Erdoğan'dan Davutoğlu'na ve Babacan'a çok sert sözler

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Davutoğlu'na ve Babacan'a çok ağır sözler...

Erdoğan'dan Davutoğlu'na ve Babacan'a çok sert sözler


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Davutoğlu'na ve Babacan'a çok ağır sözler...

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan partisinin İstanbul İl Danışma Meclisi’nde konuştu. Erdoğan konuşmasında isim vermeden, yeni parti hazırlıklarını sürdüren eski AKP’li Başbakan Ahmet Davutoğlu’na, eski AKP’li Bakanlar Ali Babacan ve Mehmet Şimşek'e yüklendi. Erdoğan ayrıca, Abdullah Gül'ün kendisini aradığını belirtti ve görüşmesinden detayları paylaştı.

Ahmet Davutoğlu’nun kurucusu olduğu Bilim ve Sanat Vakfı’na ait İstanbul Şehir Üniversitesi’nin malvarlıklarına Halkbank tarafından tedbir konmuştu. Erdoğan konuşmasında, “Şehir Üniversitesi’nin tahsisini Başbakanlığım döneminde yapan benim. Tahsisini yapan ben olduğuma göre, daha sonra malum zat Başbakan olunca bu tahsisi Şehir Üniversitesi’ne mülkiyet devrine dönüştürmüştür” dedi ve “Öksüz yetimin hakkını kalkıp kurdukları üniversiteye tapu devri yapmak suretiyle, özelleştirme yüksek kurulu başkanı sıfatıyla bunu sağlıyor” ifadelerini kullandı. Erdoğan konuşmasının devamında, “Sayın Babacan var onun da imzası var bu işin altında. Başka kim var; Mehmet Şimşek var. Başka kim var; O zaman Ulaştırma Bakanı olarak, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun içinde olan Feridun Bilgin var. Hani bunlar dürüsttü” şeklinde konuştu.

Erdoğan isim vermeden Abdullah Gül'ün kendisini aradığını ifade ederek, "Tabi bizi halef-selef olduğumuz Cumhurbaşkanı aradı. ‘Siz bu işi arzu ederseniz halledersiniz’ dedi. Kendisine ‘temenni ederdim ki siz benim yerimde olun'" ifadelerini kullandı.

DAVUTOĞLU'NDAN YANIT

Davutoğlu, sosyal medya hesabı üzerinden Erdoğan'ın sözlerine ilişkin, dikkat çeken bir açıklama yaptı.

Davutoğlu, Erdoğan'a yanıt verdiği açıklamasında; şu anda görev yapanlar da dahil olmak üzere yaşayan bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu bakanlar ve özelleştirme yüksek kurulunda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal varlıklarını ve bu varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete girdikleri, devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM’de gerekli komisyonlar oluşturulmasını istedi.

Davutoğlu’nun yazılı açıklaması şu şekilde:

"2003’ten 2016’ya kadar çeşitli konumlarda ve üst düzeyde birlikte çalıştığımız Sn. Cumhurbaşkanının, şahsım ve Başbakanlık yaptığım dönemde Hükümetimde birlikte görev yapmaktan onur duyduğum bazı bakan arkadaşlarım hakkında en temel nezaket kurallarına bile uymayan, bu yüksek makama yakışmayan bir üslup ile dile getirdiği ağır ithamlara cevap vermek mecburiyeti doğmuştur. Bilinmelidir ki bu, şahsi bir mesele değil bir devlet ahlakı meselesidir.

Bir süredir İstanbul Şehir Üniversitesi hakkında yürütülen haksız kampanyanın, garezle bir eğitim kurumuna yapılan saldırıların ulaştığı aşama ibretlik bir hale gelmiştir. Her şeyden önce üniversite ile ilgili böyle bir kararın bir siyasi partinin Merkez Karar ve Yönetim Kurulunda alınmış olması hem üniversiteye yönelen husumetin altında yatan gerçek niyeti hem devlet düzenimizin gelmiş olduğu durumu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Aileleriyle birlikte 7000 öğrenciyi mağdur etme pahasına sergilenen bu öfkeye neyin sebep olduğunu, kimin nereye savrulduğunu, kamu kaynaklarının hangi amaçlarla nasıl kullanıldığını, ekonomik servet oluşturma bakımından kimlerin nasıl statü değiştirdiklerini milletimiz çok iyi bilmektedir.

Başbakanlığım süresince yaptığım uygulamalar konusunda şahsıma yöneltilen tek ithamın, hiç bir şahsi hakkımın ve çıkarımın olmadığı, kızıma, oğluma, damadıma, gelinime bırakmayacağım bir eğitim kurumuna arazi devri olmasından sadece onur duyarım. Sayın Cumhurbaşkanının Başbakanlığı döneminde çıkan 4046 sayılı yasaya istinaden gerçekleşen bu devir ile bahsekonu arazinin rant alanı haline dönüşmesi engellenmiş ve kamuya ait olan bu değerli arazinin doğal ortamı korunarak yine kamunun hizmetinde kalması sağlanmıştır.

Bir arazinin üniversiteye tahsis edilmesi ile devredilmesi arasındaki tek fark zaten rayicin altında belirlenen bir yıllık kira bedelinden ibarettir. Devir işlemi tahsis bedellerinden kaçınmak ya da kamu arazisini mülk edinmek için değil, Danıştayın tahsis işlemini iptal etmesinden sonra yukarıda zikredilen yasa uygun olarak zorunlu olarak yapılmıştır. Devri yapılan arazinin eğitim dışında kullanılması zaten mümkün değildir ve üniversite amacının dışına çıkmamıştır.

Bu süreç içinde farklı kesimlerden herkesin de kabul ettiği gibi Şehir Üniversitesi bir üniversite geleneğinin oluşumu açısından kısa sayılacak bir sürede bu ülkenin iftihar kaynağı olmuştur. Bugün hangi haksızlıklar yapılırsa yapılsın, bunlar da geçecek ve Şehir Üniversitesi de onun düşünce özgürlüğüne dayalı idealleri de yaşamaya devam edecektir. Üniversiteyi üniversite yapan araziler ve binalar değil bilim insanları ve öğrencilerin oluşturduğu sosyal iklimdir. Her gördüğü araziye dolar hesabı ile değer biçenler bunu anlayamazlar.

MAL VARLIKLARI VE BU MAL VARLIKLARINDAKİ DEĞİŞİMİ ARAŞTIRMAK ÜZERE TBMM’DE KOMİSYONLAR OLUŞTURULMALI

En temel nezaket kurallarına dahi uymayan bu üsluba rağmen Halk Bankası konusunda açılan tartışmayı anlamlı buluyorum. Bugün bir milat olmalıdır. Çağrım açıktır: Madem ki bu ülkeye hizmetten gayrı hiç bir hedef gütmemiş ve bütün bir ömrünü buna adamış bir başbakana ‘dolandırıcılık' iftirasında bulunulmuştur, o zaman şu anda görev yapanlar da dahil olmak üzere yaşayan bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu bakanlar ve özelleştirme yüksek kurulunda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal varlıklarını ve bu varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete girdikleri/devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM'nde gerekli komisyonlar oluşturulmalı ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiği vechile yetimlerin hakları son kuruşuna kadar korunmalıdır. Ben şahsım adına artık üyesi olmadığım yüce TBMM'ne hesap vermekten bir an bile imtina etmem.

Ayrıca bu komisyonlarda kamu bankalarının, Şehir Üniversitesi de dahil olmak üzere hangi vakıflara ve şirketlere nasıl kredi verdikleri, hangi şirketlerin borçlarının yapılandırıldığı, kimlerin hangi yöntemlerle kurtarıldığı, kimlerin ise batmasına seyirci kalındığı şeffaf bir şekilde ortaya konmalıdır.

Bu araştırma ve soruşturma neticesinde objektif hukuki kriterlerle izah edilemeyen varlıklar ve kaynaklar Hazineye intikal ettirilerek bir ‘yetim ve yoksul' fonu oluşturulmalı ve bu fon yetimlere, öksüzlere, şehit yakınlarına, gazilere ve sayıları her geçen gün artan işsizlere dağıtılmalıdır.

Böylesi bir sürecin işletilmesi her zaman samimi bir şekilde savunduğum şeffaflık ilkesinin de hayata geçirilmesini sağlayacaktır. Telaşa mahal yoktur ve hiç kimse tereddüt etmemelidir. Yaşanan bütün bu süreçler, ne kadar üzücü olursa olsun, gerçek hukuk devletinin, demokratik hakların ve özgürlüklerin, adaletin ve şeffaflığın egemen olacağı günlerin habercisidir."

DAVUTOĞLUCULAR'DAN DA TEPKİ

Öte yandan, Erdoğan'ın sözlerine Davutoğlucular da tepki gösterdi.

Kuruluşundan beri AKP’nin bütün kademelerinde önemli görevlerde bulunmuş olan Yavuz Değirmenci Erdoğan’a kamu bankaları aracılığıyla verilen kredileri hatırlattı.

Bir diğer Davutoğlucu isim olan Güzin Yıldız ise, "Halkın yolsuzluktan en çok şikayet ettiği dönemin idarecileri Yetim hakkından bahsediyorlar. Vay halimize..." dedi.

İşte o paylaşımlar:

Erdoğan’ın konuşmasının ilgili bölümü ise şöyle:

“İstemezdim. Bilmiyorum şu anda da telefonlarına girdi mi? Malum İstanbul’da bir şehir üniversitesi meselesi ortaya çıkardılar. Ve bu Şehir Üniversitesi meselesinin özellikle bir siyasi ayağında bizim olduğumuzu, bir siyasi ayağında da malum zatın olduğu söyleniyor. Şunu çok açık ve net söylemek zorundayım; Şehir Üniversitesi’nin tahsisini Başbakanlığım döneminde yapan benim. Tahsisini yapan ben olduğuma göre daha sonra malum zat Başbakan olunca bu tahsisi Şehir Üniversitesi’ne mülkiyet devrine dönüştürmüştür. Türkiye’de hiçbir üniversiteye tapu ile mülkiyet devri yoktur, olmamıştır. Bunlar dürüstlüğü kimseye bırakmıyor değil mi? Öksüz yetimin hakkını kalkıp kurdukları üniversiteye tapu devri yapmak suretiyle, özelleştirme yüksek kurulu başkanı sıfatıyla bunu sağlıyor.

Peki bu nasıl doğruluk. Peki yanında kim var? Sayın Babacan var onun da imzası var bu işin altında… Başka kim var; Mehmet Şimşek var. Başka kim var; O zaman Ulaştırma Bakanı olarak, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun içinde olan Feridun Bilgin var. Hani bunlar dürüsttü. Dürüstlüğü bunlar kimseye bırakmıyordu. Dürüstlüğünüz buysa bu ülke batmış. Ben bunu niye anlatıyorum. Kimin ne olduğunu yaptıkları ile öğrenin diye. Bitmedi. Ve bunlar Halk Bankasını da dolandırmaya çalışıyorlar. Halk Bankası’ndan bunlar kredi talebinde bulunuyorlar. Halk Bankası bunlara ciddi bir kredi veriyor. Fakat bunlar Halk Bankası’na ödemelerini yapmıyorlar. Tabi ödeme yapmayınca Halk Bankası da kendilerini sürekli uyarıyor. Şu anda Halk Bankası’na olan borçları 417 milyon noktasında. Şimdi yapılandıralım diyorlar. Neyi nasıl yapılandıracaksın. Yaptıkları kampanya şu; Spor kulüplerinin borçları yapılandırılıyor da Şehir Üniversitesi’nin ki niye yapılandırılmıyor. Ya sen Halk Bankası’na teminat bile vermedin. Futbol kulüplerinin bütün tribünlerdeki gelirlerine banka el koyuyor. Senin neyine el koyacak? Maltepe’de Tekel’e ait olan yer, zamanında benim tahsis ettiğim, bankaya teminat gösteriyorlar. Bunu mu banka teminat kabul edecek.

Bunu da geç…

Bir başka alavera dalavera daha yapıyorlar. O da; Alacağımız öğrencilerin ödemelerine ipotek koyun. Sen mevcut kotanı doldurmamışsın. Böyle bir kotayı nasıl oluyor da bankaya teminat gösteriyorsun.

Tabi bizi halef-selef olduğumuz Cumhurbaşkanı aradı. ‘Siz bu işi arzu ederseniz halledersiniz’ dedi. Kendisine ‘temenni ederdim ki siz benim yerimde olun. Biz geçmişte bankaların nasıl iflas ettiğini biliyoruz. Hamdolsun 17 yıldır bizim dönemimizde bizim bankalarımızın hiçbirisi kasaları boşaltmadı biz de kasayı boşaltamayız.’

İşin başından itibaren Ülker Grubu buraya ciddi destekler verdi. Daha sonra Ülker Grubu da buradan çekildi. Ülker Grubu bizim desteğimizi de açık net söyledi.

Şunu net söyleyeyim; Buranın hamisi Marmara Üniversitedir. Şimdi de ne diyorlar biliyor musunuz; ‘Marmara Üniversitesi borçları ödesin.’ YÖK’te kendilerine ‘o zaman siz de mütevelli heyetini bırakın. Marmara Üniversitesi yaptığı atamalarla burayı götürsün.’   ‘Yok’ diyorlar. ‘Mütevelli Heyetini bırakmayız.’ diyorlar.

Tezgah başka. Biz ne oradaki öğrencilerin ne de akademisyenlerin düşmanıyız. Hiçbir vakıf üniversitesinde bunların yaptığı gibi bir uygulama yok."

Odatv.com