Erdoğan’ın riskli Taliban hamlelerinin gerisinde ne yatıyor?

Afganistan uzmanı Kirchner, Türkiye’nin bu süreçteki hamlelerini, DW Türkçe’ye değerlendirdi.

Erdoğan’ın riskli Taliban hamlelerinin gerisinde ne yatıyor?


Erdoğan’ın riskli Taliban hamlelerinin gerisinde ne yatıyor?

Taliban’ın iktidarı ele geçirmesiyle birlikte Afganistan’da yabancı aktörlerin yeni bir güç mücadelesinin perdeleri aralandı. Afganistan uzmanı Kirchner, Türkiye’nin bu süreçteki hamlelerini, DW Türkçe’ye değerlendirdi.

Friedrich Ebert Vakfı'nın Afganistan Direktörü Magdalena Kirchner, Taliban'ın iktidarı ele geçirmesi ile birlikte bölgede başlayan kritik değişim sürecinin öne çıkan dinamiklerini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu bağlamdaki Taliban hamlelerinin gerisinde yatan nedenleri, DW Türkçe'ye değerlendirdi.

ABD'nin çekilmesiyle Afganistan'da küresel ve bölgesel güçler arasında başlayan yeni rekabet süreci ve Türkiye'nin Taliban ile işbirliğinin ortaya çıkardığı riskler ile ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Kirchner, Türkiye'nin Taliban ile işbirliği girişimlerinin aynı zamanda Batı için de bir tür "test sürüşü” niteliği taşıdığını kaydetti.

"İstanbul, Afgan diasporanının bir merkezi haline gelebilir" diyen Kirchner, Avrupa'ya göçün engellenmesinde Türkiye'nin kilit konumda bulunduğunu, AB'nin mülteci mutabakatını genişletmek istediğini söyledi.

Ancak Kirchner, seçmen desteği gerileyen Erdoğan'ın bunu kamuoyuna bir başarı hikayesi gibi sunmasının artık çok güç olduğunu aktararak, "mevzu artık paradan ibaret değil. Türkiye'de kimlik tartışmaları yaşanıyor. Ayrıca Türkiye ekonomisi, Suriyelilere ilaveten kalifiye olmayan Afgan işgücünü kaldırabilecek durumda görünmüyor. Erdoğan bunları yok sayamıyor, bu konuda Türkiye kamuoyunun desteğini kazanması da güç görünüyor" dedi.

Afganistan'daki görevi öncesinde Türkiye'de, Türk dış ve güvenlik politikaları konularında yürüttüğü çalışmalarla tanınan Magdalena Kirchner'e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

Friedrich Ebert Vakfı’nın Afganistan Bürosu Direktörü Magdalena Kirchner.

Friedrich Ebert Vakfı’nın Afganistan Bürosu Direktörü Magdalena Kirchner.

DW Türkçe: Taliban'ın geçici kabine listesi uluslararası kamuoyunda soğuk duş etkisi yarattı. ABD'nin "en çok aranan teröristler" listesinde yer alan bazı isimler en kilit bakanlıklara getirilirken, kabineye sadece Taliban'a yakın aşiretlerden isimlerin seçilmiş olması dikkat çekiyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Magdalena Kirchner: Taliban bir tercih yaptı. Batı'yı yatıştırmak ya da Afganistan'da uzlaşma sürecini başlatmak yerine tercihini kendi saflarını sıkılaştırmaktan yana kullandı. İlan ettikleri hükümet sadece Taliban'ın farklı kanatlarını bir araya getiriyor olması bakımında kapsayıcı… Ayrıca, Batılı büyükelçilikleri ve vatandaşlarını hedef alan büyük saldırılardan sorumlu olan ve hala yaptırım uygulanan bazı kişilerin kabinede yer alıyor olması nedeniyle de bu kabinenin, Batı tarafından hazmedilmesi son derece güç…

Türkiye'nin Kabil Havalimanı işletmesini üstlenmeye talip olması, bir çok ülkenin aksine büyükelçiliğini kapatmama kararı, Taliban'a üst düzeyde verilen sıcak mesajlar ve perde arkasında Katar ile birlikte Taliban ile yürütülen yoğun temaslar, uluslararası aktörler tarafından da yakından izleniyor. Size göre Türk hükümetinin Afganistan hamlelerinin gerisinde neler yatıyor?

AKP iktidarının, "yumuşak güç" projeksiyonu refleksiyle hareket ettiği görülüyor. Afganistan'ın cömert, iyiliksever bir partneri olarak, Müslüman dünyanın lideri olarak görülmek istemesi, AKP'nin bu şekilde varlık göstermek istemesi bu hamlelerin nedenlerden biri…

Kimi uzmanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kabil Havalimanı hamleleriyle, ABD ile ilişkileri düzeltmeye çalıştığını, kimileri ise Türkiye'nin tıpkı Suriye'de olduğu gibi ABD'nin bölgeden çekilmesiyle oluşan güç boşluğunda dengeleri kendi lehine çevirmeye çabaladığını söylüyor…

Türkiye, Kabil Havalimanı'nda sorumluluğunu üstlenerek eskiden sahip olduğu, Batı ile Doğu arasında köprü olma rolünü yeniden kazanabilmek istiyordu. Bu rol Türkiye'ye NATO'da, AB'de pozitif bir saygınlık sağlıyordu. Ama gelinen noktada Taliban'ın kontrolü bu kadar hızlı bir şekilde geri kazanması aslında Türkiye'yi Katar, Pakistan gibi bölgesel aktörlere yakınlaştırıyor ve artık Türkiye, Taliban'ın kapıları kapatmasına yol açan NATO kartını çok da gündeme getirmiyor. Ve görünen o ki gelinen noktada Taliban Türkiye'nin angajmanına açık, gayet tabii ki NATO bayrağı altında bu gerçekleşmeyecek. Ama yine de tahliye baskısı altındaki Batı'da da memnuniyet yaratacaktır. Ayrıca Türkiye'nin bu çalışmaları aynı zamanda Batı için bir deneme sürüşü gibi, Taliban'ın sınandığı bir boyut da taşıyor. Türkiye Taliban ile gerçekten bir işbirliği zemini oluşturabilirse havalimanı meselesinde, o zaman Batılı ülkeler de bu yönde adımlar atacaktır.

Bu sürecin Türkiye'yi bölgesel aktörlerle yakınlaştırdığına dikkat çekiyorsunuz. Bu arada bölgesel aktörler arasında da Taliban'a nüfuz etme rebaketi de sözkonusu. Türkiye ve Katar'ın Taliban'a Kabil Havalimanı ile dünyaya kapıları aralama vaadine, Taliban üzerinde güçlü bir nüfuza sahibi olan Pakistan'ın yaklaşımı önem taşıyor… Pakistan, Türkiye ve Katar'ın Taliban üzerindeki nüfuzunu artırmasına izin verir mi?

Bu Türkiye'nin Taliban'dan taleplerinin Pakistan'ın politika hedefleriyle çelişip çelişmeyeceğine bağlı. Türkiye ve Pakistan'ın çok yakın ilişkileri var. Üstelik Kabil Havalimanı meselesinde çok pratik bir argüman sözkonusu. Pakistan hava yollarının Kabil Havalimanı'nın uluslararası terminalini işletmesi çok güç. Türkiye'nin, bu alanda uluslararası çapta kabul görmüş Türk Hava Yolları ile çok daha fazla şansı olduğu da açık. Ve Pakistan, Taliban'a uygulanan uluslararası izolasyonun aşılmasını istiyor. Ne kadar çok ülke Taliban ile ilişkilerini görünür şekilde normalleştirirse o kadar Pakistan'ın çıkarını olacaktır.  Ama eğer Türkiye, Batı'nın, Amerika'nın gündemini dayatmaya çalışır, Taliban'ı zayıflatmaya çabalar, muhalefeti güçlendirmeye çalışırsa o zaman Pakistan bundan rahatsız olabilir.

Ayrıca Taliban'ın Kabil Havalimanı için aslında Birleşik Arap Emirlikleri'ne de (BAE) söz verdiği belirtiliyor. Gerçi son dönemde Türkiye ile BAE arasında gerilimi düşürmeye dönük adımlar atılsa da iki ülke örneğin Libya'da olduğu gibi vekalet savaşının karşı cephelerinde yer alan aktörler oldukları da bir gerçek… Bu sefer de Afganistan küresel ve bölgesel aktörlerin yeni bir vekalet savaşına sahne olabilir mi?

Afganistan geçmişte Türkiye için Batı ile ilişkilerinde önem taşıyan, o bağlamda varlık gösterilen bir yerdi. Şimdi ise farklı bir denklem ortaya çıktı. Yani Türkiye'nin Afganistan'da rol üstlenme girişimi ABD ile ilişkileri bağlamında değerlendiriliyor ama asıl Türkiye'nin Doğu'daki güçlerle ile ilişkileri yeniden şekil alıyor, güç dengelerinin yeniden şekilleneceği bir süreç yaşanıyor. Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan gibi pek çok aktör var. Ve evet, bu bağlamda Afganistan'ın Türkiye ile BAE'nin rekabetine sahne olması yeni bir mücadele alanı doğması da muhtemel… Çünkü şimdi havalimanı konusunda bu rekabet yaşanıyor, rekabetin nasıl gelişeceğini bekleyip görmek lazım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Türkiye'nin Taliban'ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok" ıklaması kamuoyunda büyük yankı uyandırmış, çok tartışılmıştı. Aslında bu çıkış Türkiye kamuoyunu bu yeni değişim sürecine hazırlama hamlesi miydi? 

Bu aslında bütün Batılı hükümetlerin yaşadıkları bir güçlük. Yirmi yıldır Taliban ile savaşıldı şimdi onlarla çalışılmak zorunda, bu da retoriğin değişmesini zorunlu kılıyor. Erdoğan tabii Taliban'ı olduklarından daha iyi göstermeye çalışarak ipin ucunu epey kaçırdı… Türkiye'deki muhafazakar kesimler bile bundan hiç hoşlanmadı. Gerici, radikal, terörist grup olarak tanınan Taliban ile Türkiye toplumu arasında böyle bir yakınlık imasında bulunulmasına neden bu kadar tepki gösterildiğini, bunun neden hakaret olarak algılandığını ben de gayet iyi anlayabiliyorum…

Türkiye’ye seyahat eden Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Afganistan’daki gelişmeleri Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmüştü.

Türkiye’ye seyahat eden Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Afganistan’daki gelişmeleri Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmüştü.

Peki Türkiye'nin Kabil Havalimanı'nda görev üstlenmesi ne ölçüde riskler barındırıyor? Özellikle IŞİD'in Afganistan'da oluşturduğu tehdit bağlamındaki değerlendirmeniz nedir?

Şiddetin tırmanması durumunda tabii ki riskler artacaktır. Ancak Türkiye'nin Afganistan'da varlık göstermesi, Türk istihbaratının bizzat ve yerel partnerleri üzerinden istihbarat toplamasını sağlayacaktır, böylelikle Türkiye'nin deyim yerindeyse arka bahçesinde durumun kontrol altında olmasına çalışılacaktır. Türkiye ile İran arasında bu konuda çok daha fazla işbirliği olacaktır, Taliban hükümeti IŞİD konusunda nasıl ABD ile işbirliği yaptıysa Türkiye ile de yapacaktır kanımca. IŞİD tabii ki bir tehdit, ama öncelikle Taliban için bir tehlike. Bu nedenle Taliban olası tehdit ve saldırıları önlemeye, uluslararası, yabancı hedefleri korumaya çalışacaktır. Ama tabii ki IŞİD güçlenirse bu Türkiye için de sorun, ama Türkiye hiç angaje olmadığı takdirde de bu risk mevcut.

Türkiye'nin bu yoğun girişimlerinin arkasında, Suriye'den olduğu gibi büyük bir sığınmacı akını endişesinin etkili olduğunu düşünüyor musunuz?

Sığınmacı konusu muhakkak ki önem bir rol oynuyor. Mülteci meselesi Türkiye iç siyasetinin çok sıcak bir gündem maddesi, AKP sığınmacılar nedeniyle  tüm muhalefetin hedef tahtasında. Sığınmacılar konusu artık AKP iktidarının yumuşak karnı. Zaten Afganistan'dan Türkiye'ye göç vardı ama son gelişmelerle birlikte başkent Kabil'in Türkiye'ye akını söz konusu oldu, orta sınıf ve varlıklı kesim Türkiye'ye gitti. İstanbul, Afgan diasporanının bir merkezi haline gelebilir… Ayrıca İran'da olan ve henüz Türkiye'ye geçememiş olanlar da var…

Almanya da Afganistan'daki gelişmeleri konusunda Türkiye ile yakın bir diyalog içinde, çok sıcak mesajlar veriliyor. Yeni bir göç dalgası endişesi mi bunda belirleyici rol oynuyor?

Avrupa'da "2015'de yaşanan mülteci krizi bir daha asla yaşanmamalı" deniyor ama aslında halihazırda bu durumun içindeyiz ve Türkiye ve diğer bölge ülkelerine bu yoğun ziyaretlerin arkasında da bu endişe yatıyor. Avrupa'ya göçün engellenmesinde Türkiye'nin kilit konumda bulunduğu biliniyor. Bu nedenle Avrupalılar mülteci mutabakatının Afganlara genişletilmesi için çalışacak. Transit ülkelerde kalmaları için Afganlar için daha iyi yaşam koşulları oluşturulmaya çalışılacak bu yolla da Avrupa'ya geçişler önlenmeye çalışılacak. Ama Türkiye artık daha fazla sığınmacıya ev sahipliği yapma kapasitesi olmadığını söylüyor tıpkı Pakistan ve İran gibi… Görünen o ki görüşmeler yoğun ve çetin pazarlıklara sahne olacak ama Almanların çok diplomatik ve sıcak mesajlar vermesinin gerisinde sığınmacıların transit ülkelerde kalmasını sağlayabilme hedefi yatıyor.

Ancak seçmen desteği gün geçtikçe azalan Cumhurbaşkanı Erdoğan için AB ile Türkiye arasında mülteci mutabakatının genişletilmesi kamuoyuna sunulabilecek bir başarı hikayesi gibi durmuyor…

Evet, Türk tarafı için durum çok daha güç. Çünkü mevzu artık paradan ibaret değil. Türkiye'de kimlik tartışmaları yaşanıyor. Ayrıca Türkiye ekonomisi, Suriyelilere ilaveten kalifiye olmayan Afgan işgücünü kaldırabilecek durumda görünmüyor. Erdoğan bunları yok sayamıyor, bu konuda Türkiye kamuoyunun desteğini kazanması da güç görünüyor.

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe