"En Geniş Halk İttifakına İhtiyaç Vardı Olmadı"
Ercümet Akdeniz kim, siyasette neyi amaçlıyor?
"En Geniş Halk İttifakına İhtiyaç Vardı Olmadı"
ANKARA - Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın çatısı altında olmaları için diğer sol partiler ile uzlaşma sağlanamamasından dolayı rahatsız ancak gelecekte ön yargılar aşılabilirse geniş halk ittifakı olabileceğini söylüyor.
Türkiye’de 14 Mayıs günü Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 28. Dönem TBMM genel seçimi için geri sayım sürerken, Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı’nın yanı sıra parlamento temsilinde Emek ve Özgürlük İttifakı iddialı.
Ancak Anayasa Mahkemesi’nde kapatılması talepli dava devam ettiği için HDP’nin Yeşiller ve Sol Partisi kısa adıyla Yeşil Sol Parti’den seçime girme kararı almasına karşın ittifak içerisinde tek, ortak milletvekili aday listesinde uzlaşılmaması gündemdeki yerini koruyor.
Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP), 81 il 87 seçim bölgesinden 53’ünde milletvekili aday çıkarmasıyla birlikte Hatay, Muğla, İstanbul gibi pek çok noktada sol cephedeki oylarda bölünme olacağı tartışılıyor. İktidarca yapılan seçim yasası değişikliği nedeniyle ittifak içerisinde “artık oy” ile vekil çıkarılması mümkün olmadığından Yeşil Sol Parti ile TİP’in adayları arasındaki yarış nedeniyle TBMM’de daha az sayıda vekil temsili olacağı konuşuluyor. Son günlerde HDP’li Selahattin Demirtaş gibi isimlerce TİP’e yönelik eleştirilerde bulunması gündemde.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Ercüment Akdeniz ise, Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) Emek ve Özgürlük İttifakı’nın sunduğu ilk protokol itibariyle ortak, tek listede anlaşılamadığı için EMEP’in de kendi logosuyla seçime girme kararı aldığını anımsattı.
TİP’in kararına yönelik eleştirileri ise haksızlık olarak gördüğünü belirten Akdeniz, en başta EMEP olarak listelerde karşılıklı alan boşaltılmasını önerdiklerini ancak HDP’nin de kapatma davasıyla birlikte tutumunu anlaşılabilir bulduğunu söyledi. Ancak anlaşılabilir olsa da doğru bulmadığını da belirten Akdeniz, “Kötü senaryoya göre, 10 ile 13 arasında bir milletvekili kaybı yaşanırsa bunun sonuçları iyi olmaz. Çünkü biz bir yandan tek adam yönetimi, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gitsin diyoruz ama bir yandan da o sistemi savunan partilere ve bloka (Cumhur İttifakı) tek milletvekili gitmemesi gerekiyor” ifadesini kullandı.
Akdeniz, Sosyalist Güç Birliği adıyla ittifak oluşturan diğer sol cephedeki partilerle “en geniş halk ittifakı” oluşturulması gerektiğini ancak bunun “halen bagajlar var” olduğu için gerçekleşmediğini aktardı.
Akdeniz, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na ise parlamenter sisteme geçiş süreciyle ilgili soruları olduğunu belirterek, ancak sorularına yanıt aldıktan sonra açıkça Cumhurbaşkanlığı seçimi için destek verebileceklerini açıkladı.
VOA Türkçe’nin sorularını şöyle yanıtladı:
Ercümet Akdeniz kim, siyasette neyi amaçlıyor?
VOA: Türkiye kamuoyuna kendinizi nasıl tanıtırsınız?
E. Akdeniz: İlkokulu, ortaokulu ve liseyi İskenderun’da bitirdim. Gurbetçi bir işçi babanın çocuğuyum. Daha sonra Marmara Üniversitesi Resim-İş Eğitim Bölümü’nü kazandım, orada okudum. Uzun yıllardır gençlik mücadelesinde, sonra partimizde birçok kademesinde görev aldım, gazetecilik yaptım. Uzun süre Evrensel Gazetesi’nde haber müdürü idim. Aynı zamanda belki babam gurbetçi işçi olduğu için olabilir ki göç alanına çok yoğunlaştım. Mülteci ve göçmen işçiler, Türkiye’de özellikle Suriyeli işçiler, emek dünyasında onları epeyce çalıştım. Bu konuda dört kitabım var. Çeşitli ödüller aldım. 2020 yılı, Kasım ayında Emek Partisi’nin kongresinde partili yoldaşlarımız genel başkanlık teklifiyle geldiler. O zaman gazeteciydim, değerlendirdim ve o gün bugündür de parti başkanlığı yapıyorum. Türkiye siyasetindeki hedefimizi sorarsanız daha çok emek dünyasını öne çıkaran, görünür hale getiren bir siyaset örneğini yeniden gün yüzüne çıkartmaya çalışıyoruz. Gerçekten işçi sınıfı emekçiler, tarih ve siyaset sahnesinde çıkmadıkça toplumsal dönüşüm gerçekleşmiyor, toplum klasik geleneksel yapısını çok değiştiremiyor.
“Kötü senaryo ile 10-13 vekil kaybedilirse iyi olmaz”
VOA: Emek ve Özgürlük İttifakı’nda liste anlaşmazlığı çözülemedi ancak EMEP olarak neden fikir değiştirdiniz?
E. Akdeniz: Biz öncelikle üç parti seçim yeterliliği olan üç parti başkanı olarak bir görüşme yaptık, yani Mithat Sancar, Pervin Buldan, Erkan Baş ve ben bir çözüm bulmaya çalıştım. Bizim Emek Partisi olarak önerimiz şuydu; en doğru yaklaşım alan boşaltımı. Mesela Kocaeli'nden EMEP girecek tek parti, bütün partiler aday listesini ona verecekti. Örneğin Hatay'dan TİP girecekti. Ama bu formül çok uygun görülmedi. TİP’in yüzde 3’ü geçme hedefi olduğu için, HDP de tek parti listesinde ısrar ettiği için olmadı. Geriye iki seçenek kaldı ittifak içerisinde: ya tek parti Yeşil Sol’un listesinden girilecek ya da ayrı amblemleriyle girilecek. Biz demokratik teamül gereği her parti kendi amblemiyle ittifak çatısı altında seçime girebilmeli anlaştık. Önce ittifak protokolü YSK’ya böyle verildi. Ama sonra Emek Partisi olarak ‘Bir seçim kazası uğruna bu ittifakın geleceği tehlikeye girmemeli’ kararı aldık. Kötü senaryoya göre, 10 ile 13 arasında bir milletvekili kaybı yaşanırsa bunun sonuçları iyi olmaz. Çünkü biz bir yandan tek adam yönetimi, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gitsin diyoruz ama bir yandan da o sistemi savunan partilere ve bloka (Cumhur İttifakı) tek milletvekili gitmemesi gerekiyor. Bu antidemokratik seçim yasasından dolayı Emek Partisi, Yeşil Sol Parti listelerinden girmeye karar verdi.
"Amblemiyle seçime giriyor diye siyasi linç etmek doğru değil”
VOA: TİP’in ayrı listeyle girmesiyle HDP’nin Yeşil Sol Parti için çağrı yapmasıyla 14 Mayıs sonucunda ittifak açısından kayıplar söz konusu olmayacak mı?
E. Akdeniz: Burada milletvekili kayıpları olabilir mi? Olabilir. Bunun üzerinde matematiksel olarak çalışılacak demişiz. Herkesin içine sinen bir şey mi olmuş? Hayır olmamış. Ama bir HDP’li arkadaşım, ‘Ya bu nasıl bir iş?’ dediğinde şunu bilerek demeli: O karar, altında HDP’nin de imzası var. Bu eleştiri, EMEP’ten de TİP’ten de gelebilir. Hepimiz imza attık, böyle bir anlaşmadan sonra bir siyasal partiyi ‘Ya sen niye ambleminde seçime giriyorsun?’ diye sorgulamak doğru olmaz. Siyasi bakımdan linç etmek hele sosyal medyada doğru olmaz. Diyebiliriz ki o zaman ‘HDP neden alan boşaltmayı kabul etmiyor, Hatay’da vekil çıkarmayıp yani Kürt siyasi hareketi olarak alan boşaltabilir miydi?’. HDP üzerinde bir Demokles’in kılıcı var, kapatma baskısıyla seçim gücü elinden alınmış bir partiden söz ediyoruz. Şu an sandık görevlileri olmayacak, seçim bütçesini kullanamayacak, belki bazı isimleri yasaklı hale gelecek. Şimdi böyle bir parti, mecburen başka bir parti listesinden seçime girdiği zaman oy kaybını en az seviyede tutmak isteyecektir. Ben böylesi bir basıncı etkili görüyorum. Bunu anlaşılır görüyorum. Bunun doğru bir tutum olduğunu söylemiyorum. Bize göre de HDP alan boşaltma önerisini kabul etseydi daha olumlu bir sonuca gidebilirdi. Ama TİP de kabul etmedi. TİP, yüzde 1 barajını geçelim ve bu Türkiye siyasetinde önemli bir çıkış olsun yaklaşımında. Bu da TİP bakımından son derece anlaşılabilir, saygı göstermemiz gerekiyor. Ama sonuç itibarıyla Emek ve Özgürlük İttifakı’nın geleceği 15 Mayıs’tan sonra başlıyor. Bu yıpratıcı tartışmalara artık son verip sahaya gitmemiz gerekiyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü aşırı uçlarda bir kutuplaşma, Türkiye sosyalistleri ve solunu başka bir mecraya itebilir. Kürtlerin siyasal tercihlerini başka bir yere itebilir ve aradaki köprüler kırılabilir. Bu alınacak oylardan ve sandalyelerden daha önemli bir tehlike ve buna izin vermememiz lazım. Bizim Kürtlerin ve Türklerin emekçi sınıflarını birleştiren, özgürlük ve demokrasi taleplerini birleştiren ortak bir iradeyi, ortak bir ittifakı oluşturmamız lazım. Bunlar sadece seçim sonuçlarıyla ölçülemez. Uzun vadeli kazanımları düşünmek lazım.
"Önyargılar aşılamadı"
VOA: Şimdi Kürt siyasi hareketi olması itibariyle HDP geleneğini bir kenara koyuyorum. Türkiye’nin solu açısından 14 Mayıs oy pusulasında neden birleşme sağlanamadı? Mesela EMEP ve TİP bir arada değil, neden diğer sol partiler sizinle ittifak içinde değil?
E. Akdeniz: İttifaklara baktığımız zaman şunu görüyoruz; örneğin Adalet ve Kalkınma Partisi aslında bir koalisyon partisi. Yani kendi içerisinde eski parti grupları temsilcileri, tarikatlar var, cemaatler var, siyasal gruplar var. Bunu Millet İttifakı Partisi içinde de bazı partiler için söyleyebiliriz. Dolayısıyla Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı dışında nasıl bir ittifak zemini var derseniz? Emek ve Özgürlük İttifakı, esas büyük güç. Bir de Sosyalist Güç Birliği var. Oysa bu iki yapı birleşmeliydi. Emek Partisi olarak biz bunun için çok çabaladık. Bunu başarabilmiş değiliz. Biz seçim açısından aslında önce TKP ile ve Sol Parti ile görüşmelere başlamıştık. Emek Partisi diyor ki, düzene muhalif olan, tek adam yönetimine muhalif olan bütün devrimci demokratik sosyalist ilerici yapıları bir araya getirecek en geniş halk ittifakına ihtiyaç var. Bu en geniş halk ittifakı çok önemli bir kavram bizim için. Ama Sosyalist Güç Birliği içerisindeki partiler yani Sol Parti ve TKP de, hatta Emek ve Özgürlük İttifakı’nın içindeki bazı yapılar da buna çok sıcak bakmıyorlar. Burada bazı bagajlar var. Bazı önyargılar var. Bize göre aşılabilirdi bunlar… En kötü ihtimalle madem bir mücadele birlikteliği, seçim işbirliği yapabiliriz dedik ama olmadı. Halkın üzerinde yaratacağı enerjiyi düşünün ama bunu kaçırdık. Henüz buna hazır olmadıklarını görüyoruz. Sonuç itibariyle yüzde 50+1 bir sistemi, antidemokratik bir sistem, ittifaklar çatısı altında pusulada yer almak ve ittifak altında herhangi bir parti kendi amblemiyle otomatikman yüzde 7 seçim barajını aşıyor. Böylece Türkiye’de ilk defa seçim barajını aşacak sosyalist partiler oldu, olacaktı. Bunu anlamak biraz zaman alacak. Hemen ilk seçimde olamıyor. Tecrübemiz bunu gösterdi. Ama hemen önümüzde 10 ay sonra yerel yönetim seçimleri var. Bütün bu tartışmaların boşa gitmediğini düşünüyorum ve bu olgunlaşmadan daha iyi bir meyve vererek yerel seçimlerde sonuca gidecek.
“Meclis önemli, sosyalist partiler emek gücünü kullanmak için var”
VOA: Peki TBMM’de temsil edilmek amacıyla değilse sol partiler Türkiye siyasetinde neyi amaçlıyor, ne anlam ifade ediyor?
E. Akdeniz: Şöyle bir kere biz Meclis’i önemsiyoruz. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sona erecek. İyi güzel de bunun parlamentodaki karşılığı ne olacak? Meclis’te gücü yakalamanız lazım. Sadece sosyalist partiler olarak değil. Bir halk seçeneği yaratmak k için de bunu yapmak lazım. Dolayısıyla biz en azından Emek Partisi olarak Emek ve Özgürlük İttifakı’nın en üst düzeyde milletvekili gücüyle o parlamentoda siyasete yön veren, siyasi denetleyen bir güce erişmek istiyoruz. Parlamento kürsüsünü önemsiyoruz. Çünkü halkın gözü parlamentodaki tartışmalarda. Dolayısıyla orada güçlü bir eksen yaratacağız. Bunun için uğraşacağız. Ama her şey seçim ve sandık değil. Bakın şu an dünya sarsılıyor. Pandemi yaşadık. Ekonomik kriz yaşadık. Depremler, afetler, büyük yoksullaşma, zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum… Ve bu arada dünyada grevler yaşanıyor, meydanlara iniliyor, çünkü ekonomi sürdürebilir görünmüyor. Yoksullar ve emekçi sınıflar için ve kitleler parlamento dışında da bir siyasal değişim aracı arıyorlar. Grevlerle hayatını durdurarak, üretimden gelen gücü kullanıyorlar. 20’nci yüzyıla ait demode kavramlar olarak ifade edilen bu şeyler, 21'inci yüzyılda ışınının yeniden emekçilerin ellerine geliyor. Türkiye’de de bir siyasi değişim olacaksa bunun öznesi pandemide hayatını kaybeden doktorlar, hemşireler, madenlerde can veren işçiler, emekçiler ve aileleri, hayatı üreten ama maalesef Türkiye şu an çalışma hayatı bakımından Bangladeş koşullarını yaşayanlar olmalı. Son 20 yılda asgari ücretin açlık ücreti olduğu bir açlar ülkesi yarattılar. Bu kitleler, bu yoksullar sadece 4 yılda bir temsilci seçip parlamentoya gönderecek ve hiç işçi milletvekili yok, işçi bakan yok. Kendilerine ait bir siyasal tablo göremiyorlar. O zaman elinizde başka bir güç var. Mücadele etmek meydanlara inmek, kalabalıklar yaratmak, örgütlenme gibi özellikle hayatı durdurabilecek grev gücünü elde etmek ve sonra kullanmak. Sosyalist hareket, partiler bu kulvarı aşmaya güçlendirmeye çalıştığı kulvar. Tüm dünyada uluslararası işçi sınıfı tarihinin 200 yıllık serüveni bizde böyle bir güçlü miras olduğunu söylüyor. Bunu kullanabilirsek 21’inci yüzyılda haklarımız, özgürlüklerimiz, refahımız için daha iyi toplumsal bir düzeni böylelikle yaratabiliriz.
“Kemal Kılıçdaroğlu ile geçiş sürecini konuşmak isteriz”
VOA: Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na açıkça destek açıklayacak mı?
E. Akdeniz: Biz öncelikle Kemal Bey’in partimizi ziyaretini bekliyoruz. Biz henüz bir ismi destekleme kararı almış değiliz. Aday çıkarmadık. Ama nasıl bir seçim kampanyası yapacağımızı henüz belirlemiş değiliz. Bizim tek ölçümüz var. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ndeki başkanlık yetkilerini hızla ortadan kaldıracak bir irade bir söz, bir istiyoruz. Bu olduğunda bizim ne Millet İttifakı’nın sandalyelerinde ne masasında gözümüz var? Programlarımız çok ayrı. Ama o geçiş sürecine dair bazı soru işaretleri var. Onları konuşmak, karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak isteriz. O (Kılıçdaroğlu ile) görüşme sonuçlarına göre partimiz bir karar verir. Kampanyanın yönünü belirler.
“CHP emeğe yaslanan değil burjuva programına sahip bir parti”
VOA: Sizce CHP, sosyal demokrat parti çizgisiyle sol bir parti mi, nasıl yorumluyorsunuz?
E. Akdeniz: Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokrat bir parti, kendi içinde bizim görebildiğimiz kadarıyla kanatları olan grupları olan bir parti. Bizim de çok değerli dostlarımız var. Ama güçlü baskın bir sağ kanat olduğunu da biliyoruz. Özellikle göçmen karşıtlığı, Kürt sorununa yaklaşım, temel özgürlükler meselesinde sorun çıkaran isimler, eğilimler olduğunu da biliyoruz. Hani bir laf vardır "Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim", bana parti programını söyle sana nasıl bir parti olduğunu söyleyeyim. Parti programına baktığımız zaman özellikle bu yeni vizyon, İkinci Cumhuriyet’in 100. Yıl manifestosuna sol diyebilmek için daha çok emek dünyasına yaslanan, emek-sermaye çatışmasında emeği savunan, emekten yana bir eksende olması gerekiyor. Ama öyle olduğunu düşünmüyorum. Halen uluslararası sermayeye yaslanan, "Bir siyasal değişim olursa dünyadan para gelecek öyle ayağa kalkacak" diyen çok sınırlı bir burjuva programa sahip. Ulusal, demokratik, cumhuriyetçi ama burjuva programa sahip bir sosyal demokrat parti.
Yıldız Yazıcıoğlu / VOA