Erdoğan’ın büyük üzüntüsü
İlahiyatçılar neden öğretmen olmak istemiyor acaba?
Erdoğan’ın büyük üzüntüsü: ilahiyatçılar neden öğretmen olmak istemiyor acaba?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ev sahipliği yaptığı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin 70’inci Kuruluş Yılı töreninde bu derdi artık içinde tutamadı, ortaya döktü.
O kadar imam-hatip okulu açmışlardı, ilahiyat fakülteleri açmışlardı ama mezunları öğretmen olmak istemiyordu. Ne imam-hatiplere, ne düz liselere öğretmen olmak istiyorlardı.
Tabii oralarda yaşanan aksaklıkları yazan yok, pek duyulmuyor, ama neyse ki Cumhurbaşkanı söyledi de öğrendik: birçok imam-hatip okulunda kuran dersleri boş geçiyor, hatta din ve ahlak kültürü derslerine öğretmen bulunamıyormuş. Neden acaba?
Belki soruyu başka türlü sorsak daha kolay cevap bulabiliriz.
İmam-hatipliler, ilahiyatçılar neden öğretmen olmak istesin ki?
Acaba onlar da kendilerini öğretmenlikte dirsek çürütmek yerine devlet kurumlarında, kâğıt üzerinde bağımsız kurullarda, kamu şirketlerinin, hatta artık büyük özel şirketlerin de yönetim kurullarında, yönetici koltuklarında görmek istedikleri için olabilir mi?
Acaba imam-hatiplerde öğretmen olmayı, her toplumda bulunan idealistleri istisna sayarak söylüyorum, yeterince “havalı”, hatta yeterince itibarlı bulmadıkları için olabilir mi?
İmam-hatip liselerinden mezun olanların kaçının üniversiteye girişteki ilk sıra tercihleri ilahiyat fakülteleri acaba?
Okulların adını değiştirip ailelerin çaresiz itirazlarına rağmen imam-hatip okulu yapınca, Cumhurbaşkanının deyişiyle “dindar nesiller” yetiştirildiği mi varsayılıyor yoksa?
İmam-hatiplerde verildiği söylenen üst düzey eğitime rağmen üniversiteye giriş sınavlarında acaba neden başarı sıralamalarında hâlâ fen liseleri, Anadolu liseleri var? Herhalde imam-hatiplere giden çocukların algı eksikliğinden, ya da tembel öğrenci oluşlarından değil.
Hayat, Payitaht dizisindeki boş böbürlenmeler gibi değil ki. Ama madem dindar olması istenen nesle Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ten daha çok örnek gösterilmek istenen İkinci Abdülhamit oluyor, örneği Abdülhamit’ten verelim. Abdülhamit’ten örnek alınacaksa, Türk imparatorluğunun da, Osmanlı hanedanının yıkılışını hızlandıran Alman patentli pan-İslamist maceracılıktan değil, bu topraklardaki ilk ciddi eğitim reformu örnek alınabilir mesela. Abdülhamit bilmez miydi matematik, fizik, kimya gibi geleceği kuram dallara ağırlık veren rüştiyeler, mülkiyeler, tıbbiyeler kurmak yerine ilahiyat fakültelerine ağırlık vermeyi? “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” diyen, oturup geometri kitabını daha iyi anlaşılsın diye Türkçeleştiren Atatürk de o okullarda yetişmişti, bugün vefasızca kötülenmeye çalışılan ama 70’inci yılı “Neden öğretmen olmak istemiyorsunuz?” sitemiyle kutlanan Ankara İlahiyat Fakültesini açan İsmet İnönü de.
Öğretmen olmak isteyerek öğretmen okullarına giren, mezun olan binlerce genç atamaları yapılıp öğrencilere ders anlatmak için can atarken, kimileri canlarına kıyarken, neden Cumhurbaşkanı özel olarak imam-hatip ve ilahiyat mezunlarının öğretmen olmaktan kaçınmasına dertleniyor?
Dertlenecek o kadar sorun var ki her yıl “reform” adı verilen değişikliklerle öğrencileri de aileleri de çaresizliğe iten, parası olanın çocuklarına daha iyi eğitim verip Batı ülkelerine göndermeye çalıştığı, ülkedeki fırsat eşitsizliği makasını her yıl biraz daha açan eğitim sistemimizde…
O kadar çok sorun var ki, ilahiyat mezunlarının imam-hatiplerde kuran derslerine öğretmen olmak istememesine dertlenmeye varana kadar…