Emekli Tuğgeneral Dr. Babüroğlu’nun ağzından Hatay Meselesi ve Atatürk
6 Şubat 2023 Depreminin Ardından Hatay Üzerine Algı ve Gerçekler
Emekli Tuğgeneral Dr. Babüroğlu’nun ağzından Hatay Meselesi ve Atatürk
YEREL GÜNDEM / HATAY
Elbette Hatay’ın ebediyete kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içinde kalacağına inanıyoruz. Çünkü bu topraklar, yedi düvele meydan okumuş atalarımızın, askeri ve diplomatik zekâsı ile büyük zaferlere öncülük etmiş Mustafa Kemal Paşa’nın bizlere emanetidir
6 Şubat 2023 Depreminin Ardından Hatay Üzerine Algı ve Gerçekler
Ülkü Sonsuz/Özel - 6 Şubat 2023'teki büyük afetin ardından Hatay’a yönelik sosyal medya, yazılı ve görsel basında ortaya çıkan algılar, birçok spekülasyona neden oldu. "Hatay elden gidiyor", "Hükümet Hatay’ı gözden çıkardı", "Hatay Türk’tür Türk kalacak!" gibi söylemler dolaşıma girdi. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş'ın açıklamaları da bu algılara yakıt sağladı. Ancak, Başkan Savaş'ın sözleri deprem sonrası ortaya çıkan bu algıya zemin mi hazırladı, yoksa hükümetin misafir göçmen politikasına dikkat çekerek tedbir alınması uyarısı mıydı, yoksa bir programın parçası mıydı?
Deprem sonrasında Hataylılar’ın mecburi göçleri ve ortaya çıkan iddialar, Hatay'ın geleceği hakkında endişeleri beraberinde getirdi. Bu bağlamda, Hatay ve mülteciler konusunu yakından takip eden Emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu ile yapılan bir görüşme, bu süreci anlamak ve doğru yönetmek adına önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesi ve Mustafa Kemal Paşa'nın Rolü
Hatay'ın kurtuluş mücadelesine baktığımızda, Mustafa Kemal Paşa'nın askeri ve diplomatik zaferi, Hatay için özel bir yerdedir. Atatürk'ün Hatay’a olan özel ilgisi ve kurtuluş mücadelesine verdiği öncelik, tarihsel süreçte belirginleşmiştir. Mustafa Kemal Paşa'nın Hatay konusundaki kararlı duruşu, 1918'den itibaren Yıldırım Orduları Komutanlığından başlayarak, Hatay'ın Türkiye'ye katılmasını sağlayan bir destan haline gelmiştir.
Diplomatik Süreç ve Hatay’ın Önemi
Diplomatik süreci incelediğimizde, Fransa'nın Suriye'ye bağımsızlık vermesi ve ardından Suriye'nin Hatay'ı talep etmesiyle ortaya çıkan gerginlik, Mustafa Kemal Paşa'nın kararlı duruşuyla sonuçlanmıştır. Hatay'ın Türkiye'ye katılmasında Atatürk'ün stratejik öngörüsü ve diplomatik yetenekleri büyük rol oynamıştır. Hatay, tarihi, kültürel ve jeopolitik zenginliğiyle Türkiye için stratejik bir öneme sahiptir.
Hatay'ın Zengin Tarihi ve Kültürel Yapısı
Hatay, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, kültürel ve dini çeşitliliğiyle dikkat çeken bir kenttir. Akdeniz'e açılan kapı olması, stratejik bir ticaret ve ulaşım noktası olması, Hatay'ı Türkiye için önemli kılan faktörlerden biridir. Bu zenginliklerin korunması, Hatay'ın ulusal güvenlik açısından kritik bir konumda olduğunu göstermektedir.
Hatay’ın Geleceği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulusal Güvenliği
Emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu, son dönemlerde özellikle büyük afet sonrası oluşan toplumsal kaygılara dikkat çekiyor. Hatay'ın demografik yapısının değişmesi ve sığınmacıların kontrol altına alınmaması, Türkiye'nin ulusal güvenliği açısından ciddi riskler oluşturabilir. Bu durum, Hatay'ın Akdeniz'e açılan stratejik konumunu etkileyebilir ve Türkiye'nin coğrafi bütünlüğünü tehdit edebilir. Emekli Tuğgeneral, Hatay'ın demografik yapısının korunmasının, Türkiye'nin ulusal güvenliği açısından önemli olduğunu vurguluyor.
YABANCILARA TOPRAK SATIŞI
Suriye haritalarında Hatay, Suriye topraklarında yer alır. Bu konuya da ayrıca dikkat çekmek istiyorum. Önceleri kritik önemde olması nedeniyle Hatay’da yabancılara toprak satışı 1980’de yasaklanmıştı. O zaman göçmen yoktu. Şimdi ise Suriyeli sığınmacıların bazılarına Türk vatandaşlığı verildi. Farkında mısınız?
Bu kişiler istedikleri şekilde mülk alımı yapıyorlar. Ayrıca Suriyeliler mülk alımını Türk vatandaşları üzerinden de gerçekleştiriyor. Şirket kurup arazi satın alıyorlar. Ben sorunuza özellikle eklemek istiyorum. Devletin gecikmeden Türk vatandaşı veya şirket sahibi olsalar bile, sınır kentlerinde yabancılara toprak satışını durdurması gerekiyor. Çünkü Türkiye'nin geleceği için bu konu yaşamsal önemdedir. Milli sınır güvenliğimiz açısından büyük önemdedir. Başta Hatay olmak üzere, yıkıma uğrayan kentlerdeki göçmenlerin ya ülkelerine ya da Avrupa’ya gitmelerinin önünün açılması, hem ulusal güvenlik açısından stratejik önem taşımaktadır hem de gelecek kuşaklara olan kutsal borcumuzdur. Ayrıca, sınır kentlerine tek bir göçmenin bile girişine izin verilmemesi, şehitlerimizin emaneti bu kutsal vatana olan borcumuz gereğidir. Dolayısıyla sınır kentimiz olan Hatay bu anlamda riskli bir kentimizdir. Yüzyılın Projesi’ni hayata geçirmek isteyenlerin ilk durağı Hatay’dır. Bir an evvel bu şehrimiz ile ilgili demografik ve diplomatik önlemlerin alınması gerekir.
HATAY'IN YAKIN ZAMANDAKİ YIKIMI VE GÖÇÜ
Sayın Hocam, biraz evvel bahsettiğiniz gibi yakın zamanda ülke olarak yaşadığımız büyük afet sebebiyle Hatay büyük bir yıkıma uğradı. Dolayısı ile insanlar göç etmek durumunda kaldı. Deprem ile birlikte Hatay’daki demografik yapının değiştiğinden söz ettiniz. Eğer öyle ise Hatay ile birlikte diğer kentlerimiz açısından kapıda bizi bekleyen sorunlar ve sınır güvenliğimizi tehdit edecek unsurlar hakkında öngörüleriniz nelerdir? Bu konu ile ilgili nasıl bir tavır alınmalıdır?
Aslında, afetten önce de Türkiye’de göçmen nüfusu artıyordu. Ancak deprem ile birlikte bu işin nereye gideceği konuşulmaya başlandı. Çünkü Hatay’daki büyük yıkım ile diğer şehirlere yaşanan göçler ile demografik yapının değişmesi hızlandı. Hatay ile birlikte bizi bekleyen tehlike görünür olmaya başladı. Bu durum ise tam olarak Soros’un yüzünü güldürdü. Kimdir Soros? George Soros, Yahudi asıllı Macar kökenli bir Amerikalıdır. 1992 yılındaki “Kara Çarşamba” ekonomik krizi sırasında bir günde bir milyar dolar kazanarak “İngiliz Bankalarını Soyan Adam” unvanını kazanmış bir adam. 1991'de Sovyetlerin dağılmasından sonra, Doğu Avrupa'da oluşan ekonomik ve politik boşluğu yaptığı yatırımlarla doldurmaya çalışmıştır. Soros’un, Libya, Gürcistan gibi ülkelerde de darbelere yardım ettiği de yaygın bir görüştür. Neden konu Soros’a geldi? Çünkü Soros, göçmenlerle çok yakından ilgilenmiş ve bu konuda altı makale yazmıştır. Kendisi açıkça diyor ki: Göçmenler Avrupa ülkelerine gelmesin, çünkü demografik yapıyı bozar ama Türkiye’de kalırlarsa demografik yapıyı bozmazlar, finans desteği sağlanır. Bu şimdi ne demek?
Dünyada zengin veya fakir hiçbir ülke, bu kadar fazla göçmene ev sahipliği yapmak istemez. Ama Türkiye; ABD ve AB’nin çok açık olan bu göç projesi oyununa geldi. Göçmenler konusunda stratejik bir hata yaparak dünyanın en fazla göçmenine ev sahipliği yapan ülke konumuna geldi. AB, ABD ile birlikte parçaladığı Suriye’den Türkiye’ye gelen Suriyelileri kabul etmemek ve Türkiye’de kalmalarını sağlamak için Türkiye ile iki “Geri Kabul Anlaşması” imzalandı.
GERİ KABUL ANLAŞMASI
Türkiye ile AB arasında 16 Aralık 2013’te imzalanan “Geri Kabul Anlaşması” ve 20 Mart 2016 tarihli “Düzensiz Göçmenlerin Geri Kabul Anlaşması” bir dönüm noktası oldu. Türkiye’den batıya, Avrupa ülkelerine doğru göçmenlerin gidişini engelleyen bir antlaşma bu antlaşma. Türkiye’ye göçmen geliyor, ancak Avrupa’ya gidemiyor. Avrupa ülkeleri için “tehlikeli göç rotası” Türkiye üzerinden Batı'ya geçen göçmenleri engellemek için Türkiye ile yapılan bu anlaşma, mülteci akışını kontrol altına almıştır.
SINIRLARDAKİ GÜVENLİK ZAAFI
Ancak, bu anlaşma Türkiye'nin sınırlarındaki güvenlik zafiyeti nedeniyle sık sık sarsılmıştır. Terör örgütleri, özellikle PKK ve FETÖ, bu zafiyeti kullanarak ülkeye sızan kişileri kendi amaçları doğrultusunda kullanmıştır. Ayrıca, sınır kentlerindeki nüfus değişimleri ve demografik yapının bozulması, Türkiye'nin milli güvenliği açısından büyük bir risk oluşturuyor. Bu nedenle, sınırlardaki güvenlik zafiyetinin giderilmesi, terör örgütlerinin bu durumu istismar etmesinin önlenmesi ve demografik yapının kontrol altında tutulması için ciddi önlemler alınmalıdır.
YENİ YÜZYILIN PROJESİ
Son olarak, Türkiye'nin sınır güvenliği ve demografik yapısının korunması için "Yeni Yüzyılın Projesi" olarak adlandırabileceğim bir dizi stratejik adımın atılması gerektiğine inanıyorum. Bu adımlar arasında sınır güvenliğinin artırılması, demografik yapının kontrol altına alınması, yabancılara toprak satışının sınırlandırılması, terör örgütlerinin sınırdan geçişinin engellenmesi ve sınır kentlerindeki nüfus değişimine karşı tedbirler bulunmaktadır. Türkiye'nin geleceğini korumak ve sürdürülebilir bir ulusal güvenlik sağlamak için bu adımların bir an önce atılması büyük önem taşımaktadır.