de birileri kendi hukukunu uygulamaya kalkarsa o zaman düşünmeye başlamamız lazım.
Bu olayların bu şekilde tırmanmasının sebeplerinden bir tanesi de İsrail'in Gazze'de uygulamakta olduğu soykırımı unutturmak üzere bazı istihbarat örgütlerinin Türkleri Araplara, Arapları Türklere, Türkleri Kürtlere, Kürtleri Türklere, Türkleri İranlılara, İranlıları Acemlere çatıştırmak meselesidir. Sykes-Picot'u 1917 yılında çizenler bu yaşanan faciaların sorumlularıdır. Biz o emperyalist güçlerin bugünkü oyunlarına karşı omuz omuza vermek durumundayız. Ne tedbir alınacaksa ben elimdeki bütün bilgi ve birikimi sunmaya hazırım.
'BEN HAYATTA HİÇBİR HESABI VERMEKTEN KAÇINMADIM'
Meclis araştırma grubu kurulsun. Ben hayatta hiçbir hesabı vermekten kaçınmadım. Mülteci sorununda alınacak her türlü tedbiri ben gündeme getirdim. Tampon bölge kurmak dahil. İçişleri Bakanı'nın yetkisinde olması gereken işleri Dışişleri Bakanı'ndan bekleyenlere söylüyorum. Kayseri olayları içinde ayrıca bir Meclis araştırma kurulu kurulusun.
'GERİ KABUL ANLAŞMASI'NIN MÜLTECİ SORUNUYLA HİÇBİR ALAKASI YOK'
Arkadaşlar Geri Kabul Anlaşması'nın mülteci sorunuyla hiçbir alakası yoktur. Geri Kabul Anlaşması 2009 yılında serbest vize uygulaması başlatılması için başlayan bir süreçle imzalanan bir anlaşmadır. Suriye krizi yokken. Serbest vize uygulaması başlamadıkça da devreye girmemiştir. Geri Kabul Anlaşması bahane edilerek herhangi bir mülteci Türkiye'ye girmişse girenler suç işlemiştir. Buna izin verenler suç işlemiştir.
Geri Kabul Anlaşması feshedilse bile sadece Türkiye'nin Avrupa'ya serbest vize uygulamasında geri gidilmiş olur mülteci sorunu çözülmez.
Yapmamız gereken, içerde düzeni sağlayacağız, sınırları kontrol edeceğiz. İlgili ülkeleri uyaracağız. Ama her zaman hukukla kamu düzenini sağlayacağız.
Davutoğlu, "Dışişleri Bakanı olduğunuz dönemde Suriye politikasıyla ilgili bir özeleştiri yapacak mısınız?" sorusuna şöyle yanıt verdi:
Siyasetçi insandır, hata yapabilir. 8 yıldır görevde değildim derken şunu kast ediyordum. 8 yıldır görevde olmayan birine saldırmak kolay. Çünkü bedeli yok. Peki 13 yıldır bu ülkeye yöneten insanlara neden hesap sorulmuyor. 8 yıldır da bensiz yönetenlere bu sorular neden sorulmuyor.
'SURİYE KRİZİNDEN SADECE BEN SORUMLU DEĞİLİM' DİYEREK DÖNEMİN MGK'SINI TEK TEK SAYDI
Dışişleri Bakanı'nın bir görevi vardır. Bahsettiğiniz dönemde Dışişleri Bakanı'ydım. Türkiye'yi uluslararası alanda temsil etmek. Yani sınırları korumak benim görev alanım değil. Şehirlerdeki demografik değişim benim görevim değil. O dönem Milli Güvenlik Kurulu toplantıları var. O günkü kayıtlar açılsa, görülür ki her aşamasında benim Dışişleri Bakanı olarak her türlü tedbiri söyledim. Tampon bölge kurulsun dedim. Ben mi kuracağım tampon bölgeyi Dışişleri Bakanı olarak. Diplomatları mı göndereceğim tampon bölgeye. Suriye krizi esnasında 3,5 yıl Dışişleri Bakanlığı, 1,5 yıl da Başbakanlık yaptım. O dönemde Milli Güvenlik Kurulu Başkanlığı yaparak Sayın 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yine o dönem Başbakan ve daha sonra Cumhurbaşkanı olarak en kudretli isim Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır. Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve İçişleri Bakanı Efkan Ala...
Kimseyi suçlamıyorum ama eğer bu ülkeye hizmetten başka hayatında hiçbir rant elde etmemiş bir devlet adamına yıllardır alçakça medya algı operasyonları yapılıyor da onun arkadaşları susuyorsa konuşmak zorundadır.
'ÖZELEŞTİRİ YAPARIM AMA TEDBİRDE ASLA KUSUR ETMEDİM'
Türkiye asla Sünni Araplarla ilgili bir politika geliştirmemiştir. Beşer Esad 2011'de mi Nusayri oldu. 2003'te de Nurayri idi. Biz hiç Beşer Esad'a destek verdiğimiz dönemde bu Nusayri, Sünni değil diye desteğimizi kestik mi? Türkiye'nin çevre ülkelerdeki politikası hiçbir zaman mezhep ağırıklı olmamıştır. Etnik temelli de olmamıştır. Ama sömürgeciler öyle bir yapı kurmuşlar ki Orta Doğu'da Suriye'de çoğunluk olan Sünnilere yönetimde yer vermemişler. Irak'ta da çoğunluğu oluşturan Şiilere yönetimde yer vermemişler. Birisinde Saddam baasçılığı doğmuş birisinde Esad baasçılığı. İki ülkede hukuk bulmamış. Mesele mezhepte değil mesele oralarda devlet yapısının çözülmesi.
Dolayısıyla bu konularda yapılanlar haksız suçlamalardır. Özeleştiri yapacağım şeyler hep olur. Ama bilinsin ki tedbirde asla kusur etmedim. Mültecilerin en büyük sayısını oluşturan Afganlar 2016'da ben Başbakan iken bir tane Afgan yoktu. Ne zaman geldi? 2021'de. Ne zaman? Sayın Erdoğan Biden ile görüşüp Taliban'a devredildiğinde Afganistan gelenler. Niye İran ile konuşmadınız? Niye bunu sormuyorsunuz?
250 bin dolara vatandaşlık rezaleti. Ben Dışişleri Bakanı olarak buna rıza gösterir miydim? Kim yaptı bunu?
'NİCE ATEŞ ÇEMBERİNDEN GEÇMİŞİM, KİMSE BENİ KORKUTAMAZ'
Ben iktidara vurayım ama bedel ödemeyeyim. Nasıl bedel ödemeyecek? Bugünkü iktidara vurursa bedel ödeyecek ama geçmişte o iktidarla birlikte olduğu düşünen Davutoğlu'na vurursan bedel ödenmediği gibi bir de alkış alacaksın. Bu ucuzculuğa pabuç bırakmam. Hodri meydan. Herkes elindeki bilgileri paylaşsın.
Hesap ne biliyor musunuz? Davutoğlu'nu siyaset sahnesinde sıkıştırmak. Vallahi ben nice ateş çemberinden geçmişim, kimse beni korkutamaz. Kimse de devlet katında yaptığım işler dolayısıyla benden hesap soramaz. Sorarsa da cevap veririm zaten. Korkmam. Çünkü benim arkamda korktuğum bir servet yok. Beni yolsuzluk yaptı diye, devlet malına göz dikti diye suçlayamayanlar bulmuşlar ağızlarında bir sakız Suriye, mülteci...
'ESAD İLE HANGİ ZEMİNDE VE ÇERÇEVEDE GÖRÜŞÜLECEK?'
Bizim şu anda yapmamız gereken Sayın Esad ile görüşülecek. Ancak hangi zeminde ve hangi çerçevede görüşeceksiniz? 2018'de Ürdün ile Suriye normalleşti. Suriye ile Lübnan normalleşti. Ve mültecilerin geri dönüşü ile ilgili anlaşma yaptılar. Ondan önce 500 bin kişi dönmüştü ondan sonra 300 bine düştü, hiç kimse dönmeyi geriye. Niye biliyor musunuz? Suriye'ye teslim edilen mültecilerin çoğu işkence gördü birçoğu da öldürüldü. Şimdi bu haberleri bilen nasıl sanki Esad ile bir kere görüşülse mülteci sorunu çözülecekmiş havasına kapılır?
Görüşme şöyle olur. Birleşmiş Milletlerin 2254 kararı var 18 Aralık 2015. Koyarsın masaya. Rusya'nın altında imzasının olduğu karar. Der ki; bir geçiş süreci ile bütün unsurların katıldığı bir hükümet kurulur. Arkasından da Birleşmiş Milletler teminatıyla mülteciler döner. O zaman dönerler. Türkiye'nin mülteci sorununu çözmek için Suriye'de barış kurmak lazım.
Devlet aklıyla millet vicdanını birleştirip mültecilerin gitmesi için Suriye'de barışı sağlayacağız. Böyle bir zeminde görüşürse Sayın Erdoğan, doğru yapar. Ama bu olmadan, nasıl eskiden aile dostuyduk gel tekrar aile dostu olalım derse bu kimseye teminat vermez. Devletlerarası ilişkiler hele ki kriz alanlarında kişisel dostluklarla değil, sağlam strateji ve tedbirlerle ayakta durur.
Basın mensubunun Gelecek Partisi İstanbul Milletvekili Selim Temurci'nin AK Parti'ye geçeceği yönündeki iddialara Davutoğlu şöyle yanıt verdi:
Bir yıldır sayın Selim Temurci ile ilgili bugün geçti yarın geçecek diye haberler çıkıyor. Arkadaşlar bir yıldır neden gerçekleşmedi bu? Her gün bu haberlerle Gelecek Partisi'ne dönük bir algı operasyonu yapılıyor.
Selim Temurcu benimle birlikte siyasi ahlak yasasını savunduğu için ağır bedeller ödemiş ve benimle birlikte AK Parti'den ihraç edilmiş, 2018'de milletvekili yapılmamış birisi. Sayın Selim Temurci hem bizim kurucumuz hem Teşkilat Başkanlığımızı 3 yıl yaptı hem Siyasi İşler Başkanlığımızı yaptı, şimdi de Meclis Grubumuzda.
'TEMURCİ'NİN AK PARTİ'YE GEÇMESİ ÜRETİLEN SENARYODUR'
Birileri Gelecek Partisi'nin mevcudiyetinden rahatsız. Birileri de Gelecek-Saadet Grubu'nun mevcudiyetinden rahatsız. İstiyorlar ki önce Gelecek-Saadet Grubu dağılsın ardından da Gelecek Partisi dağılsın. Çünkü biliyorlar ki bizim muhalefetimiz CHP muhalefeti gibi olmuyor. İçeriden ve doğrudan hitap eden bir muhalefet oluyor. Bu sebeple geçen sene 28 Mayıs'tan sonra Gelecek Partisi'nden sarsıntı beklediler. Bırakın sarsıntıyı Meclis'te grup kurduk. Tam dağılacak bunlar diye hava yaydılar 2. Büyük Kongremizi yaptık, partimizi köklü bir zemine oturttuk.
Sayın Selim Temurcu Cumhurbaşkanımızla görüştü. Bunda hiçbir yanlış görmüyorum. Benim arkadaşlarıma güvenim tam. Herkes herkesle bizi bilgilendirmek, bizimle konuşmak şartıyla. AK Parti'ye geçme durumu ise üretilen bir senaryodur.
KARAR