Fransa-İtalya ilişkileri ve Libya iç savaşı

Ortadoğu Uzmanı Dr. Eyüp Ersoy “İtalya, Libya’daki ekonomik ve ticari çıkarları bağlamında Fransa’yı bir rakip olarak değerlendiriyor”

Fransa-İtalya ilişkileri ve Libya iç savaşı


Eyüp Ersoy  yazdı...

Fransa-İtalya ilişkileri ve Libya iç savaşı

Libya’da süregiden iç savaşta, bu savaşın gidişatını mümkün olduğunca etkilemek ve bu suretle savaşın getirdiği tehdit ve riskleri bertaraf ederken ortaya çıkardığı fırsatlardan dış politik çıkarları doğrultusunda faydalanmak isteyen çok sayıda bölgesel ve küresel aktörlerden ikisi de Fransa ve İtalya. Libya’daki iç savaşın seyrini biraz da, Akdeniz’deki gelişmeleri yakından takip eden bu iki AB üyesi arasındaki ilişkiler tayin edecek. Fransa ve İtalya arasındaki ikili ilişkileri ise, bu ilişkilerin temel dinamiğini teşkil eden rekabet-işbirliği dengesi belirleyecek.

Fransız yönetiminin mevcut Libya siyasetini, önceki dönemlerde çeşitli hükümetlerin uygulamaya çalıştığı genel Akdeniz stratejisi bağlamında değerlendirmek gerekiyor. Bununla beraber, Macron idaresindeki Fransız hükümeti, Libya’daki gelişmelere yönelik diplomatik tavrını bu stratejik çerçeveyi aşacak şekilde, Sahil bölgesi denilen ve Afrika kıtasını doğudan batıya kesen alandaki politikaları ile birlikte değerlendirmekte. Sahil bölgesindeki ülkelerden Sudan, Çad ve Nijer, Libya’nın güney komşularını oluşturuyor. Fransa’nın büyük stratejisinde başlıca hedefi, halihazırda askeri harekatları ile tahkim edilen Sahil bölgesindeki siyasi ağırlığı ile birlikte Akdeniz’e kıyısı bulunan devletleri de içerek şekilde Afrika kıtasında iki kademeli münhasır bir nüfuz alanı tesis etme oluşturuyor. Halihazırda, Fransız yönetimi için iki kademeli bu nüfuz alanının tesis edilmesinde eksik kalan ve Paris’in kayda değer bir siyasi ağırlık temin edemediği tek ülke ise Libya. 

***

Dolayısıyla, Fransa süreç içerisinde Libya iç savaşına yönelik askeri, ekonomik ve diplomatik müdahalelerini tedrici olarak artırmış bulunuyor. Bu bağlamda, Fransız yönetimi, Halife Hafter’e yönelik desteğini gizli veya açık yollarla devam ettirmekte. 2019 Temmuz’unda Hafter güçlerine ABD yapımı tanksavar füzeler temin ettiğinin ortaya çıkması, bu desteğin göze çarpan örneklerinden yalnızca birisi. Ne var ki, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne karşı silahlı mücadeleye girmiş ve bu nedenle uluslararası meşruiyeti her zaman tartışmalı bir tarafa askeri yardımlarının iç ve dış politikasında kendisini eleştirilere açık kılması, Fransız yönetiminin iç savaşa yaklaşımında bir revizyonu beraberinde getirmiş bulunuyor. 

Fransa, iç savaşa doğrudan müdahale yaklaşımından dolaylı müdahale yaklaşımına geçmiş durumda. Kısaca, bir vekalet siyaseti icra etmeye çalışıyor. Bu bağlamda, son dönemde, Mısır yönetimini Libya’ya askeri müdahaleye teşvik eden, Rusya ile bir ortaklık tesis etmeye çabalayan, AB’yi daha fazla görünür olmaya sevk eden politikalar izlemekte. Bu gibi aktörlerin mevcut ve muhtemel askeri mücadelelerinden diplomatik kazanımlar elde etme hedefine matuf bu diplomatik yaklaşım ile beraber, Fransız yönetiminin iç savaşa yönelik söylemi de tahsis edilmiş görünüyor. Libya iç savaşı bağlamında, terörle mücadele söyleminin yerini, iç savaşa müdahil ve istikrarsızlığı artırdığı iddia edilen bölgesel aktörler ile mücadele söylemi almış durumda.

***

İtalyan yönetiminin mevcut Libya siyasetini ise, jeopolitik açıdan, bu ülkenin Kuzey Afrika ülkeleri arasında İtalya’nın ‘özel’ ilişkiler sahip olduğu tek ülke olması ve aynı zamanda Libya’nın İtalya’ya doğrudan komşu bir ülke olması belirliyor. Örneğin, bu nedende ötürü, Fransa 2014’te kapattığı Trablus büyükelçiliğini hala açmamışken, İtalyan yönetimi 2017 yılında büyükelçiliğini tekrar faaliyete geçirmiş bulunmakta. Genel stratejik çerçevede ise, Kuzey Afrika ve bu bölgede Libya, İtalya dış politikasında güvenlik ve ekonomik çıkarlar bağlamında ayrıcalıklı bir sahayı teşkil ediyor. İtalya Dışişleri Bakalığı’nın websitesi üç dilde yayın yapmakta ve İtalyanca ve İngilizce’nin yanında üçüncü dili Arapça oluşturmakta. 

İç savaş öncesi dönemde, İtalya’nın Libya dış ticaretinde kayda değer bir ağırlığı bulunuyordu. Mesela, Libya’nın ihracat ortakları arasında %40’lık bir pay ile İtalya birinci sıradaydı. Ek olarak, özellikle enerji sektörü başta olmak üzere, Libya ekonomisinde İtalya’nın ciddi yatırımları mevcuttu. Libya ekonomisinde ağırlığını muhafaza etmek, İtalyan yönetiminin iç savaşa yaklaşımın belirleyen bir başka önemli parametre.  

***

Bir başka açıdan bakıldığında, İtalya, Libya’daki süregiden istikrarsızlığın olumsuz etkilerini doğrudan ve en fazla hisseden başlıca Avrupa ülkesi. Başta, İtalyan iç politikasında temel fay hatlarından birini oluşturan göç sorunu olmak üzere, Libya iç savaşı Roma yönetimi için terörizm, insan, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile enerji arzı gibi vahim güvenlik risk ve kaygılarını ortaya çıkarmış bulunuyor. Bizzatihi bir güvensizlik kaynağı olmasının yanında, Libya’daki iktidar boşluğu, Libya’nın güneyindeki ülkelerdeki istikrarsızlıkların Akdeniz’e ve İtalya’ya olumsuz yansımalarına da izin vermekte. Bu nedenle, İtalyan yönetimi, Libya iç savaşını, Afrika’daki istikarsızlık bölgesini çevreleyen istikrar hattında stratejik bir gedik olarak da değerlendiriyor. Dışişleri Bakan Yardımcısı Emanuela Del Re’nin ısrarla vurguladığı üzere, Libya bir muharebe meydanı olduğu müddetçe, Afrika’nın Sahil bölgesinde gerçek bir güvenlik tedbiri almak mümkün görünmemekte.

Süreç içerisinde izlediği politikaların bir sonucu olarak, İtalyan yönetimi, Libya iç savaşında diplomatik inisiyatifi yitirme ve daimi bir marjinalizasyon riski ile karşı karşıya bulunma gerçeği ile yüzleşme çabasında. Bu kısmi diplomatik tecridin en temel sebebi ise, Hafter güçlerinin Trablus’a yönelik harekatı esnasında, Roma yönetiminin Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin kendisinden beklediği desteği vermekten imtina etmesi ve bunun neticesinde Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin güvenini büyük ölçüde yitirmesi. Hafter güçlerinin saldırıları karşısında, Başbakan Guiseppe Conte, İtalya’nın ne Hafter’in ne de Sarrac’ın tarafında olduğunu, yalnızca Libya halkının tarafında olduğunu beyan etmişti. Ne var ki, sonraki süreçte Conte Hükümeti, bölgesel jeopolitik gelişmeler karşısında bitaraf kalmanın, bazı durumlarda bertaraf olma riskini beraberinde getirdiği hakikati ile yüz yüze kaldı. Halihazırda, İtalyan yönetiminin Libya’ya yönelik yaklaşımını ise çoktaraflılığı önceleyen bir diplomasi ile AB’nin Libya siyasetine liderlik etme amacı tayin ediyor.

Macron yönetimi tarafından İtalya, Libya’da stratejik hedeflerine ulaşmak için işbirliğine ihtiyaç duyduğu Avrupa ülkesi olarak değerlendirilmekte. Fransız yönetiminin İtalya’nın işbirliğine gereksinim duymasının ardında üç ana sebep yatıyor. İlk olarak, Fransa, Libya konusundaki iddialı ve tek taraflı girişimlerinin Roma’da yarattığı rahatsızlıkların ve tepkilerin farkında olarak, İtalyan yönetimi ile işbirliğini bu rahatsızlıkları ve tepkileri giderme veya en azından yatıştırma vasıtası olarak görmekte. İkinci olarak, İtalya ile işbirliği veya hiç olmazsa işbirliği görüntüsü, Fransız politikalarının Libya içindeki aktörler ile birlikte bölgesel ve küresel aktörler nezdinde meşruiyetini ve kabulünü artıracağı varsayılıyor. Üçüncü olarak ise, AB’deki stratejik liderlik boşluğunu doldurma ve Avrupa’nın Libya siyasetinde belirleyici bir konum elde etme gayesine matuf olarak, Avrupa içi desteğini artırmak veya İtalya’nın kendisi ile Avrupa içindeki rekabetini hafifletmek için, yine İtalyan yönetiminin işbirliğini önemsemekte. Ancak Libya’da, Macron yönetimi için İtalya’nın eşit bir ortak olarak değerlendirilmediği, ve Paris’in İtalya’yı yalnızca küçük ortak algıladığı da gözden kaçırılmamalı.

***

Conte yönetimi tarafından Fransa ise, özel ve görece sağlam münasebetlerinin olduğu bir ülkede, kendi stratejik alanını daraltacak şekilde müdahalede bulunan bir bölge-dışı aktör şeklinde görülüyor. 2015 yılında, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin kurulmasında arabuluculuk yapan İtalyan yönetimi, Libya içindeki bu diplomatik etkisini ve etkinliği süreç içerisinde göreceli olarak yitirmiş ve daha kötüsü Fransa’nın kendisini ikame etmeye yönelik girişimleri ile karşı karşıya kalmış bulunmakta. İlaveten, Paris yönetiminin zaman zaman AB’nin ortak açıklamalarına tek başına muhalefet etme şeklinde tecelli eden, tek taraflı diplomatik yaklaşımları da İtalya’yı rahatsız etmekte. Bu rahatsızlıkların temelindeki yapısal neden ise, Fransa’nın Libya’daki tek taraflı müdahale ve tahriklerinin maliyeti ile Fransa’nın değil İtalya’nın karşı karşıya kalması. İtalyan yönetimi, bu rahatsızlıklarını çeşitli şekillerde izhar ediyor. İrini Operasyonu’na beyan ettiği askeri desteği vermekten kaçınması bu tavrının son dönemdeki örneklerinden. 

***

Ayrıca, İtalya Libya’daki ekonomik ve ticari çıkarları bağlamında da Fransa’yı bir rakip olarak değerlendirmekte. İç savaştan önce, 2010 yılında, Libya’nın ihracatında İtalya yukarıda ifade edildiği üzere birinci sıradayken, Fransa hemen arkasından %16’lık payla ikinci sırayı alıyordu. Libya’nın ithalatında ise İtalya üçüncü, Fransa ise yedinci sıradaydı. İtalyan yönetimi, Fransa’nın aktif stratejisinin Libya’da başta enerji sektörü olmak üzere kendi pazar payını azaltmasından kaygı duymakta. Başbakan Yardımcı Matteo Salvini’nin Fransa’yı Libya’daki istikrarsızlığı istismar etmekle, Libya’nın petrol çıkarlarına bir tehdit teşkil etmekle ve ekonomik çıkarları nedeniyle AB girişimlerini baltalamakla suçlayan beyanatları, Roma yönetimindeki bu rahatsızlığın ifadesi.

Halihazırda, İtalyan yönetimi, Fransa’ya karşı kısmi bir dengeleme politikası yürütüyor. Geçtiğimiz ay Türkiye ile ortak deniz tatbikatı icra etmesi ve Ulusal Mutabakat Hükümeti ile çeşitli alanlarda anlaşmalar imzalaması gibi diplomatik ve askeri tedbirler aynı zamanda İtalyan hükümetinin Fransa’nın politik ve ekonomik girişimlerine karşı verilen yanıtları oluşturmakta.

Bununla beraber, her iki ülke de rekabetin kontrolden çıkmasına ve tahripkar olmasına izin vermeksizin işbirliğine devam etme iradesi sergilemekte. Zira, hem Fransa hem de İtalya için diplomasi, Libya iç savaşında ellerindeki tek etki aracı ve alanı. 25 Haziran’da Almanya ile birlikte ortak bir ateşkes çağrısında bulunmaları, diplomasiyi en etkin biçimde kullanma çabalarına devam edeceklerinin de bir göstergesi. Ancak her iki ülke için de idareten parçalı ve iktidaren zayıf bir Libya, tercih edilen stratejik seçenek bir görünüyor. Bunun için de, Fransa ve İtalya’nın Libya’da, siyasi çözüm sürecini ve siyasi müzakeleri vurgulayarak meşru iktidar olan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni iktidarı paylaşmaya zorlayacak bir diplomatik yol izleyecekleri öngörülebilir.

KARAR