Emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu Odatv’ye konuştu: Sözlerimin arkasındayım
SADAT İÇİN NE DEDİ
Emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu Odatv’ye konuştu: Sözlerimin arkasındayım
Doğu Silahçıoğlu’nun Aralık ayının ilk haftasında raflardaki yerini alacak olan Ozan Yayıncılık’tan çıkan “Cumhuriyet-Siyaset-Vesayet” adlı yeni kitabını Odatv inceledi.
Milli Mücadele dönemiyle başlayan kitabın son satırı ise günümüze işaret ediyor.
Kitabın son paragrafını birlikte okuyalım:
“Türk Ulusu’; ‘Atatürk’ün önderliğinde kazanılan ‘Kurtuluş Savaşı’ sonrasında kurduğu ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin önündeki tüm engelleri, demokratik yöntemlerle aşıp, onu yeniden geçmişteki güçlü anayasal yapısına kavuşturmak için yolunda kararlılıkla yürüyor!.. ‘Siyasal İslam Vesayeti’ kendi sonunu hazırladı!.. Işık artık görünüyor!..”
SADAT İÇİN NE DEDİ
Kitaptaki en güncel tartışma konusu ise SADAT!
SADAT yani Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. şirketi emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi tarafından kuruldu.
Adnan Tanrıverdi ile Doğu Silahçıoğlu halef selef…
Doğu Silahçıoğlu, son günlerde sıkça tartışılan SADAT kurucusu ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eski danışmanı Adnan Tanrıverdi’nin ardından 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nın başına geçmişti. Tanrıverdi ise kendi deyimiyle “kızak göreve” çekilmişti.
Doğu Silahçıoğlu, kitabında SADAT’ı şöyle özetliyor:
-Türkiye'nin demografik(nüfus) yapısını değiştirmek
- Türk kimliğini yok etmek
- Ulus Devleti çökertmek
- Ülkede “Siyasal İslam” yanlısı bir çoğunluk yaratmak
- Laik kesim karşısında tehditkâr bir güç oluşturmak
amacıyla; vatandaşlık olanağı tanınan sığınmacılardan "seçmen" olarak ve de muhtemel bir çatışma ortamında "müdahale gücü" olarak yararlanmak istediği yolunda iddialar gündeme geldi.
Ülkede böyle bir gücü eğitebilecek kuruluşların varlığı bu iddiaları güçlendiriyor, konunun dehşet boyutunu ortaya koyuyordu. Türkiye'de şirket adıyla faaliyet gösteren “Siyasal İslamcı” bir kuruluş, “Gayri Nizami Harp” teşkilatlanması ve bu teşkilatın unsurlarına pusu, baskın, yol kapaması, tahrip, sabotaj ve kurtarma-kaçırma harekâtı ile bu harekata karşı koyma faaliyeti konusunda eğitim verdiğini açıklıyordu.
“BENİM PANZEHİRİM GİBİ”
Adnan Tanrıverdi, bir röportajında, yerine atanan Doğu Silahçıoğlu için şöyle diyordu: “Benim panzehirim gibi gönderilmişti.”
Peki, Tanrıverdi’nin ifadesiyle “panzehir” Doğu Silahçıoğlu, 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda neler yaptı?
“Doğu Silahçıoğlu Paşa” deyince ilk anda bahsedilen olay, Atatürk heykeli dikmesi…
TARTIŞILAN ATATÜRK HEYKELİ
Silahçıoğlu Paşa, 1997 yılında, Refah Partisi’nin kalesi olarak bilinen İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinde Atatürk anıtı yaptırdı. Anıt bir haftada tamamlandı. Bu anıt dönemin Sultanbeyli Belediyesi Başkanı Ali Nabi Koçak’ı kızdırdı. Refah Partili Koçak, Atatürk heykeline karşı çıkmadığını iddia ediyordu.
Ali Nabi Koçak, o dönem Kanal D televizyonuna şunları anlattı:
“Heykeli uygun bir yere dikmeyi düşündük. Belediye binamıza, kaymakamlığı elli metre mesafede hükümet konağı arsamız var. Kaymakam beye açtım, ‘burada bir şey yapılıyor, ne yapılıyor burada?’ Maalesef karar verdiğimiz yerleri beğenmemişler, oraya yapıyorlar. E burası uygun değildir.”
10 Kasım töreninde Atatürk heykelinin açılışı yapıldı. İddiaya göre, Ali Nabi Koçak törene katılmak istemedi, ancak mecbur kaldı. Törende Koçak’ın Silahçıoğlu Paşa’ya elini uzattığı, ancak Paşa’nın elini sıkmadığı o dönemki haberlere yansıdı.
Doğu Silahçıoğlu ile gerginlik yaşayan Ali Nabi Koçak’ın Adnan Tanrıverdi ile arası iyiydi. Koçak, 27 Şubat 2002 yılında Anadolu Ajansı’na verdiği röportajda, Tanrıverdi iyi anlaştıklarını, Silahçıoğlu'nun kasıtlı olarak 2. Zırhlı Tugay Komutanı yapıldığını vurguluyordu.
28 ŞUBAT İÇİN NE DEDİ
Doğu Silahçıoğlu, kitabında ise 28 Şubat sürecini şöyle anlattı:
28 Şubat uygulamaları “Siyasal İslam”ın yıllar sürecek bir mağduriyet istismarına yol açtı. Anayasal bir kurum olan ve içinde Cumhurbaşkanı ile hükümet üyesi 4 bakanın da yer aldığı ve altına imza koydukları "Milli Güvenlik Kurulu"nun tavsiye kararı, daha sonra siyasal İslamcılar tarafından demokrasiye müdahale olarak nitelendirilecekti!..
Hâlbuki Cumhurbaşkanı makamındaydı. Meclis açıktı. Parlamento toplanmaktaydı. Hükümet işbaşındaydı. Ortada ne "Olağanüstü Hal" ne de "Sıkıyönetim" vardı. Yapılan tek şey yalnızca Anayasal engelleri siyasal İslam'ın önüne koymak olmuştu.
Ne var ki 4 yıl sonra 2002'de başka bir parti adıyla tekrar işbaşına gelecek olan “Siyasal İslam” bu kararlar gereğince yapılan düzenlemelerin tümünü uygulamadan kaldıracak; 28 Şubat'ta yapılanı bir "Askeri Darbe" olarak nitelendirecek ve sorumlu gördüğü asker/ sivil kişilerin yargılanması için girişim başlatacaktı.
SİLAHÇIOĞLU ODATV’YE KONUŞTU
Doğu Silahçıoğlu ile yeni kitabına ilişkin söyleşi yapmak için telefonda konuştuğumuzda, yıllardır röportaj yapmadığını belirtti.
Silahçıoğlu Paşa, kitapları dışında yıllardır süren suskunluğunu Odatv’ye şu sözlerle bozdu:
“Yazdıklarımın her zaman ardında durdum, durmaya da devam edeceğim. Dün ne söylediysem, bugün de aynısını söylüyorum. Yarın da aynısını söyleyeceğim.”
28 ŞUBAT SÜRECİ NEDİR
Kitapta ayrıntılı incelenen bölümlerden biri elbette 28 Şubat süreci…
Doğu Silahçıoğlu, kitabında 28 Şubat dönemini şöyle özetliyor:
1997 başlarında iktidarda, Siyasal İslamcı Refah Partisi ile liberal muhafazakâr DoğruYol Partisi koalisyonu vardı. Si-yasal İslamcı partinin genel başkanı Başbakan olmuştu. Partinin yandaşları başkent sokaklarında cami avlularında “şeriat isteriz” naraları atmaya başlamışlardı. “Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini, nefreti eksik etmesin” diye tehditler savuruyorlardı.“Başbakanlık Konutu’nda tarikat liderleri ve şeyhler" için iftar davetleri veriliyordu. "İrtica tehlikesi" Cumhuriyetin başkenti Ankara'da boy göstermeye başlamıştı!..
İstanbul'un orta yerinde ise cuma namazı çıkışlarında cami avlularında ve meydanlarda yeşil bayraklar altında yürüyüşler yapılıyordu. Gelişmeler üzerine "Milli Güvenlik Kurulu" 28 Şubat'ta toplandı. Aldığı bir dizi kararda yer aldığına göre;
- Şeriat hukukuna dayalı bir yönetim kurmayı hedefleyen gruplar demokratik laik ve sosyal hukuk devletine karşı tehdit oluşturuyorlardı.
- Bu gruplar demokratik laik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye çalışıyordu.
- "Laiklik" yalnızca rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve toplum huzurunun da teminatıydı.
- Yasalar mutlak suretle uygulanmalıydı.
Bu yolda yürütülecek faaliyet ise şöyle sıralanıyordu:
- Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na devredilmeli,
- 8 yıllık kesintisiz eğitim tüm yurtta uygulamaya konmalı,
- Temel eğitim sonrasında devam edilebilecek olan Kuran kursları, Milli Eğitim Bakanlığı sorumluluğunda faaliyet göstermeli,
- Tarikatların faaliyetine son verilmeli,
- İmam Hatip Okulları ihtiyaç düzeyinde tutulmalı,
- Aşırı dinci kesimin ulusun düşmanca kamplara ayrılma-sına yol açacak tehlikeli faaliyeti önlenmeliydi...
Türk siyasi yaşamında çok önemli gelişmeler yaratan bu kararlar sonrasında “Siyasal İslam” mevzi kaybetti. Koalisyonun ortağı olan Siyasal İslamcı parti ise 1 yıl sonra “Anayasa Mahkemesi” tarafından kapatıldı.
28 ŞUBAT DAVASI SÜRECİ…
28 Şubat süreci, FETÖ'den tutuklanan hakim ve savcılar tarafından Necmettin Erbakan öldükten sonra "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak"la suçlamasıyla dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve 102 emekli asker hakkında 2 Eylül 2013'te Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava konusu yapıldı.
Öyle ki dönemin hükümeti Refah Partisi yöneticisi bir çok isim davada şikayetçi dahi olmamıştı.
Kumpas davasında "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak"la suçlanan 103 sanıktan, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir, Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan ve eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Halil Kemal Gürüz'ün de bulunduğu 21'i müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Mahkeme, sanıkların yaş ve sağlık durumları ile ölçülülük ve orantılılık ilkelerini de birlikte değerlendirerek, adli kontrol kapsamında yurt dışına çıkışlarını yasaklamış ve her ayın ilk günü ikametlerine en yakın güvenlik birimlerine imza verme şartı getirmişti.
İsmail Hakkı Karadayı ise 26 Mayıs 2020 tarihinde hayatını kaybetmişti.
28 Şubat davasında alınan müebbet hapis cezası kararları Yargıtay tarafından onandı. Hükmün kesinleşmesinin ardından davada yargılanan 14 sanık hakkında infaz süreci başlatıldı. Emekli Orgeneraller Çevik Bir ve Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu sanıklar gözaltına alınarak cezaevine gönderildi.
DOĞU SİLAHÇIOĞLU KİMDİR
1948 yılında Trabzon'da doğdu. 1968'de subay olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'ne katıldı. Daha sonra Kara Harp Akademisi'ni tamamlayarak Kurmay Subay oldu.
1995'te generalliğe terfi etti. 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı yaparken, Refahyol iktidarı döneminde Atatürk heykeli bulunmayan İstanbul'un Sultanbeyli ilçesindeki bu eksikliği gidermesiyle kamuoyunda gündeme geldi.
2005'te Silahlı Kuvvetler Akademisi Komutanı iken tümgeneral rütbesinde kadrosuzluktan emekliye ayrıldı. Cumhuriyet gazetesinde makaleler kaleme alan ve son olarak Düşlerdeki Toprak - Güneydoğu Anadolu adlı kitabı yayımlanan Silâhçıoğlu'nun daha önce yayımlanan kitapları şunlar: Hareket Stratejisi, Kuşatılmış Türkiye, Kalemin Sivri Ucu, ABD/İsrail-İran Denklemi ve Türkiye ve Çıkmazdaki Türkiye.
Caner Taşpınar
Odatv.com