Diplomasi tamam, peki ya insan hakları?
Putin'in açık tutmak istediği kanal
Diplomasi tamam, peki ya insan hakları?
ABD Başkanı Biden Türkiye’nin Ukrayna diplomasisini takdir ediyor, Almanya Başbakanı Scholz Türkiye’ye geliyor. Stratejik çıkarlar, insan hakları alanındaki sorunları ikinci plana atar mı? Banu Güven DW Türkçe’de yazdı.
Erdoğan iktidarı, Avrupa Birliği (AB) ve ABD'den son yıllarda görmediği itibarı, Rusya'nın Ukrayna işgali sırasında üstlendiği rol sayesinde görmeye başladı. Antalya'da, Ukrayna ve Rusya dışişleri bakanlarının Türkiye'nin ev sahipliğindeki buluşması, işgal ve saldırının başladığı 24 Şubat 2022'den bu yana yüz yüze gerçekleştirilen en üst düzey görüşmeydi. İnsani yardım koridorları ve ateşkes konusunda sonuç alınamasa da, görüşmenin yapıldığı gün Rusya Ukrayna'yı bombalamaya devam etse de, tarafları bu düzeyde bir araya getirmek, diplomatik bir başarı olarak kayda geçti. Bu üçlü müzakerenin ardından ABD Başkanı Joe Biden, Erdoğan ile telefonda görüştü ve Türkiye'nin diplomatik çözüm çabalarını övdü. Almanya Başkanı Olaf Scholz da pazartesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek üzere Türkiye'ye gelecek. Almanya Başbakanı'nın göreve geldikten sonra Türkiye'ye yapacağı bu ilk ziyaret, Ankara'nın diplomatik çözüm çabalarını desteklemenin bir ifadesi de olacak.
Putin'in açık tutmak istediği kanal
Rusya'dan 2,5 milyar dolara S-400 hava savunma sistemleri alan, hatta bu sistemlerin ikinci partisi için de görüşmeleri sürdüren, Ukrayna'ya ise Bayraktar Drone'ları satan Türkiye, iki tarafla da konuşabilmeyi nasıl başarıyor? Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasını açıkça işgal olarak adlandırıyor ama Rusya'ya yönelik yaptırımlara katılmıyor. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın bu durumu CNN söyleşisinde, "Şu anda Rusya'ya yaptırımlar uygulamayı düşünmüyoruz. Çünkü güven kanalını açık tutmak istiyoruz. Ruslarla iletişim hatlarını açık tutmak istiyoruz. Ve tabii ki ekonomimizin etkilenmesini istemiyoruz” diyerek açıkladı. Putin için de Türkiye, hem Batı ile arasında açık kalması gereken bir kanal, hem de önemli yatırımların adresi. Uluslararası yaptırımlardan kaçan Rus oligarklar Türkiye’nin yolunu tuttular bile. Yatırımların başında ise, Rusya’nın Rosatom Devlet Atom Enerjisi Kuruluşu’nun sahibi olduğu Akkuyu Nükleer Santraligeliyor. Rusya, geçen yıl, Türkiye savunma sanayiinin en önemli projelerinden Milli Muharip Uçak (MMU) projesine teknoloji transferi yapmayı, Erdoğan da NATO ve ABD'nin baskısına rağmen, son nesil S-500 füzelerinin üretiminde ortak olmayı istiyordu. Suriye'de çatışan çıkarlar üzerine kurulu hassas denge de iki lideri birbirine bağlıyor.
Putin ile Erdoğan'ın ortak tarafı
Erdoğan ile "kıymetli dostum” dediği Putin'in hemfikir oldukları bir konu daha var. Yönetim anlayışları. Erdoğan'ın Putin'i antidemokratik tavrı nedeniyle eleştirdiğini hiç duydunuz mu? Ukrayna saldırısı başladığından bu yana, Rusya'daki bağımsız medya kuruluşlarının tepesine çökülmüş vaziyette. TV ve radyo kanalları yayınlarına son vermek zorunda kalıyor, Ukrayna'ya dair haberleri nedeniyle haber sitelerine erişim engelleniyor. Erdoğan iktidarından bu konuda tek bir eleştiri duymuyoruz. Özetle, iki iktidar sadece ticarette, enerjide ya da savunma sanayiinde değil, yönetim zihniyeti ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan uygulamalar açısından da bir nevi ortaklık içinde.
İtibarın kaynağı ne olmalı?
Erdoğan iktidarının diplomasi alanında üstlendiği rol, insan hakları ve demokrasi alanında sürdürdüğü ihlallerin önüne geçebilir mi? Batılı ortakları, stratejik çıkarlar ağır basınca, Erdoğan'ın hukuk devletini askıya alan politikalarını tolere eder mi? Mesela Türkiye'nin Avrupa Konseyi'ndeki geleceği, taraf olduğu sözleşmeleri uygulamasına mı, yoksa stratejik gücü ve diplomaside üstlendiği role mi bağlı? Sorunun cevabı kuşkusuz ilki olmalı ama biliyoruz ki, pratikte işler farklı yürüyor. Öyle olmasa, 2014'te Kırım'ı ilhak eden Rusya, bugün Avrupa Konseyi'nde oy hakkına sahip olmazdı.
O esnada…
Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanları'nın buluştuğu günün ertesinde, Türk Dışişleri tebrikleri kabul ederken, bir gazeteci cumhurbaşkanına hakaret ettiği iddiasıyla 2 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Sedef Kabaş bu cezanın yatarı olmadığı için tahliye edildi ama 49 gün hapis yatmıştı bile. Kabaş'ın mahkûm edildiği, on binlerce kişinin soruşturma geçirdiği "cumhurbaşkanına hakaret” suçunu düzenleyen kanunun eşitlik ilkesine aykırı olduğu, daha önce AİHM kararıyla tespit edilmişti.
Osman Kavala 4,5 yıldır hapiste, AİHM'nin kararına rağmen bırakılmıyor. Gezi davasında Osman Kavala'yla birlikte Mücella Yapıcı da ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanıyor. Erdoğan, 3 Şubat'ta Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve egemenliğini desteklediğini belirttiği açıklamasında, Avrupa Konseyi'ne çıkışmış, Osman Kavala ile ilgili, "AİHM ne demiş, Avrupa Konseyi ne demiş, bizi çok ilgilendirmiyor” diye konuşmuştu. Selahattin Demirtaş ile ilgili kesinleşen AİHM kararı da, dikkate alınmıyor. AİHM'nin tutuklu eski vekiller için emsal oluşturacak diğer kararlarını da umursayan yok.
Darbe girişiminden bihaber olmalarına karşın müebbet hapse mahkum edilen yüzlerce askeri öğrenci de umutlarını kaybediyor. Türkiye'nin Boğazlar'ı savaş gemilerine kapatmasından birkaç gün sonra, 37 askeri öğrencinin yargılandığı TRT - Digitürk davası yeniden görüldü. Sonuç: 25 Harbiyeli'ye yine müebbet hapis, 10 Harbiyeli'ye de 12 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Başka davalarda müebbet ceza alan 318 öğrenci de hala Yargıtay'ın vereceği kararı beklemekte.
Bunlar Türkiye'de işlerin nasıl yürüdüğünü anlatan birkaç örnek. Tüm hak ihlâllerini sıralamaya kalkışsak yazı bitmez. O yüzden doğrudan soruyu soralım: Ukrayna krizinde üstlenilen yapıcı diplomatik rolün hakkı teslim edilmeli, tamam, peki ya insan hakları ne olacak? Bu soruya ilk cevabı, Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un Türkiye ziyaretinin ardından almış olacağız.
Banu Güven
Deutsche Welle Türkçe