Depresyon konuştuğumuz dili nasıl değiştiriyor?
300 milyona yakın insanı etkileyen
Depresyon Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünyada 300 milyona yakın insanı etkileyen ve halk sağlığını giderek daha fazla ilgilendiren önemli sağlık sorunlarından biri. Depresyonun bu hastalığı yaşayan kişilerin konuştukları dili değiştirdiği bilinen bir gerçek. Slyvia Plath ve Kurt Cobain gibi depresyondan muzdarip olup hayatlarına intiharla son vermiş insanların ölümlerinden önce ürettikleri eserlerde bu dil degişiminin emarelerine rastlamak mümkün.
Bilim insanları depresyonun dilde yarattığı değişimleri son yıllarda yeni yöntemlerle araştırma imkanına kavuştular ve bu yeni yöntemler sayesinde ilginç sonuçlara ulaşıyorlar.
Buna göre depresyonun konuştuğumuz dilde yarattığı birkaç ilginç değişim var.
Özetlemek gerekirse:
1) Depresyondan muzdarip insanlar duygudurumu depresif olmayanlara göre çok daha sık birinci tekil şahıs ve türevleri ile konuşuyorlar; “ben, beni, bana, kendim” gibi kelimeleri sıklıkla kullanırken ikinci ve üçüncü çoğul şahıs zamirlerini (siz, onlar) diğer insanlara oranla seyrek ifade ediyorlar.
Bu depresyonun bilinen bir niteliğinden kaynaklanıyor: Depresyondaki insanlar kendi içlerine çekilmeye, sosyal açıdan izole olup başka insanlarla ilişki kurmamaya eğilimlidirler. Bu da onların kendi sorunlarından başka bir şeyi görmemelerine sebep olur. Bunun sonucunda kendilerinden daha çok, başkalarındansa daha az bahsederler.
2) Depresyondaki insanlar negatif duygusal kelimeleri kullanmaya eğilimlidirler. “Üzücü, can sıkıcı, kahredici” gibi sıfatlar ile “üzüntü, can sıkıntısı, kahır” gibi negatif duygusal yaşantıları tanımlayan isimleri diğer insanlara göre daha sık telaffuz ederler. Burada ilginç noktalardan biri, depresyondan çıkıp kendini iyileşmiş ve mutlu hissedenlerin de hem bu negatif duygusal sözcükleri hem de bunların karşıtı “mutlu, heyecanlı, sevinçli” gibi pozitif anlamlar ifade duygusal sözcükleri daha sık kullanmaları.
3) Son maddede bahsedeceğimiz dil değişikliği oldukça yeni bir çalışmaya dayanıyor. İngiltere Reading Üniversitesi‘nde araştırmacılar depresyondan muzdarip kişilerin birbirleriyle iletişime geçtikleri 64 farklı internet forumunda yazan 6000’den fazla insanın yazdıklarını incelediler ve makine öğrenmesinden yararlanmak suretiyle depresyondaki insanların kullandıkları dili analiz ettiler. Ulaştıkları sonuca göre bu kişiler “her zaman, hiçbir şey, tamamen, asla” gibi kesin yargılar belirten ve istisnalara olanak tanımayan belirli kelimeleri depresyonda olmayan insanlara göre çok daha sık kullanıyorlar.
İşin ilginci, yine depresyondan çıkıp iyileşen kişiler depresyondaki insanlarla deneyimlerini paylaşmak için bu forumlarda iletişim kurduklarında hem negatif hem de pozitif anlamda kesinlik belirten bu tarz kelimeleri daha sık kullanmaya devam ediyorlar. Biliminsanlarına göre bu da depresyonun bir özelliği ile ilgili: Depresyondaki insanlar dünyayı “siyah beyaz” görmeye eğilimlidirler. Her şey tamamen kötüdür, tüm dünya onlara karşı çalışır, hatta bazen buna o kadar inanırlar ki sanrılar ve psikotik semptomlar bile gösterebilirler. Aynı insanlar iyileştiklerindeyse bunun tam tersi bir duygudurumunda buna benzer bir dünya görüşüne sahip olabilir ve her şeyi bir anda “beyaz” görmeye başlayabilirler.
Depresyonun dilde yarattığı değişimlerin pratik bir kullanımı mümkün olabilir mi?
Pek çok araştırmacı şu anda bu konunun üzerinde yoğunlaşıyor. Araştırmanın sonuçlarına göre yukarıda bahsettiğim tarzda kesinlik belirten sözcükler kaygı bozuklukları ve depresyon hastalarının bulunduğu forumlarda %50 oranında daha sık görülürken, intihar düşünceleri bulunan hastaların yazdığı forumlarda bu oran %80’e kadar çıkıyor. Bu da bize dildeki bu değişikliklerin miktarının hastalığın kötüleşmesiyle arttığına dair bir ipucu sunuyor. Buna dayanılarak gelecekte hastanın konuştuğu dil ve bu dilde görülen değişimlerden depresyonun derecesini ve intihar riskini hesaplayan programlar yazılabilir.
Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin klinik sinirbilime ilginç yansımalarını göreceğimiz bir dönem bizi bekliyor.
Kaynaklar ve ileri okuma:
Makale Clinical Psychological Science Dergisi
Haber Independent