Depremden çıkan Anayasa hukuku dersi
TARAFSIZ BİR CUMHURBAŞKANIMIZ OLSAYDI
Depremden çıkan Anayasa hukuku dersi
Avukat Erkin Göçmen yazdı...
Türkiye, tarihinin en şiddetli doğal felaketini yaşıyor. Afetin gerçekleştiği coğrafya İngiltere'nin yüzölçümü kadar... Etkilenen nüfus Hollanda’dan büyük…
Henüz enkazın altında binlerce can var. Evsiz barksız milyonlar var. Okullar kapalı. Bir çok yerde elektrik yok, su yok, doğal gaz yok.
Bütün bu olgular karşısında şu acıtıcı gerçeği hiçbir komplekse kapılmadan tespit etmemiz gerekiyor: Depremin yarattığı yıkım karşısında devletin gücü yetersiz kalmıştır.
Bu noktada bu tespiti eksik bulan bazı haklı itirazlar olacaktır. O halde diğer gerçeği söyleyelim: Dünyanın en gelişmiş ülkesinde bile devletin gücü böylesi bir felaketin sonuçlarıyla başa çıkmada yetersiz kalırdı.
MİLLETİN BÜTÜN GÜCÜ SEFERBER EDİLMEDİ
Fakat gelinen aşamada söylenmesi gerekenler bunlardan ibaret değil. Olayın başka boyutları da var. Tamam, devletin mevcut kapasitesi bu ölçekteki bir felaket için yetersiz kalmıştır. Ancak Milletin bütün gücü, devletin afetle mücadele örgütlerinin kapasitesinden ibaret değildir. Devletin bahsedilen birimleri haricinde yerel yönetimler var, ordu var, polis var, kitle örgütleri var, özel işletmeler var, halkın öz gücü var. Bu tür durumlarda sadece devletin merkezi birimlerinin değil yukarıda bir kısmı belirtilen bütün milli güç unsurlarının seferber edilmesi gerekir. Siyasal iktidara düşen bu seferberliğin planlayıcısı ve örgütleyicisi olmaktır.
İktidar kanadının sözcüleri ve iktidara yakın gazeteciler sürekli afetin büyüklüğüne vurgu yapıyor. Doğru, afet gerçekten çok büyük… Ancak ilk haberden yaklaşık bir saat sonra afetin boyutları üç aşağı beş yukarı ortaya çıkmıştı. Bu nedenle bu boyutlardaki bir yıkıma müdahalede AFAD ve Kızılay gibi organizasyonların mevcut gücünün yetersiz kalacağı öngörülmeli ve diğer imkânların da devreye alınması hızla planlanmalıydı. Ancak bu yapılmadı. Bunun yerine, ilgili tüm birimlerin AFAD koordinasyonunda teyakkuz halinde olduğu ve depremden etkilenen bölgelere arama kurtarma ekiplerinin sevk edildiği söylendi. Ancak gelinen noktada bunun doğru olmadığı, bazı yerleşim birimlerine devletin 48 saat sonra bile ulaşamadığı anlaşıldı.
KONUNUN ANAYASA HUKUKU İLE İLGİSİ NEREDE
Şimdi yazımızın asıl konusuna gelelim ve bu tablonun anayasa hukuku ile ilgisini açıklayalım.
Son yıllarda Türkiye'de siyasal mücadele tarihte görülmemiş bir sertlikte ilerliyor. Bu nedenle siyasal kesimler arasında bir araya gelinmesi elzem durumlarda dahi uzlaşma sağlamak mümkün olmuyor. Kutuplaşma son derece derin.
Ancak ne kadar şiddetle yürürse yürüsün siyasal rekabete ara verilmesi gereken durumlar olabilir. Bu hallerde siyasal farklılıklarının bir kenara bırakılması, elbirliği ile karşılaşılan sorunların çözümü için çaba gösterilmesi gerekir. Peki bunun sağlanamadığı durumlarda ne yapılacak? İşte tarafsız cumhurbaşkanının varlığı tam da bu tür tıkanma anlarında önem kazanıyor. Yaşadığımız tablonun anayasa hukuku ile ilgisi de burada yatıyor.
Parlamenter sistemin en önemli üstünlüğü belki de bu tarafı, yani devlet başkanının tarafsız ve partiler üstü olmasıdır. Bu sistem, genel bir toplumsal mutabakatın arandığı, hatta bunun kaçınılmaz oluğu durumlarda, devlet başkanının tarafsız ve partiler üstü konumu ile bu mutabakatı bazen hakemlik bazen de uzlaştırıcılık yaparak sağlayacağı şekilde kurgulanmıştır.
TARAFSIZ BİR CUMHURBAŞKANIMIZ OLSAYDI
Şayet bu afet sırasında tarafsız bir cumhurbaşkanımız olsaydı hemen duruma el koyar siyasal partileri çağırır, görevleri belirler, gerekirse Bakanlar Kuruluna bizzat başkanlık yapar, olağanüstü hale bile gerek kalmadan Milletin bütün güçlerine emir ve talimat vererek süreci yönetebilirdi.
Son depremde bu yapılamadı. Çünkü cumhurbaşkanı partiler üstü değildi. İktidar yetersiz kalıyormuş gibi bir görüntü vermemek adına bütün siyasal tarafların ve Milletin bütün gücünün devreye alındığı bir afet yönetim planını uygulayamadı.
Depremden çıkan en önemli anayasa hukuku dersi, bizim gibi toplumlarda tarafsız bir cumhurbaşkanına her zaman ihtiyaç duyulabileceği gerçeğinin bir kez daha kendisini göstermiş olmasıdır. Tarafsız devlet başkanı, devlet ve toplum hayatımızda yılların tecrübesi içinde oluşmuş bir gelenektir. Bu geleneğin ve tecrübenin devam ettirilmesi gerekmektedir.
Diğer yandan bu kadar güçlü bir yürütmenin güç zehirlenmesine yol açtığını ve bunun da ağır bedellerinin olacağını yaşayarak öğrendik. Her şeyi ben bilirimciliğin, her işi ben yaparımcılığın, her sorunun üstesinden ben gelirimciliğin vardığı yer enkaz altında kalan bir halk gerçeğidir.
Bu sebeple önümüzdeki tartışmalardan birisi de partiler üstü cumhurbaşkanlığı sistemine dönüş olmalıdır. Cenazelerin kaldırılıp, yaraların sarılması sonrasında ele alınması gereken konulardan bir tanesi de budur.
Odatv.com