Filistin’e selam İsrail’le devam

Rusya’nın “sıcak denizlere erişim” emelini gerçekleştirmek Vladimir Putin’e nasip oldu.

Filistin’e selam İsrail’le devam


Mine G. Kırıkkanat   yazdı...

Filistin’e selam İsrail’le devam

Çariçe Katerina’dan Stalin’e, Sovyetler’den Federasyon’a, Rusya’nın “sıcak denizlere erişim” emelini gerçekleştirmek Vladimir Putin’e nasip oldu.

Başkan Putin, ezelden ebede en keskin nefret ve hayranlığın ideolojik odağındaki ülkesinin Karadeniz’deki deniz üslerini Akdeniz’e taşıyarak Büyük Rusya’nın tarihsel ülküsünü gerçekleştirdi.

Rusya’nın 2017’de Suriye ile imzaladığı 49 yıllık “daimi konuşlanma anlaşması”ndan beri büyük ve masraflı uçak gemilerini artık Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e indirip çıkarmasına gerek yok.

Rusların Suriye’deki Lazkiye hava, Kamışlı helikopter ve Tartus deniz üsleri, Hımeymim Limanı’yla taçlandı.

Büyük Rusya, Suriye kıyılarında küçük bir Rusya kurdu, Doğu Akdeniz’e sessiz sedasız ağırlığını koydu.

Ruslar, Tartus’ta bir Rus Ortodoks Kilisesi bile açtılar.

Engin tarih bilgisiyle sembolleri çok iyi kullanan Putin, Moskova Patrikliği’nin bu kiliseye rastgele bir başpapaz değil;

Moskova’nın sembolü, Kremlin’in bağlı olduğu, 1561 yılında Kızıl Meydan’da ve zamanın İkinci Roması Konstantinopolis’in en kutsal tapınağı Meryem Ana Kilisesi’nin* orijinal mimari planına göre inşa edilen Aziz Basileus Katedrali’nden bir metropol (başpapaz) atamasını sağladı!

İsrail’in dayısı, Şam’da kayısı

Suriye’ye ilginç kişilikler gidip geliyor son zamanlarda.

Abu Dabi Emiri Halife bin Zayid el-Nehyan, günübirlik geldiği Şam’da Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ortaklığına dair 3 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in bir ayağı, Covid-19 salgınına aldırmadan Şam’da. Vladimir Putin arada bir uğruyor, ama zaten onun emrindeki ayaklar, Suriye’nin Akdeniz’e açıldığı tüm kıyıları kaplıyor. Suudi Arabistan derseniz, bir temsilcinin gidip ötekinin döndüğü Şam yönetimine ABD’nin fincancı katırlarını ürkütmeyecek çapta, utangaç bir destek veriyor.

Saydığım ülkeler, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımadılar.

BM’deki oylamada ABD’nin bu yöndeki istemine “hayır” dediler. Ama İsrail’in Kudüs’ü çatır çatır başkent yapıp kullanmasına da üst perdeden ses çıkarmadılar.

Sözde hepsi Filistin’in yanında, İsrail’in karşısında yer alıyor.

Oysa turpun büyüğü heybede ve 2020 başında ucu göründü.

Gazze’yi boğmak

Ocak ayında ABD Başkanı Trump’ın İsrail Başbakanı Netanyahu ile kafa kafaya verip hazırladığı sözde Ortadoğu Barış Planı; İsrail’de mart ayındaki seçimlerden sonra Netanyahu ile Gantz’ın vardığı koalisyon anlaşması sallantıda olmasına karşın uygulamaya konuldu: İsrail, Batı Şeria’daki yasadışı Yahudi yerleşim birimlerini ve Filistin’e ait Ürdün Vadisi’ni ilhaka hazırlanıyor.

Eğer “karantina hükümeti” diye adlandırılan zayıf koalisyon bozulmazsa Netanyahu ve Gantz ittifakının ilhaka ilişkin tasarısı, temmuz ayı başında İsrail parlamentosu Knesset’e sunulacak. Filistin topraklarına yönelik yeni bir gasptan çok daha ileri giden bu ilhak operasyonu, zaten ablukadaki Gazze’yi susuzlukla boğmayı ve Filistin’den tamamen koparmayı amaçlıyor.

Yeraltı sularının yüzde 96’sı tükenen Gazze, kavurucu sıcaklar altında kururken Golan Tepeleri’nin güneyindeki su kaynakları şarıl şarıl çevresini kuşatan Yahudi yerleşim birimlerine akıyor.

Başka bir deyişle su akıyor, Arap bakıyor.

Doğu Akdeniz’den ise doğalgaz akıyor, Türkler bakıyor.

Peki, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi sollayanlar arasında hiç olmazsa Rusya ve Suriye bile neden Filistin konusunda İsrail’e gerçek bir direnç sergilemiyor, niçin ciddi bir yaptırım öngörmüyor?

Çünkü gerek Ortadoğu karasındaki, gerekse Doğu Akdeniz sularındaki enerji hammaddesini çıkarıp işleten konsorsiyumlarda Türkiye hariç bütün bu ülkelerin ortaklığı var.

Eller farklı cep ortak

Doğu Akdeniz’deki doğalgazı birlikte sömürüyorlar. Kurdukları konsorsiyumlarda işletmeci olarak yer alan çokuluslu şirketlerin zaten adı üstünde. Karada savaşanlar, denizden çıkara ortak ya da denizde savaşanlar karadan çıkara paydaşlar. Çokuluslu şirketlerin yönetim kurullarındaki Yahudi çokluğu da işin içine girince, elbette ki getirisi olmayan mağdur Filistin ve yoksul Gazze’ye görünüşte arka çıkıp İsrail ile işbirliğini sürdürüyorlar.

Doğu Akdeniz’deki doğalgaz konsorsiyumlarında yer alamayan Türkiye’nin tutumu da farklı değil. İsrail’e toprak satmakla yetinmeyip tüm tarımını tohumundan ilaçlamasına hortumla İsrail’e bağlayan iktidar, Filistin ve Gazze konusunda elbette gürleyip esmekle yetiniyor, ama İsrail’in bir dediğini iki etmiyor!

Kuzeydoğu Suriye’deki petrolü ABD ile YPG birlikte çıkarıyor.

Kuzey Irak’taki Barzani’ye de bir şeyler düşüyor.

Ortadoğu’da bize vere vere İslamcı teröristleri temizleme işini verdiler. Bir köşede bunu halletmeye çalışıyoruz. Şimdi yandığımız ateşlere ek, bir de Libya var.

Bugünlerde bir amiral istifa etmiş, enine boyuna, dikine dibine onu konuşup oyalanıyoruz, işte…

Bayram değil, selam olsun!

Değerli okurlarım, karantinada geçen bu bayram benim için bayram değil. Çünkü sevgili kardeşlerim Murat Ağırel, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ile meslektaşlarımız Hülya Kılınç, Aydın Keser ve Ferhat Çelik gazetecilik suçundan aylardır tutuklular.

Dolayısıyla kimsenin bayramını kutlamıyorum. Bağışlayın.

Silivri’deki dostlara selam olsun!

*“Kanlı Kilise” diye bilinen Meryem Ana mabedinin 7. Yüzyıldaki orijinali 1204’te Katolik Haçlılar tarafından yıkılmış, 1281’de tekrar inşa edilmiştir.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mine-g-kirikkanat/filistine-selam-israille-devam-1740661

MİNE G. KIRIKKANAT / CUMHURİYET