Erdoğan Suriye'de başa mı saracak
Arap Birliği ile Çin bile çağrıda bulundu.
Muzaffer Ayhan Kara yazdı...
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki SDG/YPG kontrolündeki coğrafyaya dönük Barış Pınarı Harekatı göstere göstere geldi ve daha baştan itibaren ABD harekatın sınırını çizdi. ABD ve Rusya’nın BMGK’deki vetosunun arkasında da harekatın sınırına ilişkin zımni anlaşma rol oynadı. İngiltere Başbakanı Jonhnson ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg operasyona son verilmesi çağrısında bulundu. Benzer çağrılar yoğunlaştı ve Arap Birliği ile Çin bile çağrıda bulundu.
ABD’NİN SINIRINI ÇİZDİĞİ HAREKAT
ABD güvenli bölgenin 120 km eninde olmasını istiyordu çünkü batıda Ayn el Arab (Kobani) ve doğuda Kamışlı’nın bu bölgenin dışında kalmasını istiyordu ki, bu iki yerleşim merkezi SDG/YPG’nin stratejik değerdeki yerleşim bölgeleriydi. İleride yeniden ayağa kalkabilmeyi umdukları kaldıraçlardı. Harekatın bir haftası dolduğunda geçmişte Irak’taki Çelik Harekatı’na benzer bir şekilde Barış Pınarı Harekatı’nın da Ankara’nın öngördüğü hedefe ulaşamadan erken sonuçlanacağı ortaya çıktı. NATO’dan en üst düzeyde ziyaret ve Türk-Amerikan ilişkileri tarihinin en çirkin belgesi niteliğindeki mektup ve öncesindeki Trump tweetleri gelişmenin rengini belli etti. Nitekim ABD Başkan Yardımcısı Pence’in ziyareti bir uzlaşma ve anlaşma zeminini işaret etti.
ANKARA-ŞAM VE ŞAM-SDG/YPG DİYALOGU
10 günlük süreçte iç içe öyle gelişmeler cereyan etti ki 14 Ekim’den itibaren yoğunlaşarak, tam anlamıyla baş döndürücüydü. Bu arada Rusya Devlet Başkanı Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Lavrentev Türkiye ile Suriye’nin kendilerinin arabuluculuklarında savunma, dış işleri bakanlıkları ve istihbarat servisleri üzerinden sürekli diyalog içinde olduklarını açıkladı. Dahası var; bu diyalogun bir sonucu olmalı ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan Azerbaycan dönüşünde gazetecilere “Münbiç'e rejimin girmesi benim için çok çok olumsuz değil. Niye? Sonunda bunların kendi topraklarıdır” cümlesini kurdu. Aynı gün Barzani üzerinden de Suriye rejimi ile SDG/YPG’nin anlaştığı haberi geldi ki, bu da sürpriz değildi. SDG/YPG unsurlarının ABD’nin sigortasında Ayn el Arab (Kobani) ve Kamışlı’yı kontrolü (gerekirse Rusya’nın garantisiyle Suriye rejimiyle işbirliği içinde özerk konumda) yanında ortaya çıkan anlaşma maddeleri Rudaw’a ve SDG/YPG’ye göre şöyleydi:
“- Özerk Yönetim kurumlarında herhangi bir değişiklik yapılmayacak eskisi gibi çalışmalarına devam edecektir.
- Anlaşma askeridir ve Türkiye’nin saldırılarına karşı savunma amaçlıdır.
- Anlaşmaya ilişkin tüm çalışanlar bilgilendirilecek ve halka hizmet etmeleri teşvik edilecektir”
-Suriye ordusu Türkiye ve Kuzey Suriye (Rojova) sınır hattı boyunca konuşlanacak.
-Suriye ordusu Ayn El Arab (Kobani) ve Menbic kent merkezlerine gidecek.
-Suriye ordusu Tabka ve Rakka'daki Fırat Barajı ve Mensure'ye gidecek.
-Deyrezor'daki petrol rafinerisi Suriye ordusuna teslim edilecek.”
RUSYA’NIN ELİ GÜÇLENDİ
Daha önceki bir değerlendirmemde not ettiğim gibi son gelişmelerin ardından eli en çok güçlenen Rusya ve yedeğindeki Şam rejimi oldu. Ankara, 450 km enindeki güvenli bölge iddiasından vazgeçti. Rusya, 1998’de bağıtlanan ve 2011’de revize edilen Adana Mutabakatı eksenine daha sadık bir zemini öne çıkararak istikrarlı bir konum çizdi. Adana Mutabakatının öngördüğü 5 km derinliğindeki bütün sınırı kapsayan güvenli bölge, Ankara nezdinde değişikliğe uğradı ve 32 km’lik bir derinlik geldi. Aynı zamanda Rusya, SDG/YPG aparatlarının güvencesi-hamisi haline geldi. Buna mukabil Türkiye’nin kontrol ettiği kadar genişlik dışında kalan kesim “güvenli bölge” tanımının otomatik olarak dışında kaldı ve ABD-Türkiye arasındaki 13 maddelik anlaşmada da bu durum belirdi.
ABD-TÜRKİYE: KRİTİK 8. MADDE
Bu arada, Ankara’da Erdoğan-Pence görüşmesi sonucunda bağıtlanan anlaşmanın en önemli maddesi 8. Madde. Bu maddeye göre, “Her iki ülke Suriye’nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğüne ve Suriye ihtilafını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına uygun şekilde sonlandırmayı hedefleyen, BM öncülüğündeki siyasi sürece olan bağlılıklarını yineler.”
Bu madde, açıkça Türkiye’nin de resmi tezini teyit ediyor ancak ABD’nin SDG/YPG’den vazgeçmeyeceği de kesin! İsrail ve ABD’deki Yahudi lobisinin, Evangelistlerin de ABD’yi Kobani ve Kamışlı’da kalma ve SDG/YPG’yi koruma yaklaşımı içinde olacağı açık. Burada kritik unsur ise Rusya. Rusya, SDG/YPG’yi Şam rejimi ile uzlaşmaya ikna etmek istiyor ama ABD’yi tamamen bölge dışına çıkmaya ikna edebilecek mi? Kritik soru bu. ABD bölgeden çıksa zaten Suriye ve Türkiye’nin Rusya hakemliğinde toprak birliği ve siyasi birlik temelinde yeni anayasa sürecine sıcak bakacakları, Astana ruhunu geliştirebilecekleri sır değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar da yeni anayasa ve birleşik Suriye’nin önündeki en büyük engelin “Esed” olduğunu söylese de bu söylemin zamanla törpüleneceğini, Türkiye’nin çıkarlarının Suriye’de başa sarılarak korunabileceğini mecburen mecburiyetten kabullenmek zorunda kalacağını not edelim.
ANKARA’NIN EN ESASLI YANITI ABD’Yİ DIŞARI İTMEK OLACAK
Trump’ın azil süreci, iç politika kaygılarıyla ve tabii ki aynı zamanda Kürt ayrılıkçı hamiliğinden hareketle, İsrail’i tatmin yaklaşımıyla Türkiye’ye savurduğu tehditler; Türkiye ve SDG/YPG’yi ‘kavga’yapan iki unsur kendisini de "kavgayı ayıran bir unsur" olarak tanımlaması başlıbaşına emperyalist ve kışkırtıcı bir tablo! İşte bu noktada Ankara’nın ABD’ye vereceği en doğru yanıt Suriye dışına itmesi, Suriye’nin siyasi ve torak bütünlüğünü hızla sağlayacak bir çözüme doğru hamle yapması olacaktır. 2011’den itibaren ABD’nin kayığına binerek Suriye’yi İhvanlaştırma planı ham bir hayaldi. Şimdi laik Türkiye’nin refleksleriyle laik, demokratik, çoğulcu, insan hakları ve eşitlik temelinde hukukun üstünlüğüne dayalı birleşik egemen Suriye için katkıda bulunma zamanı. Yani başa sarma zamanı.
Oslo’da "çözüm süreci" için devleti PKK ile İngiltere’nin hakemliğinde görüştüren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şimdi de bir yandan Rusya üzerinden görüşmem dediği Şam’la görüşüyor, bir yandan da ABD üzerinden SDG/YPG ile anlaşma yapıyor ve 5 gün içinde SDG/YPG’nin güvenli bölge dışına çıkmasını bekliyor. Barış Terkoğlu, Oslo sürecindeki Erdoğan’ı çok güzel yazdı geçenlerde Cumhuriyet’te. Bendeniz de hep söylüyorum; Atatürk de Anadolu’yu işgal edip üç yıl bayrağını dalgalandıran Yunan ile barış yapmıştı. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’ye giderayak yapacağı bir iyilik ABD’nin bölge dışına çıkması yolunda Şam rejimi ile yürümek…
Bakalım Erdoğan bunu başarabilecek mi?
Muzaffer Ayhan Kara
Odatv.com