Erdoğan’ın açıkladığı paketin kaderi kimin elinde?
Erdal Sağlam DW Türkçe için yorumladı.
Çankaya Köşkü’nde açıklanan 19 madde, koronavirüs nedeniyle daha da kötüleşen ekonomiyi kurtarır mı? Erdoğan’ın taleplerinin hayata geçmesi hangi kesime bağlı? Erdal Sağlam DW Türkçe için yorumladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ekonomik İstikrar Kalkanı” adını verdiği, koronavirüs salgınının ekonomik etkilerini azaltmak için hazırlanan tedbirler paketini açıkladı. Erdoğan, Çankaya Köşkü’nde topladığı zirveden sonra yaptığı açıklamada, yazılı metindeki 21 önlemden 19’unu sıraladı. Önce özetle paketin ne getirdiğinden söz edelim, akabinde ekonominin duran çarklarına nasıl bir etkisi olduğunu değerlendirelim.
Açıklanan paket, genel olarak işletmelerin kredilerinde, vergi, SGK gibi yükümlülüklerinde erteleme imkanı getiriyor. Turizm başta olmak üzere, salgından doğrudan etkilenen sektörlere ek imkanlar tanıyor. Kriz nedeniyle işçi çıkartmalarını caydırmak için de teşvik tedbirleri yer alıyor. Bu arada emekliler ve yaşlılar için sosyal imkanlar da pakette yer aldı.
Erdoğan’ın açıkladığı maddelerin büyük bölümünde, bankacılık sektöründen beklentiler var. Krediler konusunda, KOBİ'ler başta olmak üzere işletmelere esnek davranmaları isteniyor. Önümüzdeki üç ayda ödenmeyecek krediler için “mücbir sebep” kaydı getiriliyor, böylece işletmelerin “kara liste”ye girmesi engellenmiş olacak.
Bankaların tavrı kilit olacak
Alınan tedbirlerin istenen sonuçları verip vermeyeceği, büyük ölçüde bankaların tavrına bağlı olacak gibi gözüküyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, özel olarak bankaların işletmelere yardımcı olması gerektiğini tekrar tekrar vurguladı. Alınan tedbirlerle kamu alacaklarının bir kısmından vazgeçilirken, büyük bir kısmının ise üç ve altı ay süreyle ötelenmesi öngörülüyor.
Paketin önemli bir ayağını ise banka kredilerindeki şartların yumuşatılması ve kredi ötelemeleri oluşturuyor. Kamu bankaları için, örneğin Halk Bankası’ndaki esnaf kredilerinin ötelenmesi için bir sorun olmayacağı açık. Ancak özel bankaların bu tedbirlerin uygulanmasında ne kadar gönüllü olacakları, paketin etkisi açısından önemli rol oynayacak. Çünkü bankaların mevcut kredileri yeniden yapılandırmaları, teminat kurallarında esneklik sağlamaları, yeniden kredi vermeye sıcak bakmaları için zorlayıcı şartlar pakette yer almıyor.
İşlerin düzelmeyeceğini bile bile…
Önümüzdeki üç aylık sürede ödenmeyen kredi taksitlerinin mücbir sebep olarak sayılması; daha önce yapılan "ödenmeyen kredilerin takibe alınması için üç ay yerine altı ay beklenmesi” gibi mevzuat değişiklikleri, elbette bankaların elini rahatlatacak önlemler. Ancak bankaların, kredi müşterilerinin durumunu en iyi bilen kurumlar olduğu açık. Bu nedenle bankaların salgın olmadan önce de işleri bozulan işletmeler için kredi uzatımlarına ya da taze kredi vermeye sıcak bakmaları zor olacaktır. Salgın geçtikten sonra durumlarının düzelmeyeceğini bile bile, bazı işletmelere nasıl kolaylıklar sağlayacaklar, bu nokta şimdilik belirsizliğini koruyor.
Banka yönetimlerinin kendilerinin de bu durumdan etkilenmemek, ileriye dönük müşteri kaybına yol açmamak ve kamu yönetimi ile çatışmamak gibi kaygılarla esnek olmaya çalışacakları açık. Ancak buna rağmen, bile bile kredi hacimlerini nasıl artıracakları konusu şimdilik meçhul. Bu süreçte bankalar için gelen şikayetlerin artması, gerekli şartları getirmemesine rağmen bazı şirketlerin politikacılara "Bankalar bize söylediğiniz kolaylığı tanımıyor” baskısı yapacağı kesin.
Açıklanan önlemler nasıl etkili olur?
Tedbirler paketinde genel olarak salgından zarar gören sektörler ve genel işletme sorunlarına çözüm arandığı, bu tedbirler kanalıyla işçi çıkartmalarının azaltılmasına çalışıldığı gözüküyor. Ancak konut sektörüne dönük kredi maddesinin bu paket içerisinde yer alması, tedbirler paketinin inanılırlığı açısından sorun oluşturuyor. “Hükümet yine inşaat sektörüne kıyak yapmaya çalışıyor” algısının, açıklanan tedbirlerin amacına uymadığını söylemek gerek.
Peki, bu tedbirler ne kadar etkili olur, ne sonuç verir? Her şeyden önce salgının dünyada ve bizde ne kadar süreceği, bu sorunun yanıtını bulmakta kilit rol oynayacak. İş dünyasının, salgın uzadığı takdirde bu tedbirlerin sürelerinin uzatılacağına -şimdiden- kesin gözüyle baktığını söyleyebiliriz. En çok zarar gören sektörlerden olan turizm sektörünün bu önlemleri genel olarak olumlu karşıladığını biliyoruz. Esnaf kesimine de, bu tedbirler sayesinde üç aylığına nefes alma imkanı tanındığı söylenebilir.
“100 milyar” rakamı gerçekçi mi?
Özetle; geçici bir süre için gereken mali tedbirlerin alındığı söylenebilir. 100 milyar TL olarak açıklanmasına rağmen yükün bu kadar olmayacağı, bunun içinde vazgeçilmeyip ötelenen gelirlerin ciddi bir payı olduğunu düşünürsek, paketin aşırı bir kamu yükü getirmeyeceği de söylenebilir. Bu noktada yeni tedbirler gerekip gerekmeyeceği, mevcut tedbirlerin tekrar uzatılıp uzatılmayacağı; toplam yükün oluşumu ve bütçe disiplini açısından belirleyici rol oynayacaktır.
Asıl önemli nokta ise Türkiye’nin salgın öncesi zaten bozulmuş olan mali dengelerinin bundan sonra nasıl düzeltileceği. Yani geçici önlemler bittikten sonra radikal yapısal tedbirler alınmadığı takdirde mevcut ekonomik yapının tekrar tekrar sıkıntılara girmesi kaçınılmaz olacaktır.
Rasyonel olan; şimdiden geçici tedbirler sonrası ekonomik dengelerin kalıcı olarak düzeltilmesi için kapsamlı, radikal önlemlerin yer alacağı bir ciddi ekonomik paket hazırlığı yapmak olacaktır. Ancak bu konuda umut var mı derseniz; geçmiş tavra bakarak bunu söylemek çok zor.
Erdal Sağlam
Deutsche Welle Türkçe