Foça’da “Deniz ve Kıyı Kirliliği” paneli düzenlendi
DENİZ VE KIYILARIN DOLGU SORUNU
Foça’da “Deniz ve Kıyı Kirliliği” paneli düzenlendi
Foça Tarih ve Doğa Talanına Hayır Platformu’nun “Deniz ve Kıyı Kirliliği” panelinde, “Yaşanan kirliliğinin nedeninin bilim insanlarının görüşlerini dikkate almayan siyasi iktidarlardır" denildi.
Foça Tarih ve Doğa Talanına Hayır Platformu, deniz ve kıyı kirliliğin nedenlerin masaya yatırıldığı, “Deniz ve Kıyı Kirliliği” paneli düzenlendi. Platform sözcüsü Ramis Sağlam’ın kolaylaştırıcılığını yaptığı panele konuşmacı olarak Dokuz Eylül Üniversitesi Su Bölümleri Akademisyenlerinden Prof. Dr. Doğan Yaşar ve ODTÜ’den Deniz ve Kıyı Mühendisi Dr. Işıkhan Güler katıldı.
Foça Reha Midilli Kültür Merkezi’nde düzenlenen etkinliğin açış konuşmasını Platform Sözcüsü Ramis Sağlam gerçekleştirildi. Sağlam, son dönem yaşanan çevre katliamlarına dikkat çekerek, “Deniz ve kıyı kirliliğinin sonuçlarını konuşmak yerine nedenleri bilimsel ve teknik çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Sonuçlar üzerinden yapılan değerlendirmelerin yetersiz kalacaktır. Yaşanan kirliliğinin asıl nedeninin bilim insanlarının yayınladığı görüşlerini dikkate almayan siyasi iktidarlardır. Platform olarak görüşleri dikkate alınmayan bilim insanlarıyla halkımızı buluşturacağımız ilk etkinliği gerçekleştiriyoruz” dedi.
DENİZ VE KIYILARIN DOLGU SORUNU
Denizlerin çok uzun yıllardan beri foseptik ve dolgu alanları olarak kullanıldığını belirterek sözlerine başlayan Prof. Dr. Doğan Yaşar, bu nedenle tüm sorunların her geçen gün daha da artarak devam ettiğini, son yıllarda tüm bunlara plastik kirliliğin de eklendiğini söyledi.
Tarım ve sanayi kirliliğinin sonuçlarının özellikle nüfusun artmaya başladığı 1950 sonrası kıyılarda hissedilmeye başlandığını söyleyen Yaşar, “Her geçen yıl dahada artarak devam eden bu besin kirliliği nedeni ile doygunluğa ulaşan denizlerimiz artık hiçbir fazlalık yükü kaldıramaz oldu. Bunu plankton patlamaları, musilaj ya da deniz marulu patlamaları ile dışa vurmaya başlamıştır” dedi.
Türkiye’deki tüm evsel atıkların biyolojik arıtma sistemlerinden geçirildikten sonra denizlere deşarj edilmesi gerektiğini ifade eden Yaşar, “Türkiye’deki tüm sanayi arıtma tesisleri çalıştırılmalıdır. Tüm arıtmaların enerjileri devlet tarafından sübvanse edilmelidir. Denizlerden soğutma suyu çeken tüm sanayi kuruluşlarının ve enerji santrallerinin bu sistemleri yeniden kontrolden geçirilmelidir. Çünkü ısıtılarak yeniden denize deşarj edilen bu sular ekosistemde ciddi değişiklilere yol açmaktadır” uyarısında bulundu.
“ARITMA SULARI TARIMDA KULLANILMALI”
Arıtma tesislerinden çıkan suların yeniden tarım alanlarında kullanılmasının şart olduğunun altını çizen Yaşar, “Bu kullanım hem denizlerdeki besin kirliliği yükünü azaltacak hem de su tasarrufu sağlayacak. Ege Denizi’ndeki koylarda yapılan kültür balıkçılığı devlet tarafından belirlenen alanlarda ve kapalı koyların dışında yapılmalıdır” dedi.
Tarım alanlarına suyun kapalı borularda getirilerek suda en az yüzde 65 tasarruf edilebileceğini bilgisini paylaşan Yaşar, şunları söyledi; “Verimli topraklar ile gübrelerin denize ulaşımı engellenerek denize olan besin kirliliği baskısı oldukça azaltılabilir. Çünkü vahşi sulama nedeni ile Türkiye’de erozyon normalin iki katından fazladır. Dünyada kilometre kara de 360 ton gibi erozyon oluşurken bu ülkemizde vahşi sulama nedeni ile maalesef 800 tonlara kadar çıkmaktadır. Yani suda yapılacak bu sistemle hem su tasarrufu hem daha çok ürün hem daha az gübre hem daha az erozyon oluşturularak denizlerimiz de koruma altına alınacaktır.”
KIYILAŞMA EĞİLİMİNİN YARATTIĞI SORUNLAR
Kıyı alanlarının zengin doğal kaynak potansiyeli ve biyoçeşitlilik barındıran, toplum için önemli ekonomik fırsatlar sunan, gelişme baskısı altında olduğunu belirten Kıyı ve Deniz Mühendisi Dr. Işıkhan Güler, kıyı alanları günümüzde, kıyılaşma eğilimlerinin de etkisiyle kentsel kullanımlar, sanayiler, enerji terminalleri, tersaneler, ikinci konut, turizm, rekreasyon, deniz ticareti ve ulaşımı, balıkçılık vs. faaliyetlerinin yer seçmek için yarıştığı bölgeler haline geldiğini söyledi.
Kıyılardaki yerleşmelerin nüfus artışı, turizm, ikinci konut ve sanayi yatırımları nedenleriyle hızlı ve denetimsiz olarak büyüdüğüne vurgu yapan Güler, “Kıyı alanlarındaki farklı sektörler ve faaliyetler arasındaki yer seçimi çıkar çatışmaları önemli sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bu değişimler toplumsal ve ekonomik etkilere neden oluyor. Kıyı ve deniz kirliliği ve bunun deniz canlıları ve insan yaşamına olumsuz etkiler olarak yansıyor. Kıyı alanlarındaki afet riskleri, küresel iklim değişikliği, deniz seviyesi yükselmesi, erozyon ve kıyı alanlarındaki yaşam ortamı üzerindeki olumsuzları oluşturuyor” dedi.
BALIK ÇİFTLİKLERİNİN ÇEVREYE VERDİĞİ ZARAR
Panelin ikinci bölümünde soru cevap ile devam edilirken, vatandaşlar deniz ve kıyı kirliliği ile ilgili düşüncelerini aktardı. İlk söz alan Foça Su Ürünleri Kooperatif Başkanı Ceyhan Çetin, denizlerde yaşanan kirliliğe dikkat çekti.
Balık çiftliklerinin Bakanlığın gösterdiği alanlara değil akıntının fazla olduğu yerlere yapıldığını söyleyen Çetin, çiftliklerdeki balıkların dışkılarıyla yaratılan kirliliğe değindi. Çetin, “Yemlenen çiftlik balıklarının dışkısı bir süre sonra denizlerin altındaki ekosistemi yok ediyor. Denizin dibinde 5-6 cm dışkı tortusu oluşuyor. Bu kirlilik bir süre sonra denizdeki balık varlılığını yok ediyor” dedi. İkinci büyük tehlikenin de istilacı balık türleri olduğunu hatırlatan Çetin, “Su sıcaklığı arttıkça balon balığı gibi istilacı türler bizi ve denizlerimizi tehdit etmeye başlayacak. Bugün balıkçınızdan aldığınız balıkların yarın sadece fotoğraflarını görebilirsiniz” ifadesini kullandı. (İzmir/EVRENSEL)