Eski Kalkınma Bakanı Doğan: AK Parti, MHP'ye alternatif olması için İYİ Parti ile görüşüyor

Doğan, "AK Parti, İYİ Parti ile uzlaşırsa MHP ile bağını koparacak" dedi

Eski Kalkınma Bakanı Doğan: AK Parti, MHP'ye alternatif olması için İYİ Parti ile görüşüyor




Eski Kalkınma Bakanı Doğan: AK Parti, MHP'ye alternatif olması için İYİ Parti ile görüşüyor

AK Parti'nin "HDP kapatılsın" çağrısına sessiz kalmasını, İYİ Parti ve diğer partilerle olan ilişki arayışından kaynaklandığını söyleyen Doğan, "AK Parti, İYİ Parti ile uzlaşırsa MHP ile bağını koparacak" dedi

Müslüm Doğan, Türkiye'de farklı kimlikleri ve özellikleriyle tanıman bilinen, tanınan birisi. 

Eski Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Doğan, Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) kuruluşunda yer aldı ve ilk dönem Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yaptı. 

Doğan, Haziran 2015 genel seçimlerinde İzmir 2. Bölge Milletvekili olarak Meclis'e girdi.

1 Kasım seçimlerinden önce Ahmet Davutoğlu başbakanlığında kurulan seçim hükümetinde Kalkınma Bakanı olarak görev aldı Doğan.

24 Haziran 2018 seçimlerinde aday gösterilmeyen Doğan, bir süre sonra HDP'den istifa etti.

Önce Gelecek Partisi ardından da Demokrasi ve Atılım Partisi'nden (DEVA) davet Doğan, HDP'den istifa ettikten sonra aktif siyasetten uzak kalmayı tercih etti.

Doğan, HDP siyasetinden Türkiye'deki Kürt-Alevi sorununa, Kılıçdaroğlu'nun Seval Türkeş ziyaretinden ekonomi ve hukuk reformuna kadar birçok sorumuzu yanıtladı.

 

Müslüm Doğan / Fotoğraf: Independent Türkçe
Müslüm Doğan / Fotoğraf: Independent Türkçe

 


"Oligarşik bir engel var. AK Parti bu sürece nasıl geldi? Hep yalanla dolanla bu sürece gelmiyor ki. Kitlelere bir şey ulaştırıyor, kendi siyasetini anlatıyor. Bugün yüzde 52 gibi bir oya ulaşıyor. O halde bizim parti politikasında, siyasetinde bir sorun var" diyerek istifa ettiniz. Bu geçen sürede aynı görüşte misiniz? HDP'nin istenilen oranda yüksek oy elde etmemesini hangi yanlış siyasete bağlıyorsunuz?

Evet, aslında paradigma doğru olabilir ki kesinlikle doğru. Ancak hayata geçirilen siyaset doğru değil ve bu hala devam ediyor. Paradigma geliştirilemiyor. Siyaset alanları geniş tabanlı alanlar olmaktan çıktı, dar alanda siyaset üretilmeye çalışılıyor. Ve dolayısıyla eleştirilerimizin maddi temelleri devam ediyor. Maalesef şu an siyaset üretilemiyor.

"DEVA ve Gelecek partilerinden davet aldım"

HDP'den istifa ettikten sonra herhangi bir partiden siyaset yapma teklif aldınız mı? 

Evet, birkaç partiden teklif aldım. Ama gelinen nokta itibariyle o partilerde de siyaset yapma olanağının doğru olmadığını düşündüm. Çalışmalarına da katıldım. Hatta iki partinin kuruluş çalışmasına davet edilmiştim. Ama o dönem partilerde yer almanın çok doğru olmadığını düşündüm. Hala da öyle düşünüyorum. 

Davet eden partiler kimlerdi?

Gelecek ve DEVA Partisi. 

"AK Parti'nin ortaya koyduğu siyaset tek kişilik oligarşik bir yapıya dönüştü"

Kısa süre de olsa Kalkınma Bakanlığı yaptınız, adında adalet ve kalkınma olan partide bu kavramlar kaldı mı?

Kesinlikle kalmadı. AK Parti'nin ortaya koyduğu siyaset tek kişilik oligarşik bir yapı. Zaten devletin ideolojik tercihi nedeniyle de AK Parti'nin böyle bir siyaset geliştirmesi gündeme alması da artık söz konusu değildir. Çünkü siyasal İslam ile Kemalizm'in tarihteki ilk buluşmasıdır. Aslında her iki taraf içinde "denize düşen yılana sarılır" mantığı söz konusudur. Burada Kemalizm ile siyasal İslam ilk kez bu noktada buluştular. AK Parti'nin geçmişine ilişkin söyledikleri ile şu anda ortaya koyduğu siyaset birbirine uymuyor.

"Ziyaret siyasi tükenmişliktir"

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Maraş Olayları"nın yıldönümünde Alparslan Türkeş'in eşi Seval Türkeş'i ziyaret etmesi bazı Alevi sivil toplum kuruluşlarının tepkisine neden oldu. Siz ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ziyaretin özellikle Maraş katliamının yıldönümünde seçilmesi kesinlikle doğru değildir. Kesinlikle yanlış bir ziyaretti. Biz öyle değerlendiriyoruz. Bu konu Alevi toplumu için hassas bir noktadır. CHP'nin ortaya koyduğu bu siyaset tarzı Aleviler için kabul edilebilir değil. Özür dilenerek belki saygılı bir yaklaşım gösterilmiştir ancak bunun derinlemesine sonuçları olacaktır. Bu kabul edilemez. Maraş katliamında yer alan güçler ve bunu provoke edenler ortadadır. Orayı ziyaret etmek bir anlamda siyasi tükenmişliktir. Bu alevi toplumu tarafından kesinlikle kabul edilebilecek bir husus değildir ve bunun sonuçları ortaya çıkacaktır.

"CHP Alevileri bir oy deposu olarak görüyor"

Ne gibi sonuçları olacak? Sonuçlardan kastınız nedir?

Alevilerin Kemalizm ile bir türlü bağları koparılamamakta, kopmamaktadır. Elbette bunun farklı nedenleri var. Dersim ve coğrafyasında, özelikle geniş Dersim'de, batı Dersim de bunun içine alındığında farklı bir ruhsal şekillenme söz konusu. Bu ruhsal şekillenme tabii günümüzün ve yaptığımız röportajın konusu değil. Ancak CHP Alevileri bir oy deposu ve kendini zorunlu bir siyaset kurumu olarak görüyor. Kesinlikle CHP'nin bu rahatlığının olumsuz sonuçları olacaktır. Aleviler şu anda ciddi ciddi bir muhasebe içerisindeler.

"Muhalefet, AKP karşıtlığından başka politika üretemiyor"

Ana muhalefet partisi CHP başta olmak üzere muhalefet partilerin performansını nasıl görüyorsunuz. Türkiye'de bir muhalefet sorunu olduğunu düşünüyor musunuz?

Kesinlikle düşünüyorum. Bir kere AK Parti karşıtlığında siyaset üretmeye devam ediyorlar. Ama başta Kürt sorunu olmak üzere nasıl bir ülke tasavvur ettiklerini, ülkedeki sorunları nasıl aşacaklarına ilişkin kesinlikle hiçbir ciddi politikaları yok. Şu an Kürt meselesinin çözümünde ortaya koyacakları siyasetleri yok. HDP'de dahil tüm muhalefeti kastediyorum. HDP çıkmaz sokaktaki siyaseti aşamamakta, paradigma geliştirememektedir. Bu eleştirileri başta da söyledim. CHP'nin ise sistemin bir kurucu partisi olarak geleceğe ilişkin hiçbir projesi yoktur. Bu sistemin devamından yana görünmekte. AKP karşıtlığıyla ortaya koydukları politikaların da halk nezdinde bir değeri yok. Siyaset anlamında muhalefetin çok ciddi bir üretimsizliği söz konusu. Hiçbir temel konuda halkın tartışabileceği yeni gündemleri söz konusu değil. Muhalefet bir üretimsizlik süreciyle karşı karşıya ve AKP karşıtlığı üzerinden siyasetini geliştirmek istemektedir. Bu yanlıştır. Çünkü ülkenin başta Kürt meselesi, ekonomik sorunları, farklı inançların sorunları gibi devasa sorunları var. Mesela Alevilerin çok ciddi sorunları var. Özellikle Alevi ve diğer inançlar yeni asimilasyon kurumlarıyla karşı karşıyadır. Muhalefetin bu sorunlara ilişkin hiçbir projeleri, hiçbir politikaları yoktur. 

"Her şey Kürt meselesinin nasıl ele alınacağına bağlıdır"

Erken veya vaktinde yapılacak seçimlerde Alevi oyların dağılımda bir değişiklik olur mu?

Aleviler toplumsal dokuları itibariyle çok gelişmiş politik bir toplumdur. Sınıf ve devlet bilinci oldukça sağlam bir toplum düzenine sahipler. Yatay anlamında en genç örgütlenme olanağına sahip bir toplumdur. Dağılım olarak tabii ki farklılaşabilirler. Ancak ülke gündeminin nereye gidebileceği, özellikle Kürt meselesinin hangi eksende olacağı meselesi önemlidir. Aleviler ülkenin en önemli sorununa göre siyasi perspektif ve tercihlerini ortaya koyacaklardır. He şey Kürt meselesinin nasıl ele alınabileceği ve çözüm önerisi üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu anlamda Alevileri kendilerine oy deposu görenlerle zorunlu bir adres olarak gösterilen başka partileri tercih etmeyebilirler. Bu konuda zorunlu değiller.

"Sünni bir devletin böyle karar alması söz konusu değil"

Almanya'nın Kuzey-Ren Vestfalya Eyaleti'nde Alevilik inancı resmi olarak kabul edildi. Yakın zamanda Türkiye'de de benzer bir kabulün olmasını bekliyor musunuz?

Çok yakın zamanda beklemek zor. Çünkü bir tercih var ve egemen Sünni devlet anlayışı sürüyor. Yani Sünni bir devletin böyle karar alması söz konusu değil. Şu an şartlar ve mevcut süreç itibariyle fazla umutlanmamak gerektiğini düşünüyorum. Aleviler kendilerini meşru bir zemine oturtmuş durumdalar. Kendi inanç ve öğretilerini her şeye rağmen sürdürüp ileri kuşaklara aktarma konusunda kararlılar. Ancak şu an böyle bir beklentiyi gündemlerine almış değiller. Elbette bir hukuk mücadelesi ve demokrasi mücadelesi içerisinde konumlanmalarını sürdürüyorlar. Ancak bu süreçte devletin inanç ve öğretimizi kabullenmesini beklemek de çok yanlış olur.

"Kemalizm ile siyasal İslam'ın aynı noktada buluşması yeni bir devlet modelini ortaya çıkardı" 

Kürt-Türk, Alevi-Sünni ayrışması veya kamplaşmasını nasıl görüyorsunuz? Geçmişe göre kıyasladığında daha fazla tehlike arz ediyor mu?

Evet, aslında tehlike anlamında bazı işaretler var. Devletin örgütlenme biçimi farklılaştı. Devlet eski devlet değil. Az önce de ifade ettiğim gibi devletin ideolojisinde özellikle Kemalizm ile siyasal İslam'ın bir noktada buluşması yeni bir devlet modelinin ortaya çıkmasına neden oldu. Çoğu insan savunma, ekonomi veya örgütlülükler anlamında olsun hala devletin yeni kurumlarını bilmemektedir. Kürt-Türk ayrımı meselesi aslında bu coğrafyada çok da ortaya atılacak bir husus değil. Çünkü bin yılık birliktelik, ortak yaşam ve kazanılmış değerler var. Kaygılarımız devlet politikalarıyla ilgilidir. Halkın birbiriyle olan ilişkilerinde böyle bir kaygı söz konusu değil ama devlet uygulama ve politikalarında ortaya konan ayrımcı, tekçi, ırkçı ve Turancı yaklaşımlar elbette ki toplumlar için birer tehlike olarak önümüzde duruyor.

"Alevi vali, kaymakam veya kuvvet komutanı yoktur"

Türkiye Alevilerin en büyük sorunu nedir? 

Türkiye Alevilerinin en büyük sorunu kendi inanç ve öğretilerini yeterince uygulayamamaları ve asimilasyona maruz kalmalarıdır. Alevi çocukları Sünni bir eğitimle, gençler Sünni bir atmosfer ile karşı karşıyadır. Hayatın her alanında Sünni uygulamalarla, egemen inanç öğretisinin baskısı hatta zaman zaman şiddetine maruz kalmaktalar. Örneğin Alevi evlerinin işaretlenmesi gibi. Mesela devlet oligarşisinin içerisinde hiçbir Alevi bürokrat bulunmamaktadır. En küçük memurundan en üst müsteşara kadar Alevi bulamazsınız. Vali, kaymakam, kuvvet komutanı veya emniyet genel müdürü bir Alevi yoktur. Devlet bu anlamda seçici davranmakta. Çünkü egemen Sünni devlet anlayışı söz konusudur. Siyasal İslam devlet ideolojisi ve Kemalist ideoloji buna izin vermiyor.

"Kürt sorunun çözümü için yen bir süreç başlayabilir"

Son dönemde Kürt sorunun çözümüne ilişkin yeni çözüm sürecinden söz ediliyor. Yeni bir çözüm süreci başlayabilir mi?

Elbette. Ben olasılık dahilinde görüyorum. Çünkü devletin de aslında ulaştığı son duraktır. Şu ana kadar silah harcaması ve bölge insanının kayıplarıyla beraber 3 trilyon dolarlık bir kayıptan söz ediliyor. Ekonomik kayıp bir tarafa farklı ruhsal bir şekillenme oluşuyor. Mesela gizli bir ulus bilinci gelişiyor. Yani Kürtler arasında pasif bir ulus bilinci söz konusu. Bu bilinç, ulus devletin uygulamalarından kaynaklanıyor. Şiddet artıkça bu ulus bilinci pasif olmaktan çıkacak ve ülkede gerçekten sorun olmaya başlayacak. Aslında devlet bir aygıt olarak, gelişmiş kurumları vasıtasıyla bu durumu tespit etmiş. Bu nedenle devlet siyasal yapılarla bir araya gelerek diyalog süreci başlatabilir. Bu süreç tekrar ele alınabilir. Ancak bu sefer bir mutabakat süreci hedefi önüne koymalıdır. Süreçte meselenin adı konulmalı ve mutabakat sağlanmalıdır. Bir şekilde bu sorun çözülmelidir. 

"Devlet, Kürt sorunun çözülmesi gerektiğini düşünüyor"

Ulus devlet kazanımları tek bir ulus için kullanılamaz. Tamam, geçmişte bir ulus devlet kurulmuş ve bir ulus adına tescil görmüştür ama bu tescil diğer milletlerin yararlanmayacağı anlamına gelmez. Başta ana dilde eğitim olmak üzere ülkede eşit yurttaşlık ve haklar temelinde Kürt ulusunun da temel hakları vardır. Bu hakları bir ulus devlet kazanımlarına heba edemezsiniz. Çünkü artık ulus devletler niteliğini yitiriyor. Yeni belirsizlik çağında bu sorunlar çözülmek zorunda. Türkiye bu sorunu çözmediği sürece hiçbir adım atamaz. Ekonomi ve siyasi gelişme sağlayamayacağı gibi gelişmişlik endekslerinin en altında kalmaya devam eder. Devlet de sorunun çözülmesi gerektiğini düşünüyor. Ancak şöyle bir belirsizlik söz konusu; devleti elinde bulunduran askeri ve sivil oligarşik yapılar ile ittihatçı anlayışlar bir direnç noktası olarak duruyor. Siyasetçilerin bu konudaki cesareti ve sorunun çözümü için ortaya koyacak politikaları bunu aşabilir. Bu yüzden umutlu olmalıyız. Ancak bunun zorunlu bir ihtiyaç olduğunu da belirtmek gerekir.

"AK Parti, MHP'yi dışarda bırakırsa İYİ Parti buna uygun bir parti"

Mevcut iktidarın Kürt sorununu çözeceğini düşünüyor musunuz?

Tabii ki düşürüm. Mevcut iktidar devletin temsilcisi ve çözmek zorunda. AKP'nin hala halktan aldığı desteği de bence doğru yorumlamak gerekir. Ekonomi, Kürtler veya inanç gibi yanlış siyasetine rağmen hala yüzde 37'lerle ifade edilen bir noktada duruyor. Eskiden şöyle bir kavram vardı; hükümet olurlar ama devlet olamazlar. Burada bir farklılık var. AK Parti devlet olmuş. Devlet tüm organları bir kişi ile ifade edilmektedir. Ve AK Parti kadroları hakimdir. Bu kadrolar, savcı, vali, emniyet müdürü ve ülkenin yöneticileridir. Bu anlamda bir şans vardır. Bu olumsuz olmasına rağmen AK Parti'nin bu sorunu çözmedeki elde ettiği gücü kullanması gerekiyor. Birlikte siyaset üretme anlamında MHP'yi sistem dışı bırakabilir. Bu noktada MHP'yi dışarda bırakırsa İYİ Parti buna uygun bir partidir. Hatta HDP de bu sürece katılabilir. HDP'nin tek amacı bu sorunun çözümünde anahtar rolü oynamasıdır. HDP siyaset kulvarında niçin var? Elbette bu sorunu çözmek için var. HDP'nin AK Parti ile bu soruna yoğunlaşması bence doğal ve olması gereken bir bakıştır.

"AK Parti reformun bir ihtiyaç olduğunu biliyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "ekonomi ve hukuk reformu başlatıyoruz" açıklamasını nasıl görüyorsunuz? Gerçek anlamda bir reformun olacağını düşünüyor musunuz?

Aslında olması gerekenin üzerinden gitmek gerekiyor. Eğer bir reform yapılacaksa cezaevlerinden başlanılmalı. İlk etapta siyasi tutukluların bırakılması zorunu bir ihtiyaçtır. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Ahmet Altan'ın tutulmaları hukuksuzluktur. Bu hukuksuzluk sürecinin aşılması gerekiyor. Eğer bir reform yapılacaksa buradan başlanılmalı. Ben bu reformu da zorunlu görüyorum. Hem ekonomik hem de hukuk anlamında bunlar ülkeyi gerçekten karanlığa götürecek engellerdir. Engelleri aşmak reformla mümkündür. AK Parti bu konuda ciddi araştırmalar yapan bir parti. Bunu herkes biliyor. Adım adım çalışmalar yapıyor ve çalışmalar sonucunda bunun bir ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla AK Parti bunu bir zorunluluk olarak yapacak.  Yoksa kendi isteğiyle oluşmuş bir durum söz konusu değildir. Ben umutluyum. Toplum olarak zorlamalıyız. Her şeyi AK Parti'nin iradesine bırakmamak gerek, yoksa bu iş sonuçlanmayabilir.

"Ülkenin hiçbir zaman MHP'ye ihtiyacı olmadı"

MHP lideri Bahçeli'nin "HDP kapatılsın" çağrısı ve AK Parti'nin sessizliğini nasıl yorumluyorsunuz?

MHP'nin bu konudaki direnmesini oligarşik yapının bir tezahürü olarak değerlendiriyorum. Klasik ulus devlet anlayışının bir dışa vurumudur. Yani HDP üzerinde bu kadar olumsuz bir siyaset ülkenin çıkarına değil ki. Ülke çıkarına olmayan bir şeyi sürekli deklare etmek siyaset insanının işi değildir. MHP soğuk savaş sürecinde kurulmuş ve o dönemin Turancı anlayışının ürünüdür. Bir türlü bunu aşamadılar. Aslında ülkenin hiçbir zaman MHP'ye ihtiyacı olmadı. İhtiyacı olmayan bir partinin bu süreçlerde yer alması da siyaset biliminin bir konusu olması gerekir. Yani ihtiyaç yok böyle bir partiye. AK Parti bu süreçte MHP ile yürümeyebilir. Eğer İYİ Parti ile bu görüşmelerini neticelendirir ve önemli bir sonuç alırlarsa ki İYİ Parti'nin de bu anlamda siyasetini biliyor ve zaman zaman da görüşüyorum. O vakit umut verici bir durum olabilir. MHP'nin HDP'ye karşı yönelimi beklenen bir durumdu ancak kabullenmeyecek bir durumdur. HDP'nin siyaset dışı bırakılması yeni bir kaosa ve kargaşaya neden olabilir. Bu olasılık dahilindedir. Yüzde 10'dan fazla 5-6 milyon oy seçmeni bulunan bir partinin demokrasi mücadelesinde direten bir partinin sistem dışı bırakılması kabul edilemez. AK Parti'nin bu konudaki suskunluğu ise İYİ Parti ve diğer partilerle olan ilişki arayışında olmasından kaynaklanıyor. Bu sessizlik ‘bu çıkmazı nasıl aşarım' arayışı ve sessizliğidir. AK Parti eğer İYİ Parti ile uzlaşırsa MHP ile olan bağını koparacağını düşünüyorum.

AK Parti'nin MHP'ye alternatif olarak İYİ Parti ile görüştüğünü mü söylüyorsunuz?

Evet, öyle düşünüyorum. Böyle sezgilerim ve az da olsa bilgim var.

"Yeni Osmanlıcılıkla bu işler çözülmez"

Gelecek ve DEVA Partilerinin bölgede etkinliğinin artığı dillendiriliyor. Söz konusu partilerin bölgede AK Parti'ye alternatif olması mümkün mü? Buna dair gözlemleriniz ne yönde?

AK Parti Kürtlerin yaklaşık yüzde 30'ü, HDP'de bunun yüzde 30-35'i alıyor. Diğer oylar da öbür partiler arasında bölüşülüyor. Doğrusu yeni partiler bir umut olmaktan uzaklar ve yeni bir söylemleri yok. AK Parti içerisindeki parti siyasetini aşacak boyutta değiller. Yani bir özeleştiri verilmiyor. Aşırı güvenlikçi politikalar o dönemde de vardı. Hem de ağır bir şekilde vardı. Yani Kürt yaşam coğrafyasındaki kentlere ilişkin yapılanlar, aşırı güvenlikçi politikalar, Suriye politikası, Ortadoğu… Yani yeni Osmanlıcılıkla bu işler çözülemez. Yeni Osmanlıcılık bu ülkenin ihtiyacı değil. Gelecek Partisi anlamında söylüyorum. Ama Ahmet Davutoğlu'nun söylediği şeyler de önemlidir. Şu anlamda önemlidir; o dönemde yaptıklarıyla yüzleşmesi aslında siyaset anlamında önemli gelişmedir. DEVA Partisi'nin de Kürt meselesi konusunda söylediği şeyler de önemlidir. Sorunun çözümünde yer alacak tüm güç ve siyaset kurumları bir araya gelmeli. Bana göre Kürt meselesinin çözümünde MHP'nin bile yeri var. MHP bile gelip bu konuda ‘biz sorunu çözmeliyiz' aşamasına gelmelidir. Kürt meselesi çözülmeden bu ülkede hiçbir sorun çözülemez. Bu sorun Çorum'un İskilip ilçesindeki bir aileyi de, Yozgat'ın Sorgun ilçesindeki fakir bir aileyi de, İstanbul'daki bir emekçiyi de etkiliyor. Bu sorunu çözüp gündemimizden çıkarmamız lazım. Kürt meselesi çözülmeyecek bir mesele değil. Sadece ulus devlet psikolojisinde gelişen ve bu psikolojisinin ortaya koyduğu tarihsel sürecin yarattığı ruhsal şekillenmenin doğru tespiti gerekiyor. Bu egemen ulus psikolojisinden vazgeçmemiz lazım. Ama Kürtlerin de ezilen ulus psikolojisinden vazgeçmesi gerekiyor. Ezilen ulus psikolojisi ile yaptığınız siyasetin anlamı olmuyor ve doğru bir siyaset değil. Kendimizi egemen ulusun yarattığı politikanın altında ezilen bir halk olarak görebiliriz ki bu böyledir. Ancak doğru bir siyaset mevcut şartları değerlendirmekten geçiyor. Elbette ki tarihsel süreçleri doğru analiz edeceğiz. Ama geldiğimiz nokta itibariyle de o psikolojiden kurtulmamız gerekir diye düşünüyorum.

"Vali ve kaymakamları halk seçmeli"

Son sözlerinizi alacak olursak genel olarak neler söylemek istersiniz?

Genel olarak şunu ifade etmek istiyorum. Bu ülkede yaşayan tüm insanlar olarak Kürt-Türk ve Alevi-Sünni ayrımı yapmadan bir arada barış içerisinde yaşamanın koşullarını yeniden yaratmak zorundayız. Bu yeniden yaratma eşitlik temelinde, eşit haklara sahip olmasıyla söz konusu olacaktır. Başta ana dilde eğitim olmak üzere Kürtçe Türkçe kadar, Türkçe düzeyinde bir eğitim hakkı ile değerlendirilmelidir. Kürtçe neyse Türkçe odur, Türkçe neyse Kürtçe de odur. Bu şartlar temelinde eğitim hakkı tanınmalıdır. Kürtler özgür olmalıdır. Özellikle yerel demokratik anlayışı geliştirilmesi anlamında söylüyorum. Yerel yetkilerin geliştirilmesi gerekiyor. Belki radikal gelecek ama bence Türkiye'mizin her yerinde her ilinde valileri ve kaymakamları halk seçmelidir. Bu çok demokratik bir gelişmeye olanak sağlar. Bu konuda sertleşmiş devlet kabuğunu yıkmamız gerekiyor. Eğer demokratikleşirsek bu devlet yaşar. Demokratikleşirsek bu ülke insanlarının birlikte yaşama şartları daha çok ortaya çıkar. Bundan korkmamalıyız. İleri demokrasiden korktukça, eski klasik devlet yapısına ulaşmış oluruz. Bu devlet yapısı kesinlikle demokratikleşmeli. Ulus devlet kazanımlarından vazgeçmeli demiyoruz, eşit dağıtılması gerektiğini söylüyoruz. Çünkü yarattığımız çok ortak değer var. Bunlar bir tarafa bırakacağımız ortak değerler değil. Et ve tırnak olmuşuz demiyorum ve bu tanımı kabullenmiyorum. Ancak her ulus ve milliyet özgür bir yaşam sürmeli. Devlet de demokratik bir aygıt olarak bunların toplumsal gelişmesine katkıda bulunmalıdır."

The Independentturkish