Doğu Akdeniz’de "kontrollü gerilim" politikası
"Masaya oturmak gerekiyor"
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki "kontrollü gerilim" politikası bölgede tansiyonu tırmandırıyor. Uzmanlar, sıcak çatışmaya yol açabileceğinden endişe edilen ihtilaflara siyasi çözüm imkanlarını DW Türkçe’ye değerlendirdi.
Yunanistan ve Türkiye'yi sıcak bir çatışmanın eşiğine getiren Meis adası krizi çözülmeden, bu kez Kıbrıs nedeniyle Doğu Akdeniz'de gerilim tırmanıyor. Türkiye, Salı günü yeni bir Navtex bildiriminde bulunarak Kıbrıs açıklarında sismik araştırmalarda bulunacağını duyurdu. Barbaros Hayreddin Paşa gemisi, 28 Temmuz-18 Eylül tarihleri arasında Kıbrıs adasının güneydoğusudaki tartışmalı bölgede sismik araştırmalar yapacak.
Ankara'nın bu hamlesi, AB ve ABD'nin devreye girmesiyle yatıştırılan Meis krizi sonrasında da Türkiye'nin bölgede "kontrollü gerilim" politikasını sürdürmek istediği şeklinde yorumlanıyor. Bölgedeki yoğun askeri hareketlilik, gerilimin daha da tırmanabileceği ve kontrolden çıkabileceği endişelerini artırırken gelişmeleri yakından takip eden uzmanlar ise farklı görüş ve öneriler dile getiriyor.
"Masaya oturmak gerekiyor"
Geçmişte Türkiye ile Yunanistan arasında Ege adaları konusunda yapılan müzakerelere katılmış deneyimli bir isim olan Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı, sorunlara hukuki çözüm bulunabilmesi için öncelikle diyaloğun şart olduğuna dikkat çekti. DW Türkçe'ye değerlendirmelerde bulunan Pazarcı, tarafların karasuları, kıta sahanlığı, deniz yetki alanları konularında çok farklı pozisyonları savunduklarına işaret ederek "Ancak hukuka uygun çözümü elde edebilmenin koşulu, oturup bu konuların görüşülmesi, müzakere edilmesidir" dedi.
Yunanistan, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi gereği olarak adaların da kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge hakları olduğunu savunuyor. Türkiye ise bunu reddediyor. Ankara, Yunanistan'a 580 km, Türkiye'ye ise yalnızca 2 km uzaklıkta, yüzölçümü 10 kilometrekare olan Meis adasının, 40 bin kilometrekare genişliğinde kıta sahanlığı hakkı doğuramayacağını, böyle bir tezin uluslararası hukuka dayandırılamayacağını, bunun hakkaniyet ilkesine de aykırı olduğunu iddia ediyor.
Uluslararası Adalet Divanı’na başvurulabilmesi için tarafların anlaşmazlık konularında da mutabık kalmaları gerekiyor. Bu da mümkün görünmüyor. On yıllardır sorunları çözüme kavuşturamayan Türkiye ile Yunanistan, müzakereler konusunda da ortak zemin sağlayamıyor. Türkiye önkoşulsuz olarak müzakere masasına oturmak isterken Yunanistan askeri tehdit gölgesinde görüşmeleri kabul etmeyeceğini söylüyor. Ayrıca müzakere masasına yatırılacak konular hakkında taraflar arasında görüş ayrılıkları sürüyor. Atina, Türkiye ile tek sorunun kıta sahanlığı olduğu görüşünde. Ankara ise Yunanistan’ın Doğu Ege Adaları’nın silahsızlandırılmış statüsünü ihlal ettiğini iddia ediyor, bu konu ile Ege hava sahası anlaşmazlığının da masaya yatırılmasını istiyor.
Akdeniz'de derin ihtilaf
Uluslararası hukuk uzmanı Hüseyin Pazarcı, Türkiye ile Yunanistan arasında Ege konularında yıllardır süregelen anlaşmazlıkların, Doğu Akdeniz'deki son gelişmeler sonrasında daha farklı ve karmaşık boyutlar kazandığı da ifade ediyor.
Konunun küresel ve bölgesel güçlerin de taraf olduğu bir çetrefil bir ihtilafa dönüştüğünü, bunun da konunun siyasi boyutunu öne çıkardığını dile getiren Pazarcı, Türkiye'nin Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması imzalamasının, bunun önünü kesmek için Yunanistan ile Mısır'ın da benzer bir anlaşma için müzakereler yapmasının, sorunu daha da karmaşık hale getirdiğini kaydetti.
Pazarcı, "Doğu Akdeniz'deki sorun, salt hukuki bir soruna indirgenebilecek nitelikte değil. Öyle olsa yine masaya oturulur, konuşulur ve makul olunmaya çalışılır. Sorun bütün Ortadoğu'nun yeniden düzenlenmesiyle ilgili. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de daha fazla yetki sahibi olması, denizlerde yetkilenmesi, Libya'nın BM tarafından kabul edilen hükümetiyle birlikte hareket etmesi, bazı büyük Batılı devletler, bölge ülkeleri ve Rusya'nın işine gelmiyor" şeklinde konuştu.
Ankara'nın "gambot diplomasisi"
Türkiye'nin son yıllarda Mısır, İsrail, Yunanistan gibi bölge ülkeleriyle ilişkilerinin daha da bozulması, Kıbrıs sorununa çözüm bulunamamış olunması, Doğu Akdeniz'deki sorunların çok daha karmaşık ve tehlikeli bir hal almasını da beraberinde getiriyor.
Bölge ülkelerinin enerji ve savunma gibi alanlarda ilişkilerini daha da geliştirmeleri, Türkiye'nin stratejik öneme sahip enerji projelerinden dışlandığını düşünmesi, Ankara’nın şahin bir dış politika izlemesini, askeri gücünü baskı aracı olarak kullanmaya çalışmasını beraberinde getiriyor. Türkiye'nin "gambot diplomasisi" olarak adlandırılan, savaş gemileri ve donanma gücüyle diplomatik kazanım elde etme stratejisi, birçok uzman tarafından tehlikeli bir macera olarak görülüyor, Doğu Akdeniz'de sıcak çatışmaların yaşanmasından endişe ediliyor. Hem AB hem de ABD, Türkiye'ye bölgedeki gerilimi tırmandıracak adımlardan kaçınma çağrısı yapıyor.
"Bu gerilimlerin, silahlı bir çatışmaya evrilmemesini umuyorum" diyen Pazarcı ise tarafların soğukkanlı ve sağduyulu hareket etmeleri, tansiyonu daha da tırmandıracak girişimlerden kaçınılması gerektiğini söyledi.
AB nasıl bir rol oynayabilir?
Türkiye'nin geçen hafta Meis açıklarında sismik araştırmalar yapma kararı ve bu bölge için Navtex bildiriminde bulunması, Yunanistan'da donanmanın alarma geçirilmesini beraberinde getirmiş, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in devreye girmesiyle gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşmesi önlenmişti.
AB Dönem Başkanı Almanya, Ege ve Doğu Akdeniz'de gerilimin güven arttıcı önlemlerle düşürülmesi için hem Atina hem Ankara hem de Kıbrıs ile yoğun temaslar yürütürken Avrupa Birliği içinde dayanışma ilkesinin gereği olarak, anlaşmazlıklarda Yunanistan ve AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti'ne destek vermeyi sürdürüyor. Fransa ise Türkiye'ye karşı daha sert bir tavır takınarak Doğu Akdeniz'deki son adımları nedeniyle AB'nin Türkiye'ye dönük yaptırım adımları atmasını istiyor.
Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı, AB'nin Doğu Akdeniz'de gerilimleri azaltma, çözüme katkı yönünde adımlar atması gerektiğini belirtirken, olası yaptırımların tam tersi sonuçlar doğurabileceğini söyledi.
Pazarcı, "AB'nin Türkiye yaptırım uygulaması şekline dönüştürülürse iş, işte o zaman kuvvet kullanılması bakımından daha riskli bir ortama girilebilir. Özellikle de Almanya gibi AB'nin en etkili devletinin böyle bir maceraya girilmesine taraftar olmayacağını düşünüyorum" görüşünü dile getirdi.
"Yapıcı diyalog" önerisi
Doğu Akdeniz'deki anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözümü, enerji kaynaklarının adil bir şekilde paylaşımı konusunda çalışan uzmanlar, farklı hukuki pozisyonlara ve yaklaşımlara sahip taraflar arasında gerilimlerin nasıl düşürülebileceği, nasıl ortak bir diyalog zemini bulunabileceği konusunda fikirler geliştiriyor.
Bu uzmanlar biri olan Sasha Toperich, bölge ülkeleri arasında bir an önce yapıcı bir diyalog süreci başlatılması gerektiği görüşünde. DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan ABD merkezli düşünce kuruluşu Transatlantik Liderlik Ağı’nın Başkan Yardımcısı olan Toperich, bölge ülkelerinin bir savaşa hazırlık yapmak yerine, nasıl farklılıklarını azaltıp işbirliği yapabileceklerine odaklanmaları gerektiğini vurguladı.
Doğu Akdeniz'deki gelişmeleri yakından izleyen Toperich, "Görüşmeler yoluyla hangi konularda uzlaşı sağlanabildiği, hangi konularda sağlanamadığı ve hangi konularda adil çözümler bulunabilirse genel bir anlaşmaya varılabileceği ortaya çıkartılmalı. Bakınız, İsrail ve Filistin birbirlerini seviyor mu? Hayır sevmiyor ancak kaynakların nasıl bölüşüleceğine dair bir mutabakatları var çünkü buna mecburlar" görüşünü dile getirdi.
"İlgili ülkeler dışlanmamalı"
Toperich'e göre Doğu Akdeniz'deki stratejik enerji projelerinde diğer ilgili kıyıdaş ülkelerin dışlanmaması, son dönemde yükselen gerilimlerin düşürülmesi ve çözüm açısından büyük önem taşıyor.
İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin EastMed doğalgaz boru hattı projesinin Libya deniz yetki alanından geçmesinin öngörüldüğünü hatırlatan Sasha Toperich, "Ama Libya hiç bir şekilde görüşmelere dahil edilmedi. Libya’ya danışılmadı… Ayrıca bu proje gerçekten de çok karlı ve akılcı bir proje de değil. ABD yönetimi de aslında bu projelerde belirli ülkelerin dışlanıyor olmasına çok da olumlu bakmıyor" diye konuştu.
Uluslararası deniz hukukunun, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) ve Uluslararası Adalet Divanı’nın benzer anlaşmazlık konularında geçmişte almış olduğu kararların, mevcut sorunların çözümünde göz önünde bulundurulması gerektiğini kaydeden Toperich, bununla birlikte bölgesel aktörler arasındaki derin siyasi anlaşmazlıklar ve güç rekabeti devam ettikçe, Doğu Akdeniz'deki sorunlara kalıcı çözümler bulmanın da zor olduğunu dile getirdi.
Toperich, "Aslında bölgede gün geçtikçe artarak biriken gerilimin gerisinde yatan tek neden, deniz yetki alanları ihtilafı ya da kamuoyuna yansıtılmak istendiği gibi Doğu Akdeniz'deki hidrobarkon kaynakları için yürütülen paylaşım mücadelesi değil. Ne yazık ki daha geniş bir alana yayılan jeostratejik bir mücadele yaşanıyor" şeklinde konuştu.
Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi Doğu Akdeniz'e kıyıdaş olmayan ülkelerin, Türkiye'nin bölgede etkisini azaltmak istediklerini, Libya'da ve tüm bölgede büyük bir mücadele içinde olduklarını ifade eden Toperich, hem ideolojik hem stratejik bu mücadelenin kaçınılmaz olarak Doğu Akdeniz'deki gelişmeleri etkilemeye devem edeceğini kaydetti.
Değer Akal
Deutsche Welle Türkçe