Dünyada Covid-19, Türkiye’de kuş gribi

Türkiye’de vaka ve ölüm sayılarına dair tartışma sürüyor

Dünyada Covid-19, Türkiye’de kuş gribi


Dünya Sağlık Örgütü’nün Mart ayından beri Covid-19 kabul ettiği vakaların, Türkiye’de hâlâ Avian Influenza (kuş gribi) veya Mers Cov (Ortadoğu solunum sendromu) olarak kayda geçtiği iddia ediliyor.

Türkiye'nin Covid-19 verilerinin, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) kriterlerine uygun olmadığı belirtiliyor. Bunun da vaka ve ölüm sayılarının düşük gösterilmesine neden olduğu gibi, başka ülkelerle kıyaslama yapılmasını da engellediği kaydediliyor. Yaptıkları incelemelerle bu durumu ortaya çıkaran hekimler, Sağlık Bakanlığı’nı uluslararası kriterlere uymaya çağırıyor.

Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, Türkiye'deki kodlama sisteminin nasıl ortaya çıkarıldığını DW Türkçe’ye anlattı:

"Mezun ettiğimiz öğrencilerimiz ve meslektaşlarımız baktıkları hastaları kayıtlara geçirmeye çalışırken kodlarla ilgili bazı sıkıntılarını bizimle paylaştılar. Bu sıkıntılardan bir tanesi, bazı hastalarının Covid-19 olarak düşünüldüğü halde Avian Influenza diye bilinen başka bir hastalık olarak girilmesiydi.”

Prof. Pala'nın verilerine göre, bunun üzerine öncelikle DSÖ'nün yaklaşımı, sonra da ABD, İngiltere, Almanya, Kanada, Polonya gibi pek çok ülkenin verileri incelendi ve Türkiye'de halen kullanılan kodlama sisteminin hepsinden farklı olduğu görüldü.

 

Türkiye’de vaka ve ölüm sayılarına dair tartışma sürüyor

Dünya Sağlık Örgütü, Covid-19 pandemisi sırasında hastalık ve ölüm kayıtları için uluslararası iki kod öneriyor:

  • U07.1: Covid-19 Virüs tanımlanmış (PCR testiyle kesinleşmiş)
  • U07.2: Virüs PCR testiyle tanımlanmamış fakat klinik tanı mevcut, olası Covid-19, kuşkulu Covid-19

Türkiye’de kullanılan kodlar ise şöyle:

  • U07.1: Mers Cov hastalığı
  • U07.2: Avian Influenza enfeksiyonu (kuş gribi olarak biliniyor)
  • U07.3: Covid-19

KAYIHAN PALA@KAYIHANPALA

Ülkemizde için kullanılan kod @WHO tarafından önerilen uluslararası kodlardan farklı.
Bu farklılık uluslararası karşılaştırmada sorun oluşturabileceği gibi, klinik/epidemiyolojik COVID-19 tanısı ile olası/kuşkulu olguların kayıt altına alınmasını da engelleyebilir.

View image on Twitter

73

Twitter Ads info and privacy

43 people are talking about this

Bu noktada şunu hatırlatmak gerek: PCR testi yüzde 100 doğru sonuç vermiyor, şu ana kadar yapılan çalışmalar yüzde 60-70 oranında güvenilir olduğunu ortaya koydu. Bu nedenle DSÖ, mart ayında yaklaşımını değiştirdi ve U07.1 ile U07.2 kodlarını önerdi. Buna göre PCR doğrulaması olmasa bile hastada klinik bulgular ve epidemiyolojik veriler ışığında (akciğer tomografisi gibi), Covid-19 olduğu düşünülüyorsa bunun tanı kriteri ya da olası ve kuşkulu olarak U07.2 koduyla kayıtlara geçmesini istiyor. DSÖ bu kodun hem hastalıklarda hem de ölümlerde girilmesini istiyor ki pandeminin yol açtığı sağlık sonuçları çok daha net ortaya konabilsin ve ülkeler bazında kıyaslanabilsin.

Çin'de tanı kriteri Şubat'ta değişti

Hastalığın ilk ortaya çıktığı Çin, tomografi bulgularını DSÖ henüz pandemi ilan etmeden önce tanı kriterine eklemişti. Bu durum, Çin’deki şubat ayı grafiğine çarpıcı bir şekilde yansıdı. Günde 1000-1500 vaka açıklanırken 14 Şubat tarihinde birdenbire 18 bin vaka bildirildi. Çünkü o güne kadar sadece test pozitif vakaları raporlayan Çin, test negatif ama klinik olarak Covid-19 olan birikmiş vakaları o gün kayda geçirdi.

Türkiye'de farklı kodlar girilmesinin iki büyük soruna yol açacağını öngören Prof. Kayıhan Pala, bunu şöyle açıklıyor:

Prof. Dr. Kayıhan Pala

Prof. Dr. Kayıhan Pala

"Birincisi kıyaslama yapmakta zorlanabiliriz. İkincisi, bence en az birinci kadar önemli, Türkiye doğrulanmamış diye kabul ettiği, yani PCR testi pozitif olmayan vakaları kayıtlarına geçirmiyor. Oysa bize sahadan gelen bilgiler, çok sayıda Covid-19 hastası olduğu halde değişik gerekçelerle PCR sonuçları ya gelmeyen ya da pozitif olarak gelmeyen olguların varlığına işaret ediyor. DSÖ bu sorunu bildiği için kuşkulu vaka ya da klinik olarak kayıtlara geçmesini istiyor.”

Herhangi bir bölge ya da ülkeye özgü değil, bütün dünyayı ilgilendiren bir sorunla karşı karşıya olunduğunu hatırlatan Pala, “Sağlık Bakanlığı'nı ivedi olarak bu uluslararası sınıflandırmaya katılmaya çağırıyoruz” diyor.

Sadece halk sağlığı uzmanları değil, farklı branşlardan hekimler de yaptıkları çalışmaları açıklayarak bilimsel veriler ve uluslararası kriterlere göre önlem alınmasını istiyor. Örneğin Türkiye’de açıklanan ölüm sayılarının, epidemiyolojik dağılımlara uyum göstermediğini fark eden Adli Tıp ve Adli Bilimler Uzmanı Prof. Coşkun Yorulmaz, doğrulanmış vaka sayılarıyla ölüm sayıları arasında paralellik bulunmadığını tespit etti. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nin yaptığı araştırmanın sonuçları 8 Nisan’da açıklandı ve Türkiye’deki ölüm kayıtlarının geriye dönük olarak gözden geçirilmesi istendi.

Çocuk hastalıkları uzmanı Dr. Veysi Yoldaş da, İstanbul’un son dört yıldaki ölüm kayıtlarıyla salgında açıklanan verilerin uyuşmadığını bildiriyor. Mart ayında önceki yıllara göre ciddi oranda yüksek seyreden ölümler olduğunu duyuran Yoldaş, "Kayıtlara doğal ölüm diye geçen ama bulaşıcı hastalık prosedürüyle defnedilenler vakaları biliyoruz” diyor.

 

Üç haftalık dilimde 1218 fazla ölüm

Benzer bir çalışma yapan HDP İstanbul Milletvekili Zeynel Özen ise son dört yılda İstanbul’daki ölüm kayıtlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne taşıyarak, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre 16 Mart-5 Nisan tarihleri arasında İstanbul’da koronavirüs nedeniyle 210 kişi hayatını kaybetti. Oysa aynı zaman diliminde İstanbul’da, geçen yılın aynı dönemine kıyasla 1218 daha fazla ölüm gerçekleşti. "Evde kal” çağrısına büyük ölçüde uyulduğu için trafik kazalarında düşüş olduğuna da dikkat çeken Zeynel Özen, “Test negatif çıkmasına rağmen tomografi ve diğer tüm bulgularla Covid-19 teşhisi konularak tedavi edilen kişiler neden ölüm ve vaka sayılarına dahil edilmiyor?” diye sordu. Sağlık Bakanı, soru önergesine henüz yanıt vermedi.

“Bizim de gözlemlerimiz klinik olarak Covid-19 nedeniyle vefat eden çok sayıda kişinin kayıtlara bu şekilde geçirilmediği yönünde” diyen Prof. Kayıhan Pala, hastalığın etkisini tam olarak görememekten endişe duyuyor. Bu nedenle TTB’nin önerdiği gibi sözel otopsi yapılmasını istiyor.

Sözel otopsi, ölüm nedenleri ve ölüme yol açan risklerin ortaya konabilmesi için uygulanan bir teknik. Defin ruhsatına bulaşıcı hastalık diye işlenen bir kişinin yakınlarını arayarak bu kişinin hastaneye yatıp yatmadığı, hangi bulguları gösterdiği, hekimlerin ne söylediği, tomografi bilgisi verilip verilmediği gibi teknik ayrıntılarla, ölen kişinin Covid-19 olup olmadığı kararına varmak mümkün. Prof. Pala, "Böylelikle, hastalığın yurdumuzda açmış olduğu yarayı, yaratmış olduğu etkiyi daha yakından görme olanağına sahip olabiliriz” diyor.

DW Türkçe'nin, bulaşıcı hastalık prosedürüne uygun olarak defnedilenler hakkında bilgisine başvurduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise defin işlemlerinin, hastaneler ve Sağlık Bakanlığı’nın yönergelerine göre yapıldığını bildirdi.

Emine Algan

Deutsche Welle Türkçe