“Erdoğan’ın koltuğunu koruması döviz kuru üzerindeki baskıyı arttırır”
Alternatif ekonomi politikaları ne olabilir?
“Erdoğan’ın koltuğunu koruması döviz kuru üzerindeki baskıyı arttırır”
ANKARA —
Ekonomiye ilişkin olumsuz verilerin seçim bağlantılı siyasi belirsizlikle birleşmesi, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu sonrasında uygulanacak ekonomi politikalarına ilişkin farklı senaryoların tartışılmasına neden oluyor.
Çok sayıda ekonomist, akademisyen ve analist, seçim sonrasında mevcut ekonomik programın terk edilerek geleneksel yaklaşıma geçiş yapılması gerektiğine ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, Uluslararası Para Fonu (IMF) destekli bir programın, cari işlemler dengesinin finansmanı açısından zorunlu olduğunu savunanlar da var.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) Maliye ve Para Politikası Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr.Coşkun Cangöz, cumhurbaşkanlığı yarışında Recep Tayyip Erdoğan’ın koltuğunu koruması halinde, döviz kuru üzerinde büyük bir baskı oluşacağını söyledi.
Dr. Coşkun Cangöz, Erdoğan’ın geleneksel yaklaşıma geçmek yerine mevcut ekonomik programı koruyacağına işaret etti; ancak 2018 yılından bu yana bu ekonomik modelin söylenen çerçevede sonuç vermediğini ifade etti.
''Piyasada 20 liradan döviz bulmak mümkün değil; 21-22 lira gibi rakamlar söz konusu''
Türk ekonomisini ‘dolarize bir ekonomi’ olarak niteleyen Dr. Cangöz, “Her ne kadar resmi kur 20 lira civarında gibi olsa da piyasada 20 liradan döviz bulmak mümkün değil. 21 ya da 22 lira gibi rakamlar söz konusu ve seçim sonrasında ne olacağı da ister istemez bayağı bir soru işareti, buradaki dinamikler temelde adayların uygulayacakları ekonomi politikalarıyla ilişkili” dedi.
Bütçe açığının giderek büyüdüğünü ve yaklaşık 400 milyar liraya yakın bir açık olduğuna dikkat çeken Dr. Cangöz, cari işlemler dengesinin de yine son 5- 10 yılda görülmedik ölçüde yüksek olduğunu kaydetti.
Bu durumun sokaktaki seçmen açısından ne anlama geldiğini ise Dr. Cangöz, “Bütçeniz açık veriyorsa ve bu açık giderek artacaksa ister istemez vergiler tarafında bir baskı olmasını bekleyebilirsiniz. Hatta kamunun yaptığı harcamalardan bir kısıntı yapmasını bekleyebilirsiniz. Bu olayın bütçe ile ilgili boyutu. Şimdi cari işlemler tarafı ile ilgili baktığımızda bu defa Türkiye'nin yurtiçi ve yurtdışı işlemleri çerçevesinde oluşan döviz akımlarının bakiyesinden bahsediyoruz ve burada da dış ticaret dengesi yılbaşından beri baktığımızda ortalama 8-10 milyar her ay açık veriyor ve yıllık bazda da 250 milyar dolar döviz ihtiyacı söz konusu, bunun da tabii bulunması gerekiyor. Yani içeride bütçeye baktığımızda vergi ve harcamalar kanalından bir takım baskın surları söz konusu. Yurtdışıyla ticaret ilişkisine baktığımızda da yine ciddi anlamda bir döviz ihtiyacı söz konusu. Bütün bunun ikisi bir araya geldiğinde tabii ki döviz kurları üzerinde baskı yaratacak“ sözleriyle açıkladı.
Dr.Cangöz, cari işlemler dengesinin son yıllarda görülmedik seviyelere ulaşması ve bütçe açığının yine çok hızlı bir şekilde artış göstermesinin faizlerin daha da inmesine ve kur üzerine daha da çok baskı yapmasına sebebiyet vereceği için kurun daha yukarı doğru gitmesi beklentisinin söz konusu olduğunu söyledi.
Alternatif ekonomi politikaları ne olabilir?
TEPAV Maliye ve Para Politikası Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr.Coşkun Cangöz ilk tur sonrası yaşananları, “Zaten ilk turda Erdoğan'ın daha yüksek oy aldığının ortaya çıkmasıyla birlikte Türkiye'nin kredi temerrüt takas oranları da bir anda 600-700’lere yükseldi ki bu çok yüksek bir oran. Bu CDS diye tabir ettiğimiz oran bize şunu söylüyor: Bir ülkenin borçlanma tahvilleri uluslararası piyasada yapmış olduğu borçlanma tahvillerinin temerrüde düşmesi olasılığına karşılık bir tür sigorta primi gibi düşünebilirsiniz, bundan dolayı bu sigorta primi bir anda çok yükseldi. Neden? Çünkü temerrüt ile ilgili tereddütler oluşmaya başladı. Şimdi bunun alternatifi olarak ne olabilir diye baktığımızda bu defa Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği ekonomi politikalarına bir bakmak gerekiyor. Orada söylenen temelde daha geleneksel ekonomi politikalarının uygulanması ile ilgili bir tercih söz konusu. Bu da nedir? Merkez Bankası tarafından verilen politika faizi yeni baştan ekonomi için belirleyici bir unsur haline gelecek. Enflasyon hedeflemesi rejimine tekrar dönülecek, enflasyon düşürülecek kısa vadede ve bütçede tasarruf odaklı birtakım tedbirler alınacak. Harcamalar yeni baştan düzenlenecek. Şu anda bilmediğimiz koşullu mali yükümlülük diye tabir ettiğimiz birtakım yükümlülükler var, kamu işbirliği projeleri de bunların arasında, bunlarla ilgili birtakım çalışmalar yapılacak. Dolayısıyla bunların bütçeye getirdiği yükler azaltılacak. Fakat özetle baktığımızda daha geleneksel yani 2018 öncesi dönemde uygulanan ekonomi modelinde tekrar geri dönüş yapılacak“ diye özetledi.
Tüm bunların yapılması ile birlikte beklenti, özellikle yurtdışından döviz girişinin artması, hem borsaya devlet tahvillerine olan yatırımların artması hem de doğrudan yatırım diye tabir edilen ve işverenlerin gelip ülkede yatırım yapmasını sağlayacak yatırımların gündeme gelmesiyle istihdamın artması ve üretimin artması.
İki modeli karşılaştıran Dr. Cangöz, “Şu anda mevcut ekonomik modelin devam etmesi alternatifinde kur üzerinde daha büyük baskı olmasını bekleriz. Faizlerin de buna bağlı olarak ilerleyen dönemde arttırılması gerektiğini bekleriz. Faiz artınca tabi kredi faizler artacaktır. Faizler artınca genel olarak ekonomide maliyetler artacağı için fiyat artışları bekleriz ve enflasyonda da yine kısa vadeli bir gerileme beklemediğimiz gibi bir yükselme bekleyebiliriz. Alternatif olarak diğer modele baktığımızda da aşamalı bir şekilde enflasyonun düştüğünü görürüz. Ekonomide istikrar sağlandığını, kurda bir istikrar sağlandığını görürüz. Büyümenin tekrar sürdüğü patikaya geçtiğini görürüz. Dolayısıyla bu iki modelin aslında temelde iki ayrı yöne işaret ettiğini görmüş oluruz“ değerlendirmesinde bulundu.
VOA