Fehmi Koru: Kulis: İnan Kıraç’tan önce Can Kıraç radarımdaydı, cumhurbaşkanı olmasını nasıl önledim?
Gazetelerin en büyük reklam kaynağı olan Koç Holding sessiz kalmayı yeğledi.
Fehmi Koru: Kulis: İnan Kıraç’tan önce Can Kıraç radarımdaydı, cumhurbaşkanı olmasını nasıl önledim?
*Fehmi Koru
Kıraç ailesinde kendisini yazılarıma konuk ettiğim ilk kişi İnan Kıraç değildi. Uzun yıllar Koç Holding’in en tepe yöneticisi olarak görev yaparken 1990’lı yılların başında birdenbire kendisini emekliye ayırmış -ve şimdilerde 95 yaşını sürdüren- Can Kıraç bir dönem ilgimi çekmişti.
Emekliye ayrılan Can Bey, çeşitli dergilerden bizzat kestiği resim ve fotoğraflardan ‘kolaj’ adı verilen türde çalışmalar yapıp onları tanıdıklarıyla paylaşarak kendisini meşgul etmekteydi.
Herkes bir gün emekli olur, Koç Holding’in tepe yöneticisi de emekli olmuşsa bu neden yadırgansın?
Başkaları gibi ben de böyle düşünürken siyasetin içinden görüşlerine değer verdiğim bir dostum ilginç bir senaryoyu benimle paylaştı.
Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığına gitmesiyle Anavatan Partisi erkenden zayıflamış, siyasi yasağı referandumla halk tarafından kaldırılmış Süleyman Demirel daha önce kurdurduğu Doğru Yol Partisi’nin başında meydan meydan dolaşmaya başlamıştı.
Elinde tuttuğu ve adını ‘Koskotas dosyası’ adını verdiği kağıtları sallayan Demirel, hedefini “Özal’ı Çankaya’dan göndermek” olarak ilan etmişti.
DYP iktidar olacak, başbakanlığa gelecek Demirel başka her işi bırakıp Özal’ı cumhurbaşkanlığından uzaklaştıracaktı.
Kamuoyu bu gelişmelerle meşgulken, dostum, Demirel’in zihnindeki senaryonun daha önemli bir ayrıntısı olduğu iddiasını kulağıma fısıldadı.
“Süleyman Bey Çankaya üzerine uyguladığı baskıyla Özal’ı yıldırıp sahneye çekme, ondan boşalacak adrese de Can Kıraç’ı gönderme hesabının içinde” demekteydi dostum. Ona göre, “Vehbi Koç, uzun yıllardır yanında bulunmuş ve aileden biri saydığı Can’ını Demirel’e ödünç vermekteydi.”
Koç ailesinin damadı İnan Kıraç’ın adı da yine aynı dost tarafından şöyle tanıtıldı: “Bu denklemde önemli kişi İnan Kıraç’tır; Can Bey’e saygı duyar Demirel ama İnan Bey’i dinler.”
İş dünyasından ve Demirel ile DYP’ye yakın isimlerden senaryonun doğru olabileceğine dair bilgiler derledikten sonra, 11 Eylül 1991 günü, gazetede “Demirel’in cumhurbaşkanı adayı” başlıklı yazımla konuyu kamuoyuyla paylaştım.
Medyamız konuyu önemli buldu. Henüz özel televizyonlar dönemi başlamadığı için yazdıklarımı gazeteler ve siyaset ağırlıklı dergiler işlediler. Ben de yazdığımın gerçeği yansıttığı iddiamı sonuna kadar sürdürdüm.
Gazetelerin en büyük reklam kaynağı olan Koç Holding sessiz kalmayı yeğledi.
O güne kadar aralarında ciddi rekabet bulunan ve gazetelerinde birbirleriyle alenen kavga eden iki medya grubunun –Hürriyet ve Sabah’ın- patronlarının Can Kıraç tarafından bir sofrada buluşturulduğu ve o yemekten kardeş kardeş ayrıldıkları da yine benim tarafımdan kamuoyuna duyuruldu.
Can Kıraç, cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu kendisine soru olarak yöneltildiğinde, iddiayı ciddiye almaz bir edayla cevaplar veriyor, gönderdiği mesajlarda kendisini gündeme taşıdığım için bana teşekkür etmeyi de ihmal etmiyordu.
Ancak emeklilik keyfini sürdüren yaşlı birinin herkesle kafa bulması gibi bir tavırla…
Can Kıraç’ın Demirel tarafından cumhurbaşkanı olarak düşünüldüğüne dair ilk yazım 11 Eylül (1991) tarihinde çıktı; kendisi tam bir ay sonra, 10 Ekim 1991’de gönderdiği hayli nazik mektupla adaylıkta gözü olmadığını bana bildirene kadar konu tartışılmaya devam etti.
Mektubunda “Kendisini önemli hissetmesini sağladığım için” bana teşekkür ediyordu Can Bey…
Gerçeklerin mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.
Nitekim, aradan uzun yıllar geçtikten sonra, 2017 yılında, Can Kıraç, benim ta 1991 yılında yazılarıma konu ettiğim “Demirel’in cumhurbaşkanı adayı olma” senaryosunu bizzat kendisi ifşa etti.
Gazeteci Mehmet Gündem’le 90 yıllık anılarını yayınlanmak üzere paylaştığı ve sonradan ‘Eldivensiz Adam’ ve ‘Antika Adam’ adlı iki ciltte toplanmış nehir söyleşisinde…
Anlatımına göre, Süleyman Demirel kendisini aramış ve teklifini bizzat iletmiş:
“Partinin vitrinini güzelleştiriyorum, Tansu Çiller Hanım aramıza katıldı, seni de bekliyorum ve sana başkanlık teklif ediyorum.”
Teklif sonrasında yaşananları da anlatıyor Can Kıraç:
“Bu teklif karşısında nasıl şaşırdığımı ve sevindiğimi tahmin edemezsiniz. Şaşkınlığımı belli etmeden Süleyman Beye benim için ne biçim bir ‘başkanlık’ düşündüğünü sorma cesareti bile göstermiştim! O da bana, ‘Can Bey kardaşım, seni ya Meclis Başkanı ya da Cumhurbaşkanı yapmayı düşünüyorum!’ diyerek şaşkınlığımı bir kat daha arttırmıştı.
Heyecandan neredeyse küçük dilimi yutacaktım! Bu teklifin altında ne var acaba diye düşünürken, Süleyman Demirel konuşmasını şöyle sürdürmüştü: ‘Meclis Başkanı olmak için milletvekili seçimini kazanmak gereklidir. Cumhurbaşkanlığı için Meclis dışından da seçilmek mümkündür! Kararı sana bırakıyorum ve iyi şanslar diliyorum!’. Artık benim seçim sonuçlarını beklemekten başka çarem kalmamıştı.”
Demirel’in teklifini ciddiye almış ve Rahmi Koç’un “Bir yıl daha kal” tavsiyesine rağmen apar topar Koç Holding’teki görevini bırakmış.
Peki, ya daha sonra… Neden teklif hayata geçmemiş, neden cumhurbaşkanı olamamış?
Onu da anlatıyor:
“Seçimler yapılmış, Süleyman Demirel, Erdal İnönü’yle ‘olağanüstü koalisyonunu’ kurmuş, ben de Ankara’dan haber beklemeye başlamıştım… Ses seda çıkmayınca Demirel’i ben aramıştım. Süleyman Bey mahcup bir eda içinde bana şunları söylemişti:
‘Biliyorsun biz tek başımıza iktidar olamadık. Dün dündür, bugün bugündür! Binaenaleyh, senin başkanlığın için bir süre daha beklememiz gerekecektir. Sabırlı olmanı bekliyorum. …
Durumu Sayın İnönü’yle görüşürken bana şöyle bir açıklama yaptı: ‘Can Kıraç hâlâ ülkemizin tarımla kalkınacağını savunuyor, biz ise kalkınmanın sanayiyle gerçekleşeceğini iddia ediyoruz. Bu açık görüş ayrılığı varken Sayın Kıraç’ın cumhurbaşkanlığını parti teşkilatıma kabul ettiremem!’.
Erdal İnönü’nün bu haklı itirazı karşısında köşeme çekilmekten başka çarem kalmıyordu…”
Ben ise, bu satırları okuyana kadar, Can Kıraç’ın cumhurbaşkanlığına ısrarlı yazılarımla kendimin engel olduğumu düşünüyordum.
Meğer Erdal İnönü engellemiş, Can Bey’e göre…
O gün bugündür, senaryonun, Koç Grubu’nu ve bu arada Can Kıraç’ın önemli bir unsuru olduğu güç odağını yanına çekmek amacıyla irtibatlı olduğunu düşünmüşümdür.
İnan Kıraç’ın da ağabeyinin yaşadığı o olaydan sonra her önemli olayın içinde olsa bile gölgede kalmayı özellikle tercih ettiğini…