Erdoğan, Trump’tan istediğini aldı, tezkere geçti, asker Suriye’ye giriyor

Kürt devletini yeni bir İsrail olarak görenler

Erdoğan, Trump’tan istediğini aldı, tezkere geçti, asker Suriye’ye giriyor


Meclis’in hükümete yurt dışına asker gönderme onayını uzatmasıyla Suriye topraklarının Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan sınır boyundaki PKK kontrolündeki bölgeye yönelik askeri harekâtın önünde engel kalmadı. Barış Pınarı adı verilen harekât yıllardır sözü edilen Güvenli Bölge kurulmasını amaçlıyor.
Şakası yok, bu bir savaş: PKK’ya karşı ama Suriye topraklarında yürütülecek. PKK’nın elinde tuttuğu IŞİD militanlarını serbest bırakmasıyla, Türkiye’yi de etkisine alacak yeni güvenlik tehditleri ortaya çıkması ihtimali var.
Öte yandan, Atatürk’ün yurt savunması dışında savaşın cinayet olduğu sözünü unutmadan söylemek lazım ki, PKK’nın son beş yıldır ABD’nin Suriye’de adeta paralı askeri rolünde yaptıklarına herhangi bir Türk hükümetinin seyirci kalması düşünülemezdi.
Savaş Suriye topraklarında ama iç savaşla harap olmuş Suriye yönetiminin zaten bölge üzerinde kontrolü yok. Suriye’nin destekçisi Rusya’nın ise, Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarına saygı duyacağı teminatı ile sınır güvenliği çerçevesinde “anlayış gösteriyor”.
Ama şaka değil, bu ciddi bir durum, önceki Cerablus ve Afrin harekatlarından hem askeri, hem siyasi yönden daha riskli, daha farklı.

Erdoğan, Trump’tan istediğini nihayet aldı ama…

Bu tabloya son günlerde ABD’den hayli sancılı bir destek geldi, daha doğrusu ABD devlet sisteminin tamamından değil de, Başkan Donald Trump’tan…
Trump’ın 6 Ekim gecesi Türkiye’nin Suriye harekâtına örtülü destek veren duyurusuyla 8 Ekim’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı 13 Kasım’da Washington’a davet ettiğini ilan ederek açık destek veren çıkışları arasında bir çelişki yok. Arada “Kürtlere saldırırsa” Türkiye’nin ekonomisini mahvedeceği türünden Ankara’da herkesi öfkelendiren Tweet mesajlarını ise, canımızı sıksa da Amerikan iç politikasındaki tartışmalar çerçevesinde görünce taşlar yerine oturuyor.
Trump’ın son mesajındaki sürpriz ise F-35 meselesi. Malum, ABD Savunma Bakanlığı, Türkiye’nin Rus S-400 füzeleri aldığı gerekçesiyle üretici ortak olduğu F-35 savaş uçağı projesinden çıkış sürecini başlatmıştı. Trump ise Türkiye’yi F-35’lerin çelik gövdesini üreten önemli bir NATO müttefiki olarak tanımladı.
Tabii Erdoğan, Trump’tan istediğini almış görünüyor ama sorunlar orada bitmiyor. Trump’a yakın olarak bilinen Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Trump’ın bu mesajları ardından küstahlığa varan bir Tweet atarak, Türkiye’nin Suriye’ye girmesi halinden “cehennemden çıkma” yaptırımlar uygulanacağı tehdidini savundu. İç politika kaygıları dışında, okun yaydan çıktığı saatlerde bu tehditlerin sadece mevcut hükümet değil, herhangi bir Türk hükümetini caydıracağını düşünmek için Türkiye’yi gerçekten tanımamak lazım.

Hem PKK, hem S-400, hem F-35 mi?

Trump ise, kendini megalomanca övdüğü deyimiyle “harika ve benzersiz bilge kişiliğinin” çerçevesi içinde kalınması şartıyla desteğe devam ediyor. Bunun ne kadar süreceği belli değil ama Erdoğan’a şimdi, bugün, şu sıralar lazım zaten.
Artık Türkiye’nin Suriye topraklarında ABD’nin son beş yıldır lejyoner olarak kullandığı PKK’yı sınırdan uzaklaştırması, S-400’lerin üzerine bir de Patriot alması ve F-35 programına devam etmesi, muhtemel bir senaryo olarak önümüzde duruyor. Bu, Erdoğan’ın ilan ettiği hedeflerinin çoğuna ulaştığı bir senaryodur. Buna ulaşmak İçin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e (ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirme hedefinden vazgeçtiği, Trump’a da ticari tavizler sözü vermiş olabilir. Ama neticede diplomasi biraz da karşılıklı tavizler demektir.
Bu senaryonun alt başlıkları var elbet. Örneğin, Türkiye’yi F-35 projesinden atmanın o kadar kolay ve ucuz olamayacağı daha ilk günden Amerikan medyasında da tartışılıyordu; proje bu haliyle dahi maliyeti artmış ve gecikmiş vaziyetteydi. Türkiye Patriotlardan daha gelişmiş S-400’leri alarak Rusya’yla yakınlaşmışken, Erdoğan’ın Rus Su-35’lerle ilgilenmesi belli ki Washington’da endişeye yol açmıştı.
Bunu nereden mi anlıyoruz?

Washington’da kaynayan kazanlar

Cumhuriyetçi Parti çizgisindeki araştırma kuruluşu Hudson Enstitüsünden Michael Doran, 7 Ekim günü bir tweet mesajı yayınladı. O sırada Trump’ın Suriye-Türkiye çıkışı Washington’da fırtınalar koparıyor, sadece Demokratlar değil, Cumhuriyetçiler de “Kürtler bizim için savaştı, satışa getirmeyiz” mealinde mesajlar yayınlıyordu. Bu çıkışlar ABD’nin İkinci Dünya Savaşını takiben Orta Doğu’da defalarca Kürt hareketlerini kullanıp ortada bırakmasına da atıfta bulunuyordu.
Doran ise mesajında şunu söylüyordu: “Obama altında biz ‘Kürtlerle’ değil, müttefikimiz Türkiye’nin yeminli düşmanı PKK ile müttefik olduk. Böylelikle Türkiye-PKK savaşının tohumlarını ekiyorduk. Aynı zamanda Türkiye’yi Rusya’ya itiyorduk.”
Bir araştırmacının bu mesajı geçmesinin önemi ise, Trump’ın bu mesajı “beğendiğini” beyan etmesiydi.
Bu Türkiye’nin hemen hemen beş yıldır vermekten yorulduğu mesajdı.

Kürt devletini yeni bir İsrail olarak görenler

Dahası, yine 7 Ekim’de Newsweek’te yayınlanan bir “özel haberde” Trump’ın Erdoğan ile 6 Ekim telefon görüşmesinin içeriğini bildiğini söyleyen ama ismini vermeyen bir Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) yetkilisinden alıntıları da içeriyordu. Trump’ın Türkiye’nin Suriye harekâtına yeşil ışık yakmasını şiddetle eleştiren bu yetkili, Newsweek haberine göre şunları söylemişti:
“Doğrusunu söylemek gerekirse, ABD’nin Türkiye, Irak ve Suriye’yi kapsayacak bir Kürt milletini desteklemesi gerekiyordu. Bölgede yeni bir İsrail olacaktı.”
Bunu Türkiye’de herhangi biri söylese, komplo teorisi kurmakla damgalanırdı. Oysa anlaşılıyor ki bu tezi ciddi ciddi Beyaz Saray çatısı altında düşünenler varmış; Newsweek sayesinde öğreniyoruz.
Trump’ın Suriye siyasetinin Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’u istifaya zorladıktan sonra değişmeye başlaması tahmin ediliyordu zaten. Bush döneminde de görev alan neo-con şahinlerden Bolton, Washington’daki İsrail yanlısı karar alıcılardan sayılıyordu.

Trump’a ne kadar güvenilir?

Trump ise son mesajında yine de “Silah ve para verdik” diyerek “Kürtleri” kendince övüyor ve kendilerine saldırılmadıkça Türk askerinin “Kürtlere” ateş açmaması aklını veriyor. Bu da Kongredeki Cumhuriyetçileri teskin etmek için yapılmış gibi görünüyor. Trump bunu yaparken kasten Türkiye’yi incittiğini Kongre’ye de gösteriyor. Hatta Erdoğan’ın yargı kararına rağmen o istediği için Rahip Brunson’un serbest bıraktırdığını ima ediyor.
Trump’ın keskin dönüşlerinin, bazen aklını kaçırdığı yorumunu yaptıran çıkışlarının bir sınırı yok.
Üstelik şimdi Erdoğan’a rahat nefes aldıran bu son sözlerini de Türkiye’ye ya da Erdoğan’a bayıldığı İçin söylemiyor. “Önce Amerika” sloganıyla seçildiğini unutmayarak, bunu Amerikan çıkarlarına uygun gördüğü için yapıyor. Trump, Erdoğan’ın kendisine rağmen Suriye’ye gireceğini anlayınca, kendi sözünü çiğnetmek yerine ve iki NATO gücünün PKK nedeniyle çatışmasına engel olmak amacıyla harekâtın önünden çekildi. Amerikan çıkarlarına bunu uygun gördü. Yarın başka türlü düşünürse rahatlıkla cayabileceğini hesaba katmak lazım. Zaten mesajında Türkiye’nin ABD’nin ticari ortağı olduğu vurgusunu atlamamak, 20 milyar dolarlık ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarma iddiasını unutmamak lazım.
Büyük kazanımlar hedeflenip, büyük riskler alınan Barış Pınarı harekatının olabildiğince çabuk ve az kayıpla sonuçlanmasını ummaktan başka yapılacak bir şey yok artık.

 

https://yetkinreport.com/2019/10/08/erdogan-trumptan-istedigini-aldi-tezkere-gecti-asker-suriyeye-giriyor/

 

MURAT YETKİN