Erdoğan'ın en zor manevrası: Cumhur İttifakı'ndan reform çıkar mı?
Erdoğan'ın reform yapması mümkün mü?
Erdoğan'ın en zor manevrası: Cumhur İttifakı'ndan reform çıkar mı?
Çakıcı'nın MHP eliyle siyaset sahnesine çıkarılması tesadüf görünmüyor. Bahçeli, bu hamleyle Erdoğan'ı neye zorluyor? Arınç'ın sözleri, akabinde Diyarbakır'daki şafak operasyonu neyin habercisi? Bülent Mumay'ın analizi.
Erdoğan'ın Türkiye'yi 18 yıldır tek başına yönetmesinin arkasındaki en büyük sır, eski köprüleri yıkıp yenilerini inşa etmek. Birbirine taban tabana zıt pozisyonlar arasında yeni siyaset oyunu kurmak; yeni ittifak veya koalisyonlar inşa etmek en büyük başarısı belki de… Erdoğan'ın içinde olduğu her türlü pozisyonun bir rezervi vardı elbette, karşıt cephelerle negatif bir enerji birikimine yol açıyordu. Ama bunlar, bertaraf edilmeyecek ölçüde olmadığı için yeni pozisyonlar almak güç değildi.
Ancak Erdoğan'ın özellikle barış sürecine son verdikten, akabinde 15 Temmuz darbe girişiminden sonra izlediği yol, eskisi gibi büyük manevralar yapmasına izin vermiyor. MHP lideri Bahçeli ile kurduğu Cumhur İttifakı, sadece siyasi bir işbirliği olmadı. Paylaşılan şey, sadece siyasi iktidar değildi. Devletin çelik çekirdeği ve pratikleri, bu ittifak çerçevesinde yeniden şekillendirildi. Her türlü demokratik, ekonomik ve diplomatik akıldan uzaklaşarak…
Erdoğan'ın reform yapması mümkün mü?
İttifakın bugün Türkiye'yi, özellikle de Saray iktidarını taşıdığı yerde; yeniden şekillendirilen devlet mekanizmasında bir açılım yapmak pek mümkün görünmüyor. 2023 seçimleri öncesinde tablonun pek parlak olmadığını, iktidarı kaybetme ihtimalinin olduğunu açıkça gören Erdoğan, damadı Berat Albayrak'ı -şimdilik- kenara park etti, çeşitli alanlarda reform vaadinde bulundu. Erdoğan'ın "küresel siyaset ve ekonomideki değişimlere ayak uydurmak" şeklinde gerekçelendirdiği, aslında koltuğu korumak için dile getirdiği reform vaadinin samimiyeti ayrı bir tartışma konusu. Ancak Türkiye'yi demokrasinin kırıntılarıyla yeniden tanıştıracak kadar küçük adımlar atmasına, kendi elleriyle yarattığı ittifak ve "Devlet"in izin vermesi pek mümkün görünmüyor. Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmadığı, bir genci arkadan ateş ederek öldüren polisin beraat ettiği bir iklimi değiştirmek ne kadar mümkün?
MHP'nin "sınırsız-sorumsuz" ortaklığı
Bu soruların yanıtlarını vermeden önce, başkanlık sisteminin kime ne kazandırdığına bakmak gerekiyor. Dünyada eşi benzeri olmayan yeni yönetim sistemimiz, elbette Erdoğan'ın elini güçlendirdi. Ancak bu sistemden Erdoğan'dan daha çok faydalanan MHP ve lideri Bahçeli oldu. Yetki ve gücü kullanıp sorumluluktan vareste olmak… Yeni Türkiye'nin otokrasiye dönüşmesinin itici gücü olup muhalefet gibi davranmak. Berat Albayrak'ın ve Erdoğan'ın ekonomi politikalarını sonuna kadar destekleyip askıda ekmek dağıtmak. Sınırsız ve sorumsuz bir şey bu. Yeni ittifakın yapısı gereği AKP'nin de şahinleşmesiyle, MHP'ye yönelik orantısız bir güç ve seçmen transferi oldu.
Bahçeli bıçağın ucunu niye gösterdi?
İşte bu noktada, Erdoğan'ın reform vaadinden önce birkaç kez "başkanlık sisteminde değişiklik" sinyali vermesi, bu sistemden epey kârlı çıkan MHP'nin sigortalarını attırdı. Akabinde gelen reform sözü ise MHP tarafında alarm zilleri çalmasına yol açtı. Bu noktada Bahçeli'nin, kendi elleriyle cezaevinden çıkardığı mafya lideri Alaattin Çakıcı üzerinden bıçağın ucunu göstermesi elbette tesadüf değil. "Ekonomi, hukuk ve demokraside seferberlik" vaat eden Erdoğan'ın, Çakıcı'nın CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na yönelik tehditlerine sessiz kalması, tepkiler üzerine birkaç gün sonra cılız bir soruşturma açılması, MHP'nin ilk hamlesinin başarılı olduğunu gösteriyor.
Bahçeli, Erdoğan'ın reform vaadinden hemen sonraki grup toplantısında desteğini açıkladı. Ancak akabinde Kavala ile ilgili HSK yazısından sonraki açıklaması, Erdoğan'a dolayısıyla reform vaatlerine yönelik bir sınır çizer nitelikte. Bahçeli'nin dünkü "Terörist Demirtaş ve Soros'un tetikçisi ve tedarikçisi Osman Kavala" tanımlamasından sonra iktidarın atacağı her türlü adımın, MHP'nin ilan ettiği kırmızı çizgilere çarpma ihtimali yüksek.
Çiçek ve Arınç ne yapmaya çalışıyor?
AKP'nin eski ağır topları Cemil Çiçek ve Bülent Arınç'ın dün yaptıkları açıklamalara gelirsek… Her iki isim, halen Saray'da kurulan danışma kurulunda Erdoğan için görev yapıyorlar. İktidarın son dönemdeki uygulamalarından hoşnut olmadıkları zaten biliniyordu, peki neden şimdi çıkış yapma gereği duydular? Cemil Çiçek'in, "Reform kelimesi çok aşındı. Bize insan ve ahlak reformu yapmak lazım" demesi, Arınç'ın ise Kürtlerin yaşadıkları zulümden, Demirtaş ile Kavala'nın serbest bırakılmasını istemesinden ne anlamalıyız? Belli ki bu ağır toplar, özellikle Berat Albayrak'ın partideki ağırlığının -şimdilik- ortadan kaldırılmasıyla, boy gösterme ihtiyacı duydular. Bunun, Erdoğan'la danışıklı dövüş, reform vaatlerine destek olarak algılanması biraz sığ bir yorum olarak kalacaktır. Her iki isim, birkaç yıldır AKP saflarından gelen "fabrika ayarlarına dönme" talebini dile getirmiş oldular.
MHP lideri Bahçeli'nin basın danışmanı Yıldıray Çiçek'in, Arınç'ın sözlerine yönelik "Haysiyetsiz, şerefsiz, terörist övücü" şeklindeki çıkışı, MHP'nin ne bir reform ne de bir "fabrika ayarı" istediğini ortaya koydu. Arınç'ın sözlerinin dolaşıma girmesinin üzerinden 24 saat geçmeden, bu sabaha karşı Diyarbakır'daki Kürt avukat, gazeteci ve aydınlara yönelik operasyon başlatılması da hiç tesadüf değil. MHP, ortağı olduğu ve AKP ile birlikte şekillendirdiği çelik çekirdeği harekete geçirdi. "Ne Demirtaş'ı bırakması, dışarıda kalanları da aldırırız" mesajıyla AKP'ye ince bir mesaj verdi.
Demokrasi kriteri: Diyarbakır sokakları
Daha önce belediye başkanlarının plastik kelepçelerle sıraya dizildiği KCK operasyonları için "Bizim değil, paralel yapının işi" diye günah çıkarak AKP, bakalım bu sabahki operasyondan sonra kimi suçlayacak? Bu devlet içi çatışmaların bedelini, AKP-MHP ittifakının dışındakiler ödeyecek olsa da; bu tür operasyonlar Cumhur İttifakı'nda "hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler" olmasına yol açacak.
Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden eski Başbakan Mesut Yılmaz, "AB'ye giden yol Diyarbakır'dan geçer" diyordu. Yaklaşık 30 yıl geçmesine rağmen, bu retorik hâlâ geçerli. AB üyeliği rafa kalkmış olabilir... Ama demokrasiye ilişkin en küçük reformun yolu hâlâ Diyarbakır sokaklarına gelecek huzurdan geçiyor.
Bülent Mumay
Deutsche Welle Türkçe