Faili meçhul mü? Faili belli mi?
Yakınlarını kaybedenler adaletin yerini bulmasını bekliyor.
1990'lı yıllarda zorla kaybedilen veya infaz edilen 19 Kürt avukat, gazeteci ve iş insanı ile ilgili JİTEM davasının son duruşması bugün Ankara’da yapılıyor. Yakınlarını kaybedenler adaletin yerini bulmasını bekliyor.
“Hepimiz babalarımızın bir tanesiydik. Babamın öldürülmesinin üstünden 27 yıl geçti. O zaman 46 yaşındaydım, şimdi ise 72. Arada geçen sürede hiçbir şey değişmedi, geriye kocaman bir hiçlik kaldı.”
Bu sözler 1992 yılında bir kültür festivaline katılmak için geldiği Diyarbakır’da öldürülen, Kürtlerin 'Ape Musa' adıyla tanıdığı gazeteci-yazar Musa Anter’in kızı Rahşan Anter’e ait.
Rahşan Anter ve 1990’lı yıllarda zorla kaybedilen ya da infaz edilen 19 kişinin yakınlarının adalet arayışı on yıllardır sürerken, kamuoyunda “Ankara JİTEM davası” olarak bilinen ancak kökü Susurluk olaylarına kadar uzanan cinayetlerle ilgili davanın karar duruşması bugün Ankara’da görülüyor.
Musa Anter'in kızı Rahşen Anter
Davaya konu olan, zorla kaybedilen veya infaz edilen isimler şöyle sıralanıyor:
“Abdülmecit Baskın, Namık Erdoğan, Metin Vural, Recep Kuzucu, Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Haci Karay, Adnan Yıldırım, İsmail Karaalioğlu, Yusuf Ekinci, Ömer Lutfi Topal, Hikmet Babataş, Medet Serhat, Feyzi Aslan, Lazem Esmaeılı, Asker Smıtko, Tarık Ümit, Salih Aslan ve Faik Candan.”
Davanın sanıkları
Davanın sanıkları arasında ise dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Eski Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin, Korkut Eken, Ayhan Çarkın gibi 19 isim bulunuyor. Sanıklar, “cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçundan Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor.
1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerle anılan ve devletin varlığını uzun süre kabul etmediği Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Merkezi (JİTEM) 1988’den 2005’e kadar geçen sürede özellikle doğu ve güneydoğudaki birçok faili meçhul cinayetten sorumlu tutuluyor.
Ancak yine aynı dönemde öldürülen Yusuf Ekinci’nin oğlu, davanın müşteki avukatlarından Sertaç Ekinci JİTEM olarak bilinse de aslında bu davanın konusunun “Susurluk çetesi” olarak tanınan kişilerin işlediği cinayetler olduğunu belirtiyor.
Tansu Çiller 1993-1996 yılları arasında başbakanlık görevinde bulunmuştu
3 Kasım 1996 yılında Susurluk’ta meydana gelen trafik kazası emniyet, siyaset ve mafyanın bazı yasa dışı eylemlerde işbirliğini ortaya sererken, dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller kazada hayatını kaybeden mafya lideri Abdullah Çatlı’yı kastederek ‘‘Devlet için kurşun atan da, yiyen de bizim için şereflidir" demişti.
Davanın 2017’deki duruşmasında, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve eşi Özer Uçuran Çiller’in tanık olarak dinlenmesi talebi ise reddedildi.
Davanın seyri
O dönemde öldürülen ya da zorla kaybedilen 19 kişiyle ilgili soruşturma süreci ilk 2011 yılında başladı. O süreçte sanıklardan Ayhan Çarkın itiraflarda bulunarak, işlenen cinayetleri keşiflerde birebir gösterdi.
Üstünde gizlilik kararı bulunan davanın ilk duruşması ise 16 Mayıs 2014’te yapıldı. Tutuklu sanığın olmadığı dava kapsamında eski MİT Güvenlik Daire Başkanı Mehmet Eymür kendisine verilen 29 kişilik infaz listesini mahkemeye sundu.
Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar davanın sanıkları arasında yer alıyor
Avukat Ekinci’nin verdiği bilgilere göre, bazı cinayetlerde kullanılan Uzi marka aynı silahlar sadece özel harekat ekiplerinde bulunuyor. Ekinci dosyada başka “ciddi deliller” de bulunduğunu belirterek, sanıkların duruşmalara getirilmemesini eleştiriyor.
Davanın sanıklarından Mehmet Ağar’ın ifade vermesi için usulde olmayan bir yöntemle özel bir ara duruşma yapıldığını belirten Ekinci, eski İçişleri Bakanına sorularını ancak SEBGİS yoluyla yöneltebildiklerini söylüyor.
Ekinci dava sürecinde yaklaşık 15-20 hakim ve en az beş savcı gördüklerini de sözlerine ekliyor.
Kayıp yakınları adalet bekliyor
Cinayetleri aydınlatılmayı bekleyen 19 kişinin yakınları ise duruşmaları yakından takip ederek, adaletin yerini bulmasını bekliyor.
12 Kasım 1994’te İstanbul’da arabasında kurşunlanarak öldürülen Kürt avukat Medet Serhat’ın oğlu Rumet Serhat babasını kaybettiğinde 16 yaşında olduğunu belirtiyor. Serhat, saldırı sırasında aynı arabada bulunan annesinin de ağır yaralandığını ve sakat kaldığını söyleyerek, "Devlet aynı anda iki yanağıma birden şamar indirdi” diyor.
Medet Serhat'ın oğlu Rumet Serhat
Begüm Erdoğan da babasını kaybeden isimler arasında. 1994 yılında Ankara’da gözaltına alındıktan sonra öldürülen Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan’ın kızı.
25 yıldır mahkeme kapılarında adalet aradıklarını söyleyen Begüm Erdoğan şöyle konuşuyor:
“Bu kadar zamandır boğazımda bir yumruk ve göğsümde bir hançerle yaşıyorum. Bundan sonra da adaletin tecelli edeceğini düşünmüyoruz ama davamızdan da vazgeçmiyoruz. Ben babamın mezarına gidince mezar taşına bakamıyorum; çünkü kanı yerde. Hiçbir şey yapamıyoruz.”
Faili meçhul cinayetler
Türkiye’deki faili meçhullerle ilgili çok kesin bir rakam söylenemiyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın verilerine göre, 1990 ile 2013 yılları arasında 1919 faili meçhul cinayet işlendi. İnsan Hakları Derneği (İHD) ise bu rakamları eksik buluyor ve sayının en az 5 bin civarında olduğunu belirtiyor.
Siyasi cinayetlere kurban gidenlerin yakınlarını bir çatı altında toplayan Toplumsal Bellek Platformu’na göre 1990’lı yıllarda sivillere yönelik faili meçhul cinayetler ve zorla kaybetmeler bir devlet politikası olarak uygulandı. Platform bu politika ile yüzleşme fırsatı tanıyan az sayıdaki davanın ise teker teker kapatıldığını belirtiyor.
Ankara’daki bugünkü duruşmada kararın açıklanması ve dosyanın kapanması durumunda 1990’lı yıllardaki faili meçhullerle ilgili geriye devam eden iki dava kalıyor.
Gülsen Solaker / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe