Erken seçim geliyor

Kılıçdaroğlu, "Saray ülkeyi yönetemediğini görecek ve zorunlu olarak erken seçime gitme ihtimali çok yüksek" dedi.

Erken seçim geliyor


Kılıçdaroğlu, "Saray ülkeyi yönetemediğini görecek ve zorunlu olarak erken seçime gitme ihtimali çok yüksek" dedi.

  

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’nin ülkeyi yönetemediğini halkın gördüğünü belirterek erken seçim için, “Erken seçim talebi siyasilerden çok vatandaşlardan geliyor. Bu talep dipten gelen bir dalga gibi Saray’ın da karşısına çıkacak. Saray ülkeyi yönetemediğini görecek ve zorunlu olarak erken seçime gitme ihtimali çok yüksek” dedi.

Yurttaşların büyük sorunlar altında ezildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, Saray’daki hayat için ise “Lale Devri” benzetmesi yaptı. BirGün Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Aydın, Yayın Koordinatörü Yaşar Aydın ve Ankara Temsilcisi Nurcan Gökdemir’in yönelttiği sorulara CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun verdiği yanıtlar ana başlıklarıyla şöyle:

SORUNLAR DERİNLEŞTİ

Öncelikle şunu vurgulamalıyım ki bizim bir erken seçim talebimiz yok. Biz erken seçimi doğru bulmuyoruz. Ancak bu tablonun vatandaşımız açısından da bir değerlendirmesi var. Çünkü tek adam rejimine geçtikten sonra ülkedeki sorunların hem arttığını hem de derinleştiğini görüyorlar. Oysa halka kendi medyaları aracılığıyla ve Erdoğan meydan meydan gezerek tek adam rejiminin bütün sorunları çözeceğini, Türkiye’nin ekonomide çok büyük başarılara imza atacağını, işsizliğin azalacağını, enflasyonun düşeceğini defalarca dile getirdi. Vatandaş da “Eskiyi biliyoruz bir de bunu deneyelim” dedi. Aradan epey de süre geçti. Ve bu sürenin sonunda şu gerçek ortaya çıktı: Enflasyon düşmedi, ekonomi neredeyse durdu. İşsizlik büyük bir hızla artıyor. Yüzbinlerce vatandaşımızı son bir yılda işsiz kaldı. Toplam işsiz sayımız sekiz milyona dayandı. İcra dairelerinin yükü ortada. Tarımdan sanayiye, hizmet sektöründen tutun hemen hemen her alanda ciddi daralmalar olduğunu, var olan sorunların derinleştiğini vatandaş görmeye başladı. Vatandaş bunu mutfaktan değerlendiriyor. Doğalgaz parası ödüyor bakıyor ki geçen ay ödediği faturayla bu ay ödediği fatura arasında fark var. Marketten alışveriş yapıyor geçen ay aldığı ile bu ay aldığı arasında fark var. Aldığı aylığın, asgari ücretin kendisine yetmediğini, eğitim masraflarını karşılamadığını görüyor. O zaman oturup doğal olarak şu soruyu soruyor, “Hani ekonomi uçacaktı, işsizlik düşecekti?” Bütün bunların hepsi bir tarafa halk, var olan sorunların altında ezilmeye başladı. Türkiye’nin bu şekliyle yönetilemeyeceği gerçeğini artık sokaktaki vatandaş da görüyor. Bir de şu var, Saray’da yaşayanların bütün bu sorunlardan haberleri hem var hem yok. Çünkü bu sorunları vatandaşın gözünden kaçırmak istiyorlar. Başka gündem maddeleri yaratarak “Biz bu sorunları nasıl öteleyebiliriz” arayışı içindeler. Bununla ilgili gündem değiştirmek istiyorlar, medyaları bu şekilde yayınlar yapıyor. Ama sonuçta vatandaş, sofrasında ekmeğin azaldığını görüyor.

İNSANLAR GRAMLA ET ALIYOR

 

Geçenlerde bir araştırma getirdiler. Tüketimi en fazla azalan ürünlerden birisi kırmızı et. İnsanlar kasaptan et alamaz noktaya geldiler veya gramla et almaya başladılar. Doğrudan doğruya vatandaşın beslenmesiyle ilgili… Bütün bunları az önce vurguladığım gibi işsizlik verileri üzerinden de değerlendirmek gerekiyor. Üniversiteyi bitirmiş ya da askerden gelmiş ama iş yok. Bir belediye başkanı arkadaşım ile konuşuyoruz, şunu söyledi: “Üniversite mezunuyum bana iş verin’ demenin ötesinde, ‘Ben iki üniversite bitirdim üzerine doktora yaptım bana iş verin’ talepleri gelmeye başladı.”

SARAY LALE DEVRİNİ YAŞIYOR

Bu tabloyla bunlar yönetemezler. Yönetilemediğini artık herkes görüyor. Doğal olarak vatandaş “Yönetemiyorsunuz, Bizim sorunlarımıza kapalısınız” diyor. Saray’da ailecek oturuyorlar, lale devri yaşıyorlar, bunların hiçbir sorunu yok aslında. Erken seçim talebi siyasilerden çok vatandaşlardan geliyor. Bu talep dipten gelen bir dalga gibi Saray’ın da karşısına çıkacak. Saray ülkeyi yönetemediğini görecek ve zorunlu olarak erken seçime gitme ihtimali çok yüksek.

RÜŞVETÇİ BÜYÜKELÇİ OLDU

Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor. Rüşvetçiler büyükelçi tayin edildi. Sonra da dünyadan saygı bekliyorsunuz. Çikolata kutusu içerisinde rüşvet alan adamı büyükelçi atadığınızda o ülkedeki yöneticiler, yazarlar, çizerler dalga geçmeyecek mi? “Bir rüşvetçi geldi bizim ülkemize” diyecekler... Birikimli insanı değil sadakat olarak kendilerine bağlı insanları seçtiler ve ülke bu hale geldi.

ESKİYE DÖNMEYİ KASTETMİYORUZ

Demokratik bir yönetime ihtiyacımız var. Hem içeride hem dışarıda ciddi sorunlar yaşanıyor. Biz bugünkü sisteme “dikta yönetimi” diyoruz. 20 Temmuz sivil darbesiyle yönetilmektedir ülke. Yazarların, çizerlerin, avukatların, askeri öğrencilerin, STK yöneticilerinin hapiste olması da bunun en tipik örneğidir. 12 Eylül’de ne yapıldıysa 20 Temmuz’dan sonra da Türkiye’de aynı şeyler yapıldı. Bizim demokratik bir anlayışa ihtiyacımız var. Biz “demokratik parlamenter sistem” derken eskiye dönmeyi kastetmiyoruz. Bunun da altını çizelim. Eski yapı, 12 Eylül’ün, 12 Mart’ın ana unsurlarını bünyesinde taşıyan ama demokratik olmayan bir yapıydı. Örneğin parlamento bir anlamda liderlerin baskısı altındaydı. Milletvekillerinin özgür iradesi yoktu. O zaman yapılması gereken; darbe hukukundan arınmış bir Anayasa ve hukuk sistemiyle Türkiye’nin yeniden hukukunun inşa edilmesi.

BOP ERDOĞAN İÇİN SÜRÜYOR

Türkiye’nin beş temel sorunu var; eğitim, dış politika, ekonomi, toplumsal barış ve demokrasi. Bu beş temel soruna iktidar olacakların kilitlenmesi lazım. İzlenen dış politikanın 180 derece değişmesi lazım. Şam yönetimi ile ilgili Suriye’de sorun çözülmek isteniyorsa eğer, Türkiye’nin Şam yönetimiyle süratle görüşmesi lazım ve karşılıklı büyükelçilerin atanması lazım. Mısırla kavga edilmemesi lazım. Mısırla yapılan kavga Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin kaybına yol açıyor. Suriye’de yapılan kavga Ortadoğu’da Türkiye aleyhine farklı dengelerin ortaya çıkmasına yol açıyor. Erdoğan Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı olarak üstlendiği görevi yerine getiriyor. Bunu içeride farklı gösteriyor ama tümüyle egemen güçlerin sözcüsü ve onların bütün taleplerini yerine getiren bir aktördür. Erdoğan halka farklı konuşuyor, egemen güçlerle bir araya geldiğinde onlara farklı konuşuyor. Onlardan talimat alıyor ve talimatı yerine getiriyor. Bunu egemen güçler de çok iyi biliyor. Dolayısıyla Erdoğan onlar için vazgeçilmez bir isim konumunda yer alıyor. Her istediklerini yapan ve yerine getiren bir isim.

DEMOKRASİ İÇİN İTTİFAKA DEVAM

İttifaka, “Demokrasiden, yargı bağımsızlığından, kadın erkek eşitliğinden, ekonominin düzelmesinden, işsizliğin azalmasından, devlet yönetiminde şeffaflıktan, liyakatten yana olan birliktelik, diyoruz. Çünkü demokrasiye bizim de ihtiyacımız var, Saadet Partisi’nin de İyi Parti’nin de HDP’nin de diğer partilerin de ihtiyacı var… Demokrasiyi ve güçler ayrılığını savunanların bir araya gelip demokratik bir yapının oluşması hedefiyle ortak hareket etmeleri gerekiyor. Bunun içinde Anayasa da var. Yerel yönetimlerde güzel bir işbirliği oldu. Ondan önceki seçimlerde de işbirliğimiz oldu. Elbette ki şu farklı bir gerçek, her birimiz farklı siyasetleriz. Dünyaya bakışlarımız farklı olabilir, ama sonuçta demokratik standartlara aynı pencereden bakma gibi bir avantajımız var. Bu avantajı da kullanacağız. Bundan sonra da bu birliktelik devam eder mi? Türkiye’ye demokrasi gelene kadar bu birlikteliğin devam etmesi lazım. Çaba harcanması lazım. Biz de çaba harcayacağız.

IMF TARTIŞMALARI

Arkadaşlarımız IMF ile gizli saklı bir görüşme yapmış değil. Gizli görüşme otelde mi olur? Ülkeye IMF’yi davet eden bunlar. Ki IMF hangi ülkeye gitse, bu türden görüşmeleri yapar. Bizim çabamız ülke IMF’ye muhtaç olmamasının çabasıdır. Ben Ekonomik kriz ilk işaretlerini vermeye başladığında, yaklaşık bir yıl önce 13 madde halinde Ekonomik krizden çıkışın yol haritasını ortaya koyduk. Sonrasında da defalarca bu çerçevede önerilerimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz. Biz ülkemizin huzurlu geleceği için tüm sorunlara ilişkin çözüm önerileri üretiyoruz. Dediğim gibi bizim çabamız ülkemiz IMF’nin kapısına gitmemesi içindir. “Gizli görüşme” diyenler, kendi sakladıklarına baksın. Tank Palet’i Resmi Gazete’de yayınlanmayan bir kararla Katar Ordusuna satacaksın, “Yap- İşlet- Devret” adıyla yandaşlara peşkeş çektiğin dövize endeksli ihalelerin maliyetini ve ülkemize getirdiği yükü açıklamayacaksın, McKinsey ile kapalı kapılar ardından görüşmeler yürüteceksin, sonra da çıkıp “Gizli Görüşme” diyeceksin. Biz her zaman şeffaflıktan ve saydamlıktan yana olduk, kimsenin şüphesi olmasın.

SORUN SİSTEMDE

Bürokrat su gibidir. İçinde bulunduğu tasın şeklini alır. Siyasi otoritenin verdiği talimatın gereğini yapar bürokrasi. Bürokrasi siyaset yapmaz, siyaseti üreten makam ayrıdır. Siyaseti üremedikleri için, tükendikleri için, bittikleri için birilerini suçlamaları lazım. Kim bu, bürokrasi. 17 yıldır değiştirmediğiniz bürokrat kalmadı. Bağımsız kurumların yönetimini bile tamamıyla değiştirdiler. Merkez Bankası’nın başkanını yasalara aykırı olarak değiştirdiler. Yani artık kabahat bulacakları alan kalmadı. CHP’yi suçluyorlardı, CHP yönetimde değil. Şimdi bürokrasiyi suçluyorlar. Binlerce iyi yetişmiş ve çalıştığı alanın uzmanı olan kişi var ve şu anda bunların tamamı işsiz. Çünkü her şey Saray’dan yönetiliyor. Saray’ın bürokrasisi var, bir de Türkiye Cumhuriyeti devletinin bürokrasisi var. Saray’ın bürokrasisi, kimlerin elinde olduğu belli. Orada ayrı bir devlet anlayışı var. Saray’da başka bir demokrasi var. Saray devletinde bir Dışişleri Bakanlığı var bir de Türkiye Cumhuriyeti devletinde Dışişleri Bakanlığı var. Bu Dışişleri Bakanlığı tümüyle devre dışı. Örneğin bakanlık yerine İbrahim Kalın açıklama yapıyor.

YENİ SİYASİ ÇABALARI TAKİP EDİYORUZ

Bugünden bir yorum yapmamız şık olmaz. Ancak takip ettiğimiz kadarıyla gerek Sayın Davutoğlu’nun gerek Sayın Babacan’ın etik değerlere bağlılığı ifade etmeleri, şeffaflıktan bahsetmeleri demokrasimizin gelişimi açısından çok değerli. Ki Sayın Davutoğlu başbakanlığı döneminde Siyasi Etik Yasa Tasarısı’nı gündeme getirmişti, unutmamak lazım. Dolayısıyla her iki ismin de açıklamalarında demokrasiye olan bağlılıklarını vurgulamaları bizim için güzel bir şey. Türkiye’de demokrasinin güçlenmesi açısından bir mesaj vermeleri, önemli diye düşünüyoruz.

DARBE ANAYASASINDAN KURTULALIM

Bugüne kadar hep ya askerler yaptı ya da birileri geldi baskı kurdu, yaptırdı. Yani demokratik olmayan ortamlarda Anayasa değişiklikleri oldu. Belki Türkiye tarihinde ilk kez bütün tarafların katıldığı daha demokratik,herkesin kabul ettiği bir Anayasa’yı hayata geçirebiliriz. AKP dahil toplumun tamamını kastediyorum.

Odatv.com