Fransa’daki olaylar Almanya'ya sıçrar mı?
Tartışmalar AfD’ye yarıyor
Fransa’daki olaylar Almanya'ya sıçrar mı?
BERLİN - Fransa'da 17 yaşındaki Nael'in polis tarafından öldürülmesiyle başlayan sokak olaylarının Belçika ve İsviçre'ye sıçramasının ardından, Almanya’da "Benzer olaylar bizde de yaşanır mı?" tartışması devam ediyor.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Fransa'daki şiddet olaylarını endişeyle izlediğini, ancak Almanya'da benzer olayların olabileceğine dair bir durum görmediğini söylemişti.
Almanya Polis Sendikası ve Almanya Sosyal Refah Kurumu yetkilileri ise, Almanya’da da şiddet olayları yaşanabileceği şeklinde açıklamalar yaptılar.
Polis Sendikası Başkanı Jochen Kopelke, "Almanya’nın belli kentlerinde Fransa’da olduğu gibi isyanlar gerçekleşebilir. Toplumsal ve sosyolojik gelişmelerde paralellikler olduğunu yadsıyamayız. Ülkemizde de demokrasiyi kabullenmeyen, devletin otoritesini sorgulayan ve iş dünyasının dönüşümü, dijitalleşme veya uyum zorlukları nedeniyle kendilerini toplum dışında görenlerin sayısı sürekli artıyor" dedi.
Almanya’daki sosyal çalışmaları koordine eden Almanya Sosyal Refah Kurumu Michaela Engelmeier de bir gazeteye verdiği demeçte, "Burada da pek çok kişi sosyal olarak dezavantajlı durumda. Yüksek fiyat artışlarının bir sonucu olarak, giderek daha fazla sayıda insan siyasi olarak aşırı uçlara kayıyor" şeklinde konuştu.
Liberal FDP partisi Genel Sekreteri Bijan Djir-Sarai, Almanya'da siyasetçilerin Fransa'daki olaylara yoğun bir şekilde ilgi göstermesi gerektiğini ve kontrolsüz göç ve uyum politikasındaki açıkların iç güvenlik için bir tehdit oluşturabileceği uyarısında bulundu. Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) partisinden Alexander Dobrindt, Fransa'daki ayaklanmaların, uzun süre görmezden gelinen büyüyen paralel toplumlar ve uyum eksikliği ile umut eksikliği gibi sorunları yaşayan Alman toplumunda da patlayıcı güç oluşturabileceğini ifade etti.
"Almanya’da bir kıvılcım yeter"
Almanya’da konuyla ilgili özellikle sosyal medya üzerinden yapılan tartışmalarda, son yıllarda büyük artış gösteren Arap göçmen sayısının ve genel olarak göçmenler arasında yükselen yoksulluğun bir araya getirebileceği sorunlar nedeniyle Fransa’dakine benzer olaylar olabileceği yorumları ağırlık kazanıyor.
VOA Türkçe’ye konuşan Almanya Göçmenler Konseyi Başkanı Memet Kılıç da, 2015 sonrası yaşanan göçle Almanya’da endişe yaratacak bir durum oluştuğu görüşünde. Kılıç, şöyle konuştu:
"2015 yılına kadar yaşanan olaylarda, Almanya ve Fransa’nın durumunun tamamen farklı olduğunu düşünüyorduk. Biz de, Fransa’daki göçmenlerin ülkenin eski kolonilerinden geldiğini, seküler İslam anlayışına sahip olmayan insanlardan oluştuğunu ve çoğunlukla Batı’yı düşman gören bir temel zihniyete sahip olduklarını düşünüyorduk. Ancak son yıllarda Almanya’da da durum değişti. Almanya’daki camilerde de sekülerizm karşıtlığı yaygınlaşıyor. Ayrıca 2015 sonrası Suriye ve Afganistan’dan gelen yüzbinlerce göçmen seküler olmayan bir İslam anlayışına sahipler ve onların da çoğunluğu Batı'yı prensip olarak düşman şeklinde tanımlıyorlar. O açıdan Almanya’da da benzer durumlar yaşanabilir, bir kıvılcama bakar. Benzer olaylar pekala burada da olabilir. O açıdan yöneticilerin bu gidişatı görüp, gerekli önlemleri alması şart olmuştur."
Tartışmalar AfD’ye yarıyor
Bu arada Berlin’deki siyasi analizciler Fransa’daki öfke patlamasının yol açtığı ve Almanya’da da gündemi belirleyen tartışmaların göçmen karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi'ne olan desteği daha da artıracağı konusunda hemfikirler.
Son aylarda anketlerdeki oyları hızla yükselen parti programında, kontrolsüz toplu göçü durdurmak için sınırların derhal kapatılmasını vurguluyor.
Oy kazanmak için göçmen, mülteci ve İslam karşıtı söylemler kullanan AfD’nin oy oranı son anketlere göre yüzde 21’e ulaştı. Olaf Scholz liderliğindeki Alman hükümetinin oyları ise, göreve geldiği Aralık 2021’den bu yana her geçen gün düşüyor.
Anketlere göre AfD, Scholz’un partisi SPD’nin önüne geçerek ikinci sıraya yerleşti. Muhalefetteki Birlik Partileri CDU/CSU ise AfD’nin sadece 4 puan önünde. Analizciler AfD’nin oy oranın yüzde 25’e yükselmesini, hatta Birlik Partileri’nin önüne geçmesini "gerçekçi bir değerlendirme" olarak tanımlıyor.