Fatmanur Altun ve Anonim Olma Hakkı Gaspedilen Aile!

Fatmanur Altun’un derdi de dert mi ?

Fatmanur Altun ve Anonim Olma Hakkı Gaspedilen Aile!


Fatmanur Altun ve Anonim Olma Hakkı Gaspedilen Aile!

Malum, Altun ailesi bir vakıf arazi nedeniyle tekrar gündemde.  Altun ailesi, daha önce de benzer bir haberin konusu olmuştu. O haberler dallanıp budaklandı, tartışma büyüdü, adliye koridorlarından tüm Türkiye'ye yayıldı.

Altun ailesi nezdinde başlayan tartışma, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve Külliye’deki ekibini, bulundukları konumu kullanarak menfaat temin etme iması ile karşı karşıya bıraktı.

Basit bir çardak, metruk bir alana yapılan peyzaj, bakın nelere mal oldu?

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un eşi Fatmanur Altun, bu durumu Türkiye Düşünce Platformu üyelerine yaptığı açıklamada basit bir dil ile özetlemişti.

"Evimizin arka tarafında bir vakfa ait küçük ve dimdik bir toprak parçası var. Toprak tam bir mezbelelik haldeydi. Hem bahçemize sürekli olarak gelen akrep vb. haşaratı üreten hem de ciddi güvenlik zaafı doğuran, insanların yıllardır çöp atmak için kullandıkları, içinde balicilerin yattığı metruk bir kulübenin de olduğu bir alandı burası”.

Tartışmaların durulmaması üzerine HaberTürk yazarı Nagehan Alçı, Fatmanur Altun’un serzenişlerini köşesine taşıdı.

İşte Fatmanur Altun’un Nagehan Alçı’ya söyledikleri:

“Ben ve dört çocuğum bunca yıldır sakince, kendi halimizde yaşamaya çalışan insanlardık. Bu süreçte boy boy fotoğraflarım çıkıyor, evin adresi ortaya döküldü, her gün türlü iftiralar atılıyor. Benim anonim olma hakkımı elimden aldılar Nagehan Hanım, bir polis korumayı dahi almak istemeyen bir insandım. Mütevazı bir hayat yaşadık hep. Ama bu olanlardan sonra artık tanınmadan yaşamak çok zorlaştı.

Çocukları korumak çok zor, her türlü haberi görüyorlar. Sosyal medyayı takip ediyorlar. Yazılanlardan çok etkileniyorlar. Aşırı tedirgin bir ruh halinde yaşıyorlar. Onlara mı üzüleyim, evimizin etrafında dedektiflik yapanların ne yapıp ettiğine mi bakayım bilemedim. En çok mahremiyetin böylesine hiçe sayılması, temel kırmızı çizgilerin bu kadar kaybolması çok acı. Şu süreç bitsin, sizin gibi objektif insanları eve davet edeceğim, gelsinler bahsi geçen yeri görsünler…”

Son sözü Nagehan Alıçı söylüyor;

Bu tartışma ile birlikte bütün flaşlar bir evin üzerine doğrultuldu. Yolu Kuzguncuk’a düşüp de “Fahrettin ve Fatmanur Altun’un evi hangisi acaba” diye bakınmayan yok adeta.

Geçenlerde oralardan geçerken ben de kendimi bunu merak ederken buldum, sonra kendime kızdım.

Bu haberi  Ukrayna gazeteleri gündemine alsa , benim eşim ve çocuklarım okumuş olsaydı, Fatmanur Altun’un derdi de dert mi, derdi?

Bizim de  Ukrayna'da  Altun ailesi gibi mazbut bir  yaşantımız vardı. Şehir dışında küçük bir bağ  evinde yaşıyorduk. Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmıyorduk. Evin yanında tahtadan yapılmış ahırda koyun ve keçilerimiz vardı. Sabah akşam, evin önündeki merada, iki yaşındaki kızım  Elif ile birlikte koyunları ve keçileri otlatıyorduk.

12 Temmuz 2018 sabahı koyunları otlatırken eşkiyaların saldırısına uğradık. Eşkiyalar beni bir araca bindirip kaçırmak istiyordu. Sarımsak tarlasında çalışan köylüler yardıma koştu, eşkiyaları sopalarla kovaladı.

Polis çağırdık. Polis geldi. 

Yakın çevrede yaşayan insanlar ayaklandı. Beni kaçırmak isteyen eşkiyalar, Ukrayna istihbaratından olduklarını söylediler. 

Üzerimdeki çobanlık kıyafetlerimle apar topar istihbarat binasına götürüldüm. Koyunlar, keçiler dağıldı. Biri bir tarafa kaçtı, biri bir tarafa derken sürü yok oldu. Eşim çığlık çığlığa ağlıyor,  onunla birlikte iki yaşındaki Elif ve beşikteki  Ayşe de evin içinde  ağlıyor.

Onları, sadece yüce  Allah  görüyor ve duyuyordu.

Eşim çocuklara mı baksa, benim peşimden mi gelse, çaresizlik içinde çırpınıyordu.

Çocukları  evde bırakıp, üzerlerini kilitleyip bir taksiyle Ukrayna İsihbarat binasına doğru yola çıktı.

Olaylar büyüyüp halk ayaklanınca, beni kaçırmak isteyen Ukrayna İstihbaratı görevlileri, işleri resmi prosedüre büründürmeye çalıştı.

Gözlemciler geldi.

Ayaklarımda çobanların giydiği kara lastik ayakkabılar, üzerimde yırtık pırtık çamurlu elbiseler olduğu halde bir evrak tebliğ edileceğini söylediler. 

O arada eşim de geldi. Evrakların Rusça’sını okudu. Ben de Türkçesini. İstihbaratçılar, gözlemciler huzurunda eşimden ve benden özür diledi. "Bizim suçumuz yok,  bizi yanılttılar.  Muhatabımızın siz olduğunu bilmiyorduk.  Yusuf’u Erdoğan istiyor" dediler. O sözü duyan eşim sendeledi. Kolundan tutup bir sandalyeye oturttular. 

Eşim,  Erdoğan ismini duyunca neden sendeledi?

Çünkü O, Ukrayna’da açtığı FOND İNAN’ın duvarlarına Recep Tayyip Erdoğan’ın portrelerini çerçeveleterek asmıştı. FOND İNAN’ın girişine Türk Bayrağı aşmış, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı onurlandırmıştı.

Karşılığı böyle mi olmalıydı?

Türkiye’den bir dosya göndermişler, FETÖ ile suçluyorlar. İçinde bir tane suç ve suç ile ilgili kanıt yok.

Ukrayna’da mahkemeye çıktım.

Bu dosyada şahsıma atfedilen bir suç ve  suçlamalara dayanak teşkil eden bir kanıt yok. Ben gazeteciyim, Erdoğan’ın da arkadaşıyım. Erdoğan’ın partisi kurulurken içinde yer aldım. 18 yıldır gazetecilik yapıyorum. Erdoğan’ın bakanları da milletvekilleri de beni tanır ve bilir. Ben Erdoğan karşıtı da değilim, düşmanı da değilim.

Gazetemde yayınlanan haber ve köşe yazıları , incitici ve rencide edici  de değil. Yazarları bir çoğu Ak Parti kurucusu ve Ak Parti Milletvekili. O yazılar  da herkese açık. İnternet gazetemin adresi News2023.com. 

Bu olay yanlış ve hatalı. Bu  bir kumpas.

Gülen Grubu ile bir ilişkim yok. Beş yıl önce bu ülkeye gelmemin en büyük nedeni, onların İzmir ve İstanbul Adliyelerinde şahsıma ve gazeteme uyguladıkları Adli Mobbingler. Adli Mobbingler nedeniyle gazetemin baskısını durdurmak zorunda kaldım. Mesleğimden soğudum. Gülen Grubu şahsıma  dört adet dava açtı. Kendileriyle üst düzeyde mahkemelik oldum. Dolaylı onlarca dava açtırdılar. Avukatlık masraflarını ödeyemez hale geldim.

Beş yıldır bu ülkede yaşıyorum. İşte istihbaratınız, işte polis teşkilatınız. Bir kez bile onlarla iritibatım, selam vermişliğim varsa, haklısınız.

Bu ülkede nasıl yaşıyorsam, Türkiye’de de aynı şekilde yaşadım.

Ukrayna'da hayvancılık yaptım. E-Ticaret Sitesi üzerinden satın alınan adakları kestim, etlerini Ukrayna’nın fakirlerine dağıttım. Dağıtım ofisinin girişine Türk bayrağı, duvarlarına Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğraflarını astım. Eşim FOND İNAN’ın açılışında yasal sorumluluğu üzerine aldı. Ben Türkiye’nin geliniyim dedi.

Biz ne Ukrayna’da, ne de Türkiye’de suç işlemedik.

Ukrayna mahkemesine bu şekilde ifade verdim.

Türkiye’den gönderilen dosyada bir tane suç ve suçlama ile ilgili  kanıt olmadan illegal olarak Türkiye’ye getirildim.

Kumpas, Atatürk Havalimanı Polis Karakolu’nda ortaya çıktı. Buna rağmen İzmir’e getirildim. Ben İzmir’e geldiğimde İzmir polisi kumpası öğrenmişti. Polis sorgusunda kumpas çok daha açık bir şekilde ortaya çıktı. Mahkemeye sevk edildim. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi, başını dosyaların arkasına saklayarak Twitter hesabından yaptığın paylaşımlar nedeniyle tutukluyorum, dedi. 

Twitter hesabımda, köşe yazılarım ve  "Şehit Kızları Babalarına Böyle Koşar" yazılı bir fotoğraf ve Başkan Erdoğan'ın  altın varaklı koltuğa oturmasıyla ilgili tartışmalara,   "Var ki kullanmışlar, abartmayın"   şeklindeki yorumdan başka bir şey yoktu.

*

Twitter'da  tartışmalara verdiğim cevap: Var ki kullanmışlar, abartmayın...

Sayın hakim, bu paylaşımların neresinde suç ve suç unsuru buldu da tutukladı, kendisi de bilmiyor.

*

11 ay cezaevinde yatırıldım. Beş klasör dilekçe yazdım. CİMER’E onlarca mektup ve dilekçe yazdım. 

Bu süreçte eşim ve iki kızım Ukrayna’da ıssız bağ evinde yaşam mücadelesi verdi. Tüm gazete ve televizyonlar Yusuf İnan’ın önemli bir terörist olduğu şeklinde düzmece ve yalan haberler yaptı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, Rumeysa, Dilruba ve Yaren'in babası, Elif ve Ayşe’nin babası için "Ukrayna’dan iki FETÖ İmamı getirdik"  diye açıklama yaptı. Ukrayna makamlarına illegal yardımları için teşekkür etti.

Elif ve Ayşe’nin babası, tüm dünya medyasında “terörist” suçlaması ile haber oldu. Anayasa alenen ihlal edildi. Masumiyet karinesi çiğnendi. Avukatlar savunmamı üstlenmekten çekindi.  Çünkü,  emniyet mensupları tarafından tehdit edildi. 9 ay  beni savunacak avukat  bulamadım.

Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinde, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.

11 ay sonra, Ağır Ceza Mahkemesi bu dosya ile sana ceza veremeyiz ama seni MİT  getirdi, Cumhurbaşkanı Ak Parti Mitingi’nde söyledi. O nedenle az bir ceza verelim, İstinaf Mahkemesi nasıl olsa düzeltir dedi. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, Türk Milleti'nin gözbebeği MİT'e bu KUMPAS'I kim kurdu, demedi.


Bakın adalete.

Bu dosya ile sana ceza veremeyiz dedikleri  Elif ve Ayşe’nin babasını 11 ay cezaevinde yatırdıktan sonra, yurtdışı çıkış yasağı koyarak,  12 aydır da Ukrayna’daki evime, aileme kızlarım Elif ve Ayşe’ye kavuşmamı engellediler.

Onlar Türkiye’ye gelemiyor, ben Ukrayna’ya gidemiyorum. 

Google.com.tr ‘ye adımı yazınca çıkan habeleri tüm dünya biliyor. Boy boy kelepçeli fotoğraflar herkesin malumu.

Ukrayna’da üç ay önce fırtına felaketi oldu. Evimizin çatısı uçtu. Kış günü Elif ve Ayşe o evde yaşam mücadelesi verdi, hem de kar ve yağmur suları altında. 

Şimdi Koronavirüs salgını var. Elif ve Ayşe, babalarının eve dönüp, onlara sahip çıkmasını bekliyor.

Bunu niye yazdım?

Fatmanur Altun’u biraz rahatlatmak, üzüntüsünü hafifletmek için!

Beterin de beteri var demek için.

Ola ki, çocukları o haberleri görürse,  Elif ve Ayşe'nin yaşadıklarını örnek verebilmesi için!

Altun Ailesi üzülmesin. Bir haber yapıldı. Adliye harekete geçti. Sayın Cumhurbaşkanı yaptığı açıklamalarla Altun ailesine destek verdi.

Elif ve Ayşe ne yapsın?

Öksüz ve yetim olan, dünyada hiç kimsesi olmayan anneleri ne yapsın?

Evi, ailesi, işi, çocukları zebil olan,  iki yıla yakın zamandır evine çocuklarına dönemeyen Yusuf İnan ne yapsın?

Bir emekli maaşıyla çocuklarını ve kendini hayatta tutmak için mücadele eden,  20 yıllık gazeteci ne yapsın?

Ben halime şükrediyorum. Bir gramlık da olsa inancım  hala var. 

Bu sürece katkı verenler, iftira atanlar,  kumpas kuranlar, kul hakkına girenler, Elif ve Ayşe’nin  AHINI alanlar ne yapsın?

Twitter'da bir kız çocuğu feryat ediyor. Babam kanser, hem de 4. aşamada. Şimdi Korona'ya yakalanmış , tek başına bir hücrede  kalıyor. Bırakın babamıza yardım edelim. Son anlarında yanında olalım.

Umarım bu yazıdan sonra Fatmanur Altun kendi derdini unutmuştur!

Nagehan Alçı da  "O dört çocuğu hiç düşündünüz mü?" başlıklı yazısından sonra ortaya çıkan Ukrayna'daki iki çocuğa, ELİF VE AYŞE'YE üzülmüştür!

YUSUF İNAN / ŞEHİTLER ÖLMEZ

www.sehitlerolmez.com

Twitter@Yusufinan2023

İnstagramyusufinan2023

E-Mail: [email protected]