Dış politikada Hakan Fidan
ERSAVCI’NIN ANILARI
Dış politikada Hakan Fidan
Ekonomide son on yılda “rasyonel zemin”den uzaklaşma, diğer bir deyişle “epistemolojik kopuş” nasıl tahribat yarattıysa, dış politika da öyle oldu.
İttifakları zayıflamış, eski dostlarını kaybetmiş, dış politikası yönsüz bir “al-ver ilişkileri”ne dönüşmüş bir Türkiye...
Diplomat Naci Koru, “yönünü arayan Türk dış politikası” diyor. “Son sürat alınan keskin dönüşlere, yalpalamalara ve çelişkilere açık” bu dış politika “istikrarsızlık ve öngörülmezlik risklerini de içinde barındırıyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi tanımı şöyle:
“Biz batıya ne kadar yakınsak doğuya da en az o kadar yakınız. Bizim derdimiz özellikle bu yüzyılda dünyadaki tüm ülkelerle aynı anlayışla bir arada olmak…” (14 Haziran)
Fakat Türkiye’nin Batıyla ilişkilerindeki çıkarlarıyla Doğu denilen ülkelerle ilişkilerindeki çıkarları aynı derinlikte mi, aynı ağırlıkta mı, aynı stratejik değerde mi?
EŞİT UZAKLIK?
Somutlaştıralım. Şimşek inşallah başarılı olduğunda nereden sermaye getirecek? En büyük ticari partnerimiz ve dış yatırımcımız Batı değil mi? Şimşek’in getirmesi beklenen sermaye Batı’dan değil mi?
Parasını verip aldığımız S-400’leri depoda paketi içinde tutuyoruz, ama ABD’den F-16 almaya büyük önem veriyoruz, değil mi?
Hukuki ve kurumsal ilişkiler, anayasamıza yazdığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi… Bunlarla Rusya’nın, Çin’in, Körfez ülkelerinin ‘hukuk’una “aynı uzaklık”ta mı olmalıyız?!
Batıda veya doğuda ülkelerle örtüşen çıkarlarımız da olabilir, çatışan çıkarlarımız da… Konularına göre siyasetini yaparız elbette. Fakat “eşit uzaklık” tercihi Türkiye’ye neleri kaybettiriyor, böyle giderse daha neleri kaybederiz?
Sorunların boyutunu görüyorsunuz?
Dün, Hakan Fidan’la uzun süre beraber çalışmış bir diplomata sordum. Şöyle dedi:
“Çok iyi yetişmiş, anlık heyecanlara, öfkelere kapılmadan Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarını gayet iyi bilen bir şahıstır. Veriler emirlerde yanlış gördüğünde, göze girmek için hemen uygulamaz, müzakere eder. Türkiye ile Batı ilişkilerinin önemini çok iyi bilir.”
Kamuoyunda da Fidan ve Şimşek “epistemolojik kopuş”u telafi ederek Türkiye’yi normal eksenine yöneltecek isimler olarak görülüyor veya böyle bir beklenti var.
ERSAVCI’NIN ANILARI
Değerli diplomat Murat Ersavcı ile eşi Zeynep Ersavcı’nın birlikte yazdıkları “İki Yarı Bir Bütün, Diplomasi ve Yaşam” kitabını tavsiye ederim. “Monşer” diye küçümsenen “diplomat” kolay yetişmiyor, her zorlu tecrübede görülüyor kitapta. Zeynep Ersavcı da tam bir “sefire” örneği.
Kitapta Türkiye’nin 17 Ekim 2008’de, büyük bir diplomatik başarıyla, 151 ülkenin oyunu alarak BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmesi anlatılıyor.
“Dışişleri Bakanlığınca yürütülen etkin kampanyanın yanı sıra, o dönemde Türkiye’nin birbiri ardına yaptığı reformların da tesiriyle ‘yükselen yıldız’ının söz konusu olduğu da kuşkusuzdur…” (s. 149)
Bu satırlar her şeyi anlatmıyor mu? Ersavcı, Türkiye’nin o seçimde Batı ve Diğer Ülkeler Grubu tarafından aday gösterildiğini, Avusturya ve İzlanda’dan fazla oy alarak bu başarıyı kazandığını belirtiyor.
Ersavcı, “Özal, ABD ile ilişkilerin bozulması halinde bunun en başta Türkiye’nin aleyhine olacağına inanıyordu” diye yazıyor. (s. 72)
Ersavcı’nın şu satırları özellikle önemli:
“Yunanistan Türkiye ve İspanya ile birlikte Avrupa Ekonomik Topluluğu’na davet edilmişti. Türkiye bu daveti ‘onlar ortak biz pazar’ diyerek reddetmişti. Bu red ülkemizin yakın tarihinin herhalde en hazin hatalarından biriydi.” (.s 223)
Evet, ülkemizi sömürüden kurtarıyoruz sanarak geride kalmasına sebep olmuştuk…
RASYONEL ZEMİN
Yaşanmışlar, diplomasinin laboratuvarıdır. İktidar Araplarla kavga etmişti, şimdi düzeltme çabasında; ama ciddi kayıplara uğradık, Yunanistan yararlandı.
Batı ile sorunlarımızda elimizi güçlendirecek faktör demokratik hukuk devleti yoluna girmek ve ekonomide yeniden “yükselen yıldız” olabilmektir.
İnşallah Fidan da dış politikayı “rasyonel zemin”e yöneltmede başarılı olur
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/dis-politikada-hakan-fidan-1596789
TAHA AKYOL / KARAR