Ezilenlerin sesini duymayan medeniyet çökmeye mahkûmdur

Bu ülkede dört şey olmayacaksın

Ezilenlerin sesini duymayan medeniyet çökmeye mahkûmdur


“Bu ülkede dört şey olmayacaksın, bir kadın,  iki çocuk,  üç ağaç,  dört sokak hayvanı.” Yaşar Kemal’e ait olduğu söylenen bu ifade sadece ülkemizde değil bütün dünyada yaşanan kronik bir soruna işaret ediyor: Zayıf olan ezilmeye mahkûm olur. Eğer kendinizi koruyacak durumda değilseniz ya da yaşadığınız toplum sizi zayıflar kategorisinde değerlendiriyorsa kanatlarınız kırılıyor ve yenilgiyi baştan kabul ediyorsunuz. Cahiliye zihniyeti zayıfların üzerinden basıp geçiyor ve onları yok sayıyor.

İslam kadına bir ana ve bir eş olarak özel bir değer biçer ve onu insanlığın eğitmeni olarak görür. Cahiliye zihniyeti ise kadına hak ettiği değeri vermek şöyle dursun onu değersiz bir eşya gibi görür ve bütün haklarını ayaklar altına alır. Cahiliye kültüründen beslenen töre ve geleneklerde kadın erkeğin eşi değil kölesidir, erkek ona her türlü zulmü yapma hakkına sahiptir. Bu zihniyetle büyüyen erkek evlendiği kadını köleleştirir ve ona zulmetmeye başlar.  Paranoya kapılıp onu katleder ve bunu kendine hak olarak gördüğünden pişmanlık dahi duymaz. Çünkü kadının ikinci sınıf bir varlık olduğuna dair inançları vardır ve bu inançlar zamanla davranışa dönüşmüştür.

Kadını bir meta olarak gören kişiler kız çocuğu dünyaya geldiğinde suç işlemişçesine hüzünlenir ve başlarını önlerine eğerler. Kız çocuğu onların nazarında zayıflığın ve değersizliğin bir sembolüdür çünkü. Erkek çocuğu kucağına alıp seven baba kız çocuk geldiğinde ittirir ve onun sevilmeye değer olmadığına inanır. Kadınları katleden, şiddete maruz bırakan,  küçümseyen caniler bu zihniyetin ürünüdürler. O nedenle kadın cinayetlerini önlemeye yönelik çalışmalarda ilk evvela bu marazi zihniyet ele alınmalı ve değerler eğitimi ekseninde değiştirilmelidir. İlkel, cahil ve faşist zihniyetler vahyin ışığı ile rehabilite edilmeli ve insanlaştırılmalıdır.

Ahlak ve maneviyatın yeşermediği toplumlarda kadın ve çocuk olmak zorlu bir yokuşu tırmanmak gibidir. Hele hele cahiliye zihniyetinden beslenen töre ve geleneklerin baskın olduğu doğu toplumlarında yaşıyorsanız bu yokuşu tırmanmanız daha da zorlaşır. Zira attığınız her adımda önünüze bir engel çıkar ve sizi geriye doğru çeker.

Zayıflara yaşama hakkı tanımayan cahiliye zihniyetinin ve antisosyal psikopatların ikinci kurbanları ise çocuklardır. Tacize maruz kalan ve katledilen çocuklar o toplumların medeniyetlerinin çöküşte olduğunu gösterir. Çocuklara zulmeden bir medeniyet yok olmaya ve tarihten silinmeye mahkûmdur.

Filistin’de ağızları süt kokan çocuklar sorgu odalarına alınıyor, zindanlara kapatılıyor, şiddete maruz kalıyor ve katlediliyorlar. Yemen’de çocuklar açlıktan bitap düşüp hayata gözlerini yumuyor. Doğu Türkistan’da, Suriye’de çocuklar şiddetin birinci derecede hedefi haline geliyor ve çocuklar düşmanın niçin kendilerini seçtiklerine bir anlam veremiyorlar. Çocukların cesetleri kıyıya vuruyor, çocuklar katlediliyor, çocuklar öksüz ve yetim bırakılıyor, çocuklar asimile ediliyor… Fakat vicdani duyarlılığını kaybeden birey ve toplumlar onların çığlıklarını duyarsız bir vaziyette seyrediyorlar.

İlahi ilkelerle bağını koparan insanoğlu önce adalet ve merhamet duygusunu kaybetti. Bunun sonucunda ise katil ve ruh hastaları artmaya ve dünya yaşanılmaz hale gelmeye başladı. Sabah kalktığınızda gazetenizi alıp toplumda olup bitenleri anlamaya çalışıyorsunuz fakat gözünüz daha birinci sayfada, hayvanlara işkence eden katillere, çocukları katleden canilere ilişiyor ve enerjiniz tükeniyor kendinizi yorgun ve bitkin hissediyorsunuz. Başınızı avuçlarınızın arasına alıp ne yapabilirim ya da ne yapmalıyım diye düşünüyorsunuz. Fakat elleriniz kollarınız bağlı kalıyor ve en azından evimin önünü süpürüp sokağımı temizleyebilirim diye düşünüp teselli buluyorsunuz.

 

FATMA TUNCER / MİLLİ GAZETE