Erdoğan’ın en büyük başarısı, muhalefetin siyasi kalıpları kırmasını sağlamak
AK Parti ve MHP karşısında oluşan cephe
Seçime doğru: Tayyip Erdoğan’ın en büyük başarısı, muhalefetin siyasi kalıpları kırmasını sağlamaktır
İleride, uzun yıllar sonra, içerisinde bulunduğumuz 21 yıllık AK Parti dönemini ilgi alanı olarak seçip değerlendirecek tarihçiler, dönemin başarıları-başarısızlıkları konusunda ulaşacakları yazılı-sözlü malzemelerle baş etmekte zorlanacaklar; bundan hiç kuşkum yok.
Tarihin ilk yazıcıları sayılan günümüzün siyasi yorumcularının bir bölümüne göre iktidarın ‘başarı’ hanesine yazılan politikalar, bir başka grup yorumcuya ‘başarısız’ görülebiliyor çünkü.
Geleceğin tarihçisinin işi zor: Tarihin hiçbir döneminde olmayan bollukta yazılı-sözlü malzeme ellerinde olacak, ancak o malzemelerden sağlıklı bir değerlendirmeye varmaları hiç de kolay olmayacak.
Hem onlara -geleceğin tarihçilerine- yardımcı olmak hem de günümüzü anlamaya katkıda bulunmak için, iki tarafın da üzerinde uzlaşacaklarını sandığım bir çıkarımım olacak: AK Parti dönemine kişisel damgasını vurmuş olan, ilk dönemin başbakanı, son dönemin de cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, partisinin 21 yıllık iktidarında, Türk siyasi hayatının yerleşik parametrelerini köklü biçimde değiştirmeyi başardı.
Bugün AK Parti ile MHP özde ve sözde birlik ve beraberlik içerisinde; bu ilk kez oluyor…
Zorunlu bir evlilik durumu bu onlar için…
[Geçmişte, 1970’li yıllarda ‘milliyetçi cephe’ hükümetlerinde ortaklık yapmış MSP ve 1980’lerde aynı milletvekili listesinde seçime katılmış Refah Partisi de MHP ile işbirlikleri sergilemişlerdi, ancak her iki dönemde de bugünkünü andıracak bir benzeşme söz konusu olmadığı gibi, birliktelikler de uzun sürmemişti.]
Daha önemlisi ise, AK Parti ve MHP karşısında oluşan cephedir.
Kökleri arandığında Anayasa Mahkemesi tarafından birbiri ardına kapatılmış Necmettin Erbakan’ın partilerinde bulunabilecek iki muhafazakar parti -DEVA ve Gelecek partileri- ile bütün siyasi tarih boyunca CHP’yle mücadele etmiş bir sağcı parti -Demokrat Parti- Cumhuriyet’ten önce kurulmuş CHP ile ortak bir program hazırladıkları gibi, şimdi de bir ittifak çatısı altında seçime gidiyorlar.
Aralarına MHP’ye alternatif olarak kurulmuş İYİ Parti’yi de alarak…
Erbakan’ın partilerinin kapatılmasını desteklemişti CHP.
Refah Partisi’nin DYP ile kurduğu Erbakan başbakanlığındaki koalisyon hükümetine karşı askerlerin giriştiği ‘post-modern darbe’ diye adlandırılan 28 Şubat sürecinin yanında yer almış, AK Parti iktidarında da askerlerin ‘e-muhtıra’ çıkışını alkışlamış bir partiden söz ediyorum.
Bundan çok değil 5 yıl önce, bugün CHP’nin girişimiyle oluşmuş olan ‘Millet İttifakı’ gibi bir birlikteliği, kimse düşünemezdi.
Tayyip Erdoğan’ın en büyük başarısı budur. O olmasaydı böyle bir birliktelik asla gerçekleşemezdi.
Seçimlerde AK Parti’nin sürekli işine yaramış olan ayrıştırmacı siyaset dili, iktidarın karşısında bir ortak cephe oluşmasına yol açtı. Son yıllarda dozu iyice artan o dil, CHP’ye benzemeyen eğilimlerin temsilcisi olan partileri onunla işbirliğine sevk etti.
Ayrıştırma bu bütünleşmeyi sağladı.
Millet İttifakı çatısı altında buluşan altı parti, önümüzdeki seçimde birlikte sandıktan iktidar olarak çıkmayı ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı seçtirmeyi hedefliyor.
CHP liderini…
Kemal Kılıçdaroğlu da, kendisinden önceki CHP genel başkanlarının uğramayı asla düşünmeyeceği türden etkinliklere katılıyor, onların ağızlarından çıktığı hiç duyulmamış ifadelerle konuşuyor, bir zamanlar yasak olması için çaba gösterdikleri başörtüsü eksenli kadın özgürlükleri konusunda garantiler veriyor…
AK Parti’nin, seçim öncesinde karşı karşıya kaldığı bu durumun önüne çıkardığı sorunlarla baş edebildiği söylenemez.
Bocalıyor AK Parti.
Geçmişte muhalefeti köşeye sıkıştırmakta hiç zorlanmadığı eski söylemler bu defa işe yaramıyor. Vaktiyle kendisinin yanında yer almış, elleriyle başbakanlığı teslim ettiği Ahmet Davutoğlu ile başbakan yardımcısı yaparak ekonomiyi, dış politikayı ve Avrupa Birliği müzakereciliğini tevdi ettiği Ali Babacan’ın Kılıçdaroğlu’nun yanındaki varlıkları görüntüyü bozuyor.
Davutoğlu ile Babacan’a fırlatılan salvolar ise, muhafazakar kesimden beklediği tepkiyi görmüyor AK Parti’nin…
Muhalefetin birlik ve beraberlik görüntüsü geçici de olmayacak gibi; özellikle de seçim iktidar değişikliğini getirirse…
Tayyip Erdoğan, izlediği politikalar ve benimsediği söylemlerle siyasetin dokusunu kalıcı biçimde değiştirmiş durumda.
Bir daha her şey eskisi gibi olmayabilir.
Her yenilik gibi bu da yeniliği eylemleriyle sağlamış olanlar dışında kalanlarca tam benimsenmiş değil.
Parti içerisinde duyulan kaygılar dışarıya gözlem olarak yansıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhafazakar seçmene şirin görünme çabasıyla ‘sağ’ limana doğru dümen kırdığı eleştirisi bayağı yaygın.
Dün T24’te Murat Sabuncu şu tespitte bulunuyordu:
“İttifakın ‘milliyetçi kanadı’ sağlam yani. Zaten muhafazakar kanat da son derece kuvvetli. Peki ya sol sosyal demokrat kesim? Yani CHP’nin tabanı? Kemal Kılıçdaroğlu çok önemli bir adımla helalleşme adı altında bir hamle başlattı. Daha önce partisinin bir şekilde uzak kaldığı hatta zaman zaman mutsuz ettiği kesimlerle barışacak adımlar attı. İyi ki attı.
“Ancak bunları yaparken sosyal demokrat kimliğinden uzaklaşmaya başladığını düşünüyorum. Konu sol sağ milliyetçi muhafazakar yarışı değil elbet. Ama eğer seçim kazanılırsa ortaya konması gereken dengede sosyal demokrasi-sol geride hatta eksik kalacak gibi. Cumhurbaşkanı adayı herkesi kucaklamalı önermesi doğrudur, ama o kucaklamada kendi değerlerine uzak kalmak yanlış olur.”
İyi niyetli, hatta kısmen yerinde uyarılar bunlar.
Ancak bir şeyi de unutmamak gerekiyor: Yakınlaşma, birbirini tanıma sürecinde eskiyle araya mesafe koyma yalnızca CHP’de yaşanmıyor; onunla beraber hareket eden muhafazakar kimlikli partilerde de eski kabullerinden uzaklaşma iyice belirgin hale geldi. CHP’ye baktıklarında geçmişte hep olumsuzluklar görürken, CHP’de temsil edilen eğilimin şimdilerde daha çok olumlu yönlerini fark etmekteler.
Seçim bekledikleri sonuca ulaşır ve hazırladıkları kapsamlı programı uygulamadaki mutabakatları iktidarda da devam edebilirse, siyasi hayatımız açısından geleceğe umutla bakmayı getirecek yeni bir döneme kapı gerçekten aralanabilir.
O zaman “Tayyip Erdoğan’ın en büyük başarısı” daha iyi anlaşılır hale gelecektir.
FEHMİ KORU