Deprem de birleştiremedi.. “Birlik beraberlik” klişesi bile ayrımcılık kokuyor..
Yeni bir dile ihtiyaç var…
Deprem de birleştiremedi.. “Birlik beraberlik” klişesi bile ayrımcılık kokuyor.. Yeni bir dile ihtiyaç var…
Yıllar ve yıllar boyu hemen her gün, çoğunlukla da ülkeyle ilgili konularda kalem oynatan biri olarak, aslında çok iyi anlamam gerektiği halde yine de zorlandığım bir konu var: Kritik durumlarda herkesin ‘birlik ve beraberlik’ içerisinde hareket etmesi arzu edildiği halde, neden kritik olmayan konularda farklılaşmayı, kendimiz gibi düşünmeyen insanları ötekileştirmeyi uygun görüyoruz?
Tersinden alayım: Siyasiler kendi doğrularının gerçek doğru olduğuna inanıyorlar bizde; bu sebeple herkesin kendi görüşlerini kabul etmelerini istiyor, buna yanaşmayanları en ağır ifadelerle eleştiriyorlar.
Siyaset biliminde buna ‘kutuplaştırma politikası’ deniyor.
İyi bir politik yaklaşım değil bu. Sonuçta herkes her konuda aynı düşünmek zorunda değil. Doğru olan tavır, farklılıkları olağan kabul edip onlardan yararlanmaya bakmak olmalı. Yararlanılmasa bile, farklı görüşlerin varlığını zenginlik sayabiliriz.
Hayır, bizde siyaset alanından toplumsal alana da sirayet eden genel geçer kural, hemen her konuda herkesin benzer -hatta aynı- görüşlere sahip olması gerektiği…
‘Kanal İstanbul’ gibi nereden baksanız tartışma götürecek bir konu o genel geçer kurala uygun bir biçimde ele alınıyor. “Çatlasalar da patlasalar da yapacağız” üslubu, bunun sonucu…
“Çatlasalar da patlasalar da” denilenler de bu ülkenin vatandaşları; hatta bir bölümü paralel bir kanal yapılmak istenen kentimizin yerel yönetiminin sorumluları…
Onlara da söz hakkı tanımadan proje hayata geçirmek isteniyor.
Kutuplaşıyoruz.
‘Birlik ve beraberlik’ mitosu
Deprem vurduğunda, yerle bir olan evler ve hayatını kaybeden insanlar gölgesinde, düne kadar insanları farklı görüşlerinden dolayı adam yerine koymak istemeyenler, ötekileştirenler, bu defa “Birlik ve beraberlik içerisinde bulunmamız gereken şu günlerde” diye başlayan cümleler kuruyorlar.
‘Birlik ve beraberlik’ içerisinde olmalıymışız…
Aslında her iki durumda da kapı aynı yere açılıyor: “Birlik ve beraberlik içerisinde olmamız gerektiğini” söyleyenler, öyle kritik ortamlarda bile, insanları derhal farklı köşelere yönlendiriyorlar…
Farklı köşelere yönlendirdiklerini, depremin sıcak ortamında, silkelemek için elinden geleni ardına bırakmayan çok.
En ufak bir sorgulamaya karşı sopa gösteriliyor.
Daha önce ötekileştirilmiş bir kesimden gelen deprem yardımına bile geçit verilmek istenmiyor…
Hani ‘birlik ve beraberlik’ içerisinde bulunmak gerekiyordu?
“Birlik ve beraberlik içinde bulunmak” ile kast edilenin, merkezi otoriteye tabi olmak anlamına geldiğini en iyi anlatan örnek de bu aslında: Ötekileştirilenler yardım toplayabilir, ya da kendi imkanlarını seferber ederek deprem mahalline malzeme getirebilir; ancak getirdiklerini kendileri kendi kimlikleriyle bizzat halka dağıtamazlar…
“Kızılay’a veya AFAD’a versinler” denilmiş siyaseten ötekileştirilmiş bir kesimden gelen deprem yardımları için…
İşte benim de “Anlayamıyorum” dediğim nokta bu.
Deprem vurduğu yerlerde hangi ırktan, hangi siyasi eğilimden insanların yaşadığına bakıyor mu? Birkaç gün önce Manisa’yı vurmuştu, en son Elazığ ve Malatya’yı yokladı, her an ülkenin en büyük ve en kozmopolit kentini de vurabilir.
Hayır, deprem ayırımcı davranmıyor.
İnsanlar ise ayırımcılık yapmayı marifet sayıyor.
Sıradan sayılabilecek dokundurmalara da, eğer o dokundurmayı yapan daha önce ‘farklı görüşü’ sebebiyle ‘öteki’ sayılmışlardan biriyse, sıradışı dokundurma muamelesi yapılıyor.
Açın herhangi bir yayın organını, deprem sonrası yazıların ve yorumların çoğunda, birkaç kişi üzerinden muhalif görünenler adam akıllı hırpalanıyor.
Muhalefet cephesi sanki farklı mı?
Yazımı buraya kadar okuyanlar eleştirimin yalnızca iktidara dönük olduğu zehabına kapılabilirler. Öyle değil, bu beğenmediklerini ille hırpalama merakı her kesimde var. Muhalif cephenin bazen belli eden hoyratlıklarına bakarak, ellerine iktidar fırsatı geçse onların da şimdi karşılaştığımıza benzer bir tavır benimseyebileceklerini düşündüren örnekler var.
Örnek mi istiyorsunuz?
Geçen hafta, CHP lideri ve kurmayları, muhalif tavırlı yazarları bulunan bir internet sitesi ailesiyle bir araya geldi. Buluşmaya en büyük tepkiyi, iktidar yanlıları değil, kendilerini CHP’li sayan bir kesim gösterdi.
Kendileri gibi muhalif olan ve yine kendileri gibi şimdilerde CHP’ye sempatiyle bakan o yazarlarla buluştu diye CHP kadrosunu yaylım ateşine tuttu o kesim.
Zaten aynı kesim, iyi bir şey bile yapılsa, doğru bir görüş dahi savunulsa, eğer onu yapan ve savunan kendileri gibi biri değilse, yapılanı ve söyleneni kabule hazır görünmüyor.
Onların çizgisine bütünüyle teslim olmayana onlar da sempatiyle bakmıyorlar.
Böyle bir ülkeyiz.
Depremler bile bizleri birleştiremedikten sonra yapılabilecek bir şey yok.
Galiba, iktidar-muhalefet ayırt edilmeden, bu görsel bozukluğa, bu yaklaşım yanlışlığına “Dur” diyecek yeni bir siyaset diline ihtiyaç var.