Dıranas’ın evi ilgisizlikten harap durumda
‘DÜŞMAN OLSA YAPMAZ’
Dıranas’ın evi ilgisizlikten harap durumda
Türk şiirinin köşe taşlarından Ahmet Muhip Dıranas’ın memleketi Sinop’ta çandı teknikte inşa ettirdiği evi bakımsızlıktan harap oldu. Şairin bulunduğu köye ve koruya adını veren ‘sivil mimarlık örneği konut’un camları kırıldı, içindeki eşyalar talan edildi. Evdeki yıkım yazar Gökhan Akçiçek’in ziyaretiyle ortaya çıktı.
SALİHA SULTAN / KARAR
Türk şiirinin köşe taşlarından Ahmet Muhip Dıranas’ın memleketi Sinop’ta çandı teknikte inşa ettirdiği evi bakımsızlıktan harap oldu. Şairin Erfelek’te kendi elleriyle yaptırdığı, bulunduğu köye ve koruya adını veren ‘’sivil mimarlık örneği konut’un camları kırıldı, içindeki eşyalar talan edildi. Yaşamını Ankara’da sürdüren yazarın, yazları vakit geçirmek için yaptırdığı evin eşyalarından geriye yırtık perdeler, ormandaki hayvanların yuva yaptığı oturma koltuğu ve kullanılamaz hale gelmiş çalışma masası kaldı. Kurumlar tarafından korunmak bir yana kapısında bir kilit bile vurulmayan evin son hali Türkiye’de edebi değerlerin hatırasına yapılan saygısızlığı bir kez daha gözler önüne serdi.
Yazar Gökhan Akçiçek’in evi ziyaretinden bir kare.
‘DÜŞMAN OLSA YAPMAZ’
Dıranas’ın hatırasına yapılan büyük saygısızlık şair ve yazar Gökhan Akçiçek’in ziyaretiyle ortaya çıktı. Evde karşılaştığı manzara hakkında KARAR’a konuşan Akçiçek, “Bir yazar öğrenci buluşması etkinliği nedeniyle Sinop’a gitmiştim, Dıranas’ın da evini ziyaret edeyim dedim. Gördüklerim karşısında üzüntümden kahroldum. Türk edebiyatından Dıranas’ı çıkardığınızda Türk şiirini açıklayamazsınız. Türk şiirinin zirvelerinden biri olan merhumun evinin bu halde olması utanç verici. Ne diyeceğimi bilemiyorum, düşman olsa yapmaz bunu” dedi. “Evin içinde yılanlar çiyanlar geziniyor, kuşlar koltuğuna yuva yapmış, pencereler kırılmış, içeride eşyası kalmamış” diyen Akçiçek, evin korunmak bir yana kapısında bir kilit dahi bulanmadığını, elini kolunu sallayan herkesin eve rahatça girebildiğini vurguladı.
Evin halini gördükten sonra, neden bu hale geldiği konusunda da bir araştırma yaptığını belirten Akçiçek, şunları aktardı:
“Normalde Dıranas vefat ettikten sonra eve koruma kararı konulmuş ancak mirasçıları bunu iptal ettirmiş. Daha sonra şairin eşi Münire Hanım evi korumak için bir vakıf kuruyor. Bu vakıfta Münire Hanımın vefatının ardından iflas ediyor. Peşinden vakfa kayyum atanıyor. Ankara Üniversitesi’nden görevli bu kayyumla da görüştüm, durumdan dolayı üzgün olduğunu ancak mahkemeler sürdüğü için vakfın evle ilgili bir şey yapamadığını aktardı.”
1909 yılında Sinop’ta doğan, 21 Haziran 1980 yılında Ankara’da vefat eden eden şair Dıranas’ın şu an harap olan koltuğunda geçmişte çekilmiş bir fotoğrafı.
‘NE ÜNİVERSİTE NE BELEDİYE KİMSE İLGİLENMEMİŞ’
Dıranas’ın evin her bir köşesini özenle inşa ettiğini söyleyen Akçiçek, “Çok özel bir yapı. Mesela evin dokuz basamaklı merdiveninin, duvarlarının, yer döşemesinin hepsinin ağaçlarını farklı farklı türlerden seçmiş” bilgisini verdi. Sinop’un ‘modernleşme’ iddiası olan bir il olduğunu hatırlatan Akçiçek, “Böyle bir iddiası olan bir şehirde Türk edebiyatı için bu kadar önemli bir ismin elleriyle inşa ettiği evinin bu halde olması büyük ayıp. Şehirde üniversite var, belediye var, kültür müdürlüğü var ancak manzara o ki kimse bu evle ilgilenmemiş” diye konuştu. Akçiçek, son olarak durumun vahametine şu düşünceleriyle dikkati çekti: “Yurt dışında olsa bu ev müzeye çevrilirdi. Küçük ölçekli bir onarımın maliyetinden kaçmanın hiçbir anlamı yok. A. Muhip Dıranas değerli bir sanat insanı, Türk Şiiri için bir mücevher niteliğinde. Bu ilgiyi hak etmiyor mu? Bir an önce koruma altına alınmazsa bu ev çok kısa bir sürede viran olacak ne yazık ki, sonra giden yerine koyulamayacak...”
ENVANTERE ‘SİVİL MİMARLIK ÖRNEĞİ’ OLARAK KAYITLI
LDıranas’ın Sinop’un Erfelek İlçesi’nde bulunan evi Sinop İl Kültür Müdürlüğü’nün internet sitesinin ‘Kültür Envanteri Anıt’ bölümünde ‘Sivil Mimarlık Örneği Konut (Ahmet Muhip Dıranas Evi)’ olarak kayıtlı. Kaydın, ‘Evin özellikleri’ bölümünde “1909 yılında Sinop’ta dünyaya gelen Ahmet Muhip Dıranas, şair, tiyatro ve roman yazarı olarak Türk edebiyat tarihine adını yazdırmıştır. Şairin yılın birkaç ayını geçirmek için yaptırdığı, daha çok sayfiye evi olarak planlanmış olan konut, etrafı ormanlarla kaplı eğimli bir arazide yer almaktadır” ifadeleri yer alıyor. Ayrıntılı tanımda ise şu bilgiler bulunuyor: “Kuzey güney konumlu olan ahşap ev, temel kazınmadan kesme taş bloklar üzerine kuruludur. Ev kuzey cepheden tek kat, güney cepheden iki katlı bir görünümdedir. Kuzey cephede boydan boya bir balkon ve giriş kapısı mevcuttur. Doğu ve batı cepheleri iki katlı ve ikinci katlarında birer balkon batı cephesi birinci katta, bahçeye açılan bir teras ve giriş kapısı vardır. Evin içinde, girişte geniş bir salon, mutfak, banyo, tuvalet ve şairin çalışma odası; ikinci katta 2 adet yatak odası bulunmaktadır. İkinci kata evin içinden ahşap trabzanlı bir merdivenle çıkılmaktadır. Pencereler dikdörtgen çerçeveli olup, bir kısmında tek kanatlı ahşap panjurlar mevcuttur. Çatı Marsilya kiremidi kaplıdır. Evin içinde ve dışında tamamıyla ahşap malzeme kullanılmış, bu parçalar çivi kullanılmadan birbirine geçmeli olarak yerleştirilmiştir. İçinde ve dışında herhangi bir süsleme mevcut olmayan konut, yapısal özellikleri itibariyle Sinop merkez ve köylerdeki sivil mimarlık örnekleriyle benzerlik göstermektedir.” Sitede, evin Koruma Durumu ile ilgili ise hiçbir bilgi yer almıyor.
AHMET HAŞİM YURT DIŞINDAKİ VEFAYI BÖYLE YAZMIŞTI
Dünya edebiyatının önde gelen edebiyatçıların evleri bulundukları ülkelerde müzeye dönüştürülerek, koruma altına alınmanın yanı sıra turizm açısından da bir cazibe merkezi haline getiriliyor. Bu duruma en iyi örneklerden biri olan Alman yazar Goethe’nin bugün müze olarak hizmet veren evi hakkında şair Ahmet Haşim, 1933 tarihli Frankfurt Seyahatnamesi’nde ‘Faust’un Mürekkep Lekeleri’ başlığı ile kaleme aldığı yazıda, “Frankfurt’a gelene herkesin sorduğu şunlardır:
Eski şehri gezdin mi? Rothschild’lerin evine gittin mi? Goethe’nin evini gezdin mi?” ifadelerinin ardından, eve yaptığı ziyaret hakkında şu satırları kaleme almıştı:
“Nihayet şâirin çalışma odasına vardık. Kafileye kılavuzluk eden memur, üstü baştan başa mürekkep lekeleriyle kaplı eski bir yazı masası önüne gelip de “Goethe Faust’u bu masa üzerinde yazdı. Bu lekeler Faust’un lekeleridir!” dediği zaman kalabalığın son dereceye varan merakı ve heyecanı, ışık halinde gözlerden taştı. Herkes o mukaddes gölgeleri yakından görmek için, medeni nezaketi unutarak masaya yaklaşmak üzere kendine bir yol açmağa çalışıyordu. Bu hayran gözlerde lekeler, mürekkep lekeleri değil, fakat bir ebedi lacivert semada, namütenahi yıldız serpintileri idi.”
KARAR